1910’lu yıllarda yapımına başlanan Bulgur Palas’ın sahibi, savaş zengini ve İttihatçı “millî burjuva” Habib Bey’di. Atipik ve bölgeye aykırı mimarisiyle dikkati çeken bina, döneminde neredeyse tüm şehir manzarasına hakimdi. İBB Miras tarafından onarılan ve kültür merkezi olarak hizmete açılan Bulgur Palas’ın karanlık geçmişinden bugüne uzanan hikayesi…
Hüseyin Cahit Yalçın, 70’li yıllarda yayımlanan 7 gün dergisindeki “Tanıdıklarım” başlıklı seri yazısında, Bolu Mebusu Habib Bey’den şöyle bahsediyordu: “Güleryüzlü, canlı, nazik, girgin bir insandı. Boyu kısa ve tıknazdı. Meşrutiyet’ten sonra toplanan birinci Meclis-i Mebusan’ın ilk günlerinde, cevval hâli, iltifatlı muameleleri, mahviyet ve nezaketi ile göze çarpıyordu. Ona en çok sempati davet eden şey, arkasındaki zabit üniforması idi. İttihad ve Terakki’nin ilk kurucuları ve en büyük zahirleri genç zabitler olduğu için, Rumeli’den gelmiş bu canlı ve zeki gencin sevilmesi pek tabii idi.”
Habib Bey, İstanbul’da yaptırdığı iki büyük bina ile ünlenmiş bir tarihî kişiliktir. Biri Rumelihisarı’nda diğeri Cerrahpaşa semtinde yaptırdığı, İstanbul ahşap mimarisine aykırı iki binayla ünlenen meşhur bir İttihatçı’dır.
Uzun yıllar Osmanlı Bankası’nın arşivinin korunduğu, aynı zamanda malzeme-depo binası olarak kullanılan görkemli “Bulgur Palas”, Habib Bey tarafından yaptırtılmıştır. İstanbul’un 7 tepesinden biri olarak kabul edilen noktada inşa edilen bina, Cerrahpaşa-Davutpaşa semtinin sırtında, Langa bostanlarına bakan bir konumdadır.
1878’de Bolu’da doğan Mehmet Habib Bey, Harbiye Mektebi’ni bitirmiş bir topçu subayıdır. 1905- 1907 arasında Manastır’da İnşaat-ı Askeriye hocalığı yapmıştır. Ordu içindeki siyasi örgütlenmelere de dahil olan Mehmet Habib Bey, İttihad ve Terakki üyesi genç bir subay olarak karşımıza çıkar. Kâzım Karabekir tarafından İttihad ve Terakki’nin Manastır’daki örgütlenmesi için önerilir ve kabul görür. Burada örgüt üyesi olarak tescil edilen Habib Bey, 2. Meşrutiyet öncesi siyasi faaliyette bulunmak ve örgütlenmeyi yaygınlaştırmak için, askeriyeden izinli olarak parti tarafından Kastamonu ve Bolu bölgesine gönderilir. Burada konuşmalar yapan Habib Bey, Kastamonu İttihad ve Terakki Kulübü’nün tekrar açılmasını sağlar.
Enver Paşa’nın yakın çevresinden kabul edilen ve 2. Meşrutiyet sırasında önemli faaliyetlerde bulunan Habib Bey, 21 Ekim 1908 seçimlerinde Bolu Sancağı’ndan milletvekili seçilir; 2 dönem görev yapar. 1912 sonunda Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın iktidarında bazı Bakan ve milletvekillerinin tutuklanması sırasında hapse girenlerden biri de Habib Bey’dir. 1913 Ocak ayında serbest kalan Habib Bey tekrar siyasi faaliyetlerine başlar; artık Enver Paşa’nın iktidarı vardır. Enver Paşa ile arkadaş olan Levazım Reisi İsmail Hakkı Paşa ve Bolu Milletvekili Habib Bey, buğday-arpa-bulgur gibi hububatın İstanbul ve askerî bölgelere sevki ayrıcalığından yararlanarak büyük bir servet sahibi olurlar. Artık Habib Bey’e “Bulgur Kralı” denilmeye başlanmıştır. İttihad ve Terakki yönetiminin, savaş koşullarının da etkisiyle bir “millî burjuvazi” oluşturma girişimlerinin en güzel örneklerinden biri, Habib Bey’le somutlaşır.
1918’deki son kongresi ile birlikte İttihad ve Terakki Partisi kendini feshetme kararı alır. Bu sırada Anadolu işgalleri başlamıştır. Mart 1919’dan itibaren İttihatçı asker, idareci, aydınların tutuklanmasına girişilir. Malta’da yargılanmak üzere tutuklanan kişiler listesinde, 2685 numaralı Mehmet Habib Bey de vardır. 2 Haziran 1919’da İngiliz gemisi Prenses Ena, tutukluları Malta’ya çıkarır. Ali Fethi Okyar, Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi, gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın gibi kişiler de bunlar arasındadır. Malta’da esaret hayatı yaşayan 140 kişilk ilk grup içinde yer alan Habib Bey, 20 Temmuz 1920’de özgürlüğüne kavuşur. Bu tarihten sonra Millî Mücadele saflarına katılmayan Habib Bey, Kuvayı Milliyecilere silah satmak gibi kimi ticari işler yapmaya çalışmışsa da bunu başaramaz; 1926’nın ortalarında kalp krizi sonucu 48 yaşında vefat eder.
