Türkiye’de bu cümleyi değil de zıddını duymaya alışığız. Türkiye’de basının ne kadar tarihi varsa o kadar da basına yasağın tarihi vardır dersek herhalde abartmış olmayız. Gerek yönetenler, gerek yönetilenler olarak basınla “kavgalı” olmayan bir kesimimizi bulmak zor. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü tarafından hazırlanan kitapta, “idare etmek” durumunda kalan basının öyküsü anlatılıyor. Zira basın için söz bitmemeli, bitirilmeye çalışılsa, bastırılmaya çalışılsa da o bir yerlerden kafa çıkarmalıdır. Tıpkı kitabın giriş yazısında Veli Polat ve Esra Arca’nın Atilla İlhan’ın Kurtlar Sofrası’ndan alıntıladığı gibi “Gazeteciyim ben!” demelidir. Taha Toros’tan Yıldız Sertel’e, Hıfzı Topuz’dan ve İlhan Selçuk’a, Fikret Otyam’dan Ara Güler’e, Metin Erksan’a, Sami Kohen’e ve Betül Mardin’e, daha nice duayen gazetecinin anılarından hazırlanmış zengin ve ayrıntılı bir derleme olan bu çalışmalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basıldı. Türkiye Sözlü Basın Tarihi 3 ciltten oluşuyor, fakat önsözde geçen “şimdilik 3 cilt” ifadesi, bu değerli çalışmanın devamına niyetli olunduğunun da müjdecisi.
İki dev eser, yeniden…
Tarihin en büyük devletlerinden Osmanlı Devleti, tarihin en karmaşık hukuki sistemlerini uygulamış bir devlet. İnsanlığın en önemli devlet tecrübelerinden biri ve yalnızca bir Ortaçağ imparatorluğu değil aynı zamanda modern zamanlara dek varlığını sürdürebilmiş bir bakiye. Ömrünü bu konuya adamış rahmetli Halil İnalcık hocamızın Osmanlı’da Devlet, Hukuk ve Adâlet (2000) isimli kitabı ve İlber Ortaylı hocamızın Osmanlı Devleti’nde Kadı isimli (1994) kitabı tamamen bu bakiyeyi diğer insanlar için kullanılabilir kılmaya yoğunlaşmış iki enfes eser. Yayıncılıkta tecrübeli bir ekibin yeni bir adla, Kronik Yayıncılık markasıyla bizlere ulaştırdığı kitapların uzun süredir baskıları bulunamıyordu. Yayınevi onları yeniden basarak Osmanlı Tarihi dizisini başlattı. Halil Bey önsözünde, bu kitabı okuyanların Osmanlı Devleti’nin birçok milleti ve dini nasıl birarada tuttuğunu ve nasıl idare ettiğini öğrenmiş olacaklarını söylüyor. İlber Hoca’nın kitabı ise Osmanlı Devleti’nde kadılık fonksiyonunun padişahlara kadar uzanan ve paylaştırılan yapısını anlatıyor. Artık bir klasik olan kitap, sadece hukuk veya idarî bilim fakültelerine değil, her eve lazım.
Tarihi düşünmek üzerine
Yazarımız Ahmet Kuyaş, 2009 – 2015 yılları arasında dergimizde yayımlanan “irili ufaklı yazılar”ını derleyip bir kitap haline getirdi. Kırmızı Kedi Yayınevi’nin Tarih dizisinden raflara yerleşen bu kitabın adı Tarihi Düşünmek. Kitaba neden bu adın verildiğini ve bunun ne anlama geldiğini Kuyaş’ın kitabının hemen başına düştüğü önsöz mahiyetindeki giriş yazısında görüyoruz. Zira tarih dediğimiz bilim, bir çeşit paket bilgi servisi değil, bir düşünme alanı… Kuyaş da temel amacının ve dersleri de dahil olmak üzere öğretmeye çalıştığı şeyin “bir miktar tarihsel bilgi” değil, “tarihi düşünmek” olduğunu belirtiyor. Bu bakımdan Tarih’in, pürüzlü ya da pürüzsüz, bileşke ya da saf bir anlatı olmaktan ziyade, canlı ve güncel olmak koşuluyla bir ‘anlama’ olduğunu söylüyor Kuyaş. Tarihi Düşünmek, hocanın dergimizde yayımlanan yazılarını biraraya getirirken, birçok güncel tartışmaya da giriyor; bizleri düşünmeye davet ediyor.