Doğma büyüme Cerrahpaşalı olarak semt sakinlerinin pek sevecen bulmadığı, hatta uğursuz ve gayrimeşru gözüyle baktığı Bulgur Palas binası; Habib Bey tarafından 1910’larda yaptırılmaya başlanmış olmalıdır. İhtifalci Mehmed Ziya Bey’in 1920’de basılan İstanbul ve Boğaziçi isimli eserinde konak şöyle anlatılır: “Cerrah Paşa Camii’nin cenub-ı garbi cihetinde, Bolu mebus-ı sabıkı Habib Bey’in konağı vardır. Henüz natamam olduğu hâlde kargir ve hakikaten muhteşem olan bu konağın tarz-ı mücevheri üzre başlıklı mermer sütunları, somaki ve alçı işinden istalaktitli hücre mihrabiyeleri, salonları tefrik eden sütunların usul-i tertibi, velhasıl tarz-ı inşaının heyet-i mecmuasında görülen ahenk ve letafet temaşaya şayandır. ‘Cihannüma’sından Keşiş’e, Katırlı Dağları’na, Alemdağı’na, Çamlıca’ya, Boğaziçi’ne, Şişli ve Kağıthane sırtlarına, Bayrampaşa Deresi vadisine, Yedikule’ye, Ayastefanos ve Çekmeceler’e kadar imtidad eden manzara pek şairanedir.” Henüz yayımlanmamış “Cerrahpaşa Semti Tarihi” isimli kitabında H. Necdet İşli ise şöyle yazmaktadır:
“BULGUR PALAS (1.109 ada, 52 parsel): İttihat ve Terakki partisinden Bolu eski mebusu Habib Bey tarafından Avrupai şato mimarisi tarzında inşa ettirilmiş, nefsi İstanbul’da bir benzeri daha bulunmayan bu binanın en yüksekteki kubbesini merhume mimar Mualla Anheger ‘kardinal şapkası’ diye vasf eder ve ‘Bu çirkin binanın derhal yıktırılması lazımdır’ derdi. Altın para zamanında 120 bin lira sarf edilmiştir. Mehmet Ziya Bey, bu binayı Habib Bey konağı olarak anar ve umumi manzarasının güzelliğinden bahseder. Esas giriş kapısının yanında bahçede yer alan hizmetliler müştemilatının duvarındaki İznik çinileri, bir yıldız, iki küçük pano ve bir sıra özel imalattır. Esas şato, binanın oturduğu cadde seviyesindeki arsanın deniz ciheti 5 metreyi aşan bir istinat duvarıyla korunmuştur. Bu kısmın önünde ve güneyden geçen Kürkçübaşı Çeşme Sokağı’nda bulunan sıralı ahşap evler arasında fevkalade irtifa farkı vardır. Sokaktan Bulgur Palas arsasına yükseklik, tahminen 20 metre civarındadır. Binanın güneyinde boş hâlde olup daha sonra Bulgur Palas arazisine katılan arsa, evvelce Rum Panayot’un bostanı idi. Bu bostan içerisinde bulunan büyük su kuyusu, kuzeydoğu köşede, Abdülkadir Töre Köşkü’ne yakın noktada yer almaktaydı. 1930’lu paftalarda mülkiyet hanesinde Arthür Horosrit adı kayıtlıdır.”
İstanbul ve Bursa üzerine değerli araştırmalar yayımlamış olan şehir plancısı ve mimar Engin Yenal ise Bir Kent: İstanbul, 101 Yapı isimli çalışmasında şöyle der: “1922 tarihli bir yazısında Yahya Kemal ‘Vapursuzluk, tramvaysızlık, hiçbir şey, bu halkı, harap İstanbul’un sinesinden çekemedi. Yalnız bir harp zengini bir defa İstanbul içinde bir saray yaptırmaya kalkıştı, umumun lanetine uğradı. Kurduğu binaya Bulgur Palas dediler’ diyerek 1. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında İstanbul halkının toplumsal psikolojisini bu denli etkileyen bir dizi olgunun ipuçlarını vermekteydi. Cerrahpaşa semtinin havasının latif, manzarasının güzel oluşu, 19. yüzyıl sonlarında aralarında nazır, paşa ve şeyhülislamların da bulunduğu Osmanlı seçkinlerinin konaklarının yaptırıldığı gözde semtlerinden biri olmasına yol açar. Ama ‘yeni zengin’, bir konak değil ‘asri’, gösterişli bir bina, bir saraycık istemektedir. Mimarı bilinmeyen, bodrum işlevi gören bir yarım kattan ve üç tam kattan oluşan iki kuleli hantal bir kitle; İstanbul’da belki dönemin en garipsenen yapısıdır; çevrede süregelen alçakgönüllü insancıl yapı geleneğini, toplumsal değerleri hiçe sayarak yükselir. 1921 ortalarında ipotek için başvurulduğunda, binanın bitmemiş hâline bile banka mimarı Mongeri’nin 250.000 lira gibi astronomik bir değer biçmesi; savaş yıllarında %200’lere, 300’lere çıkan enflasyonla o denli yoksullaşan halkın elbette ki lanetine yol açacaktır!”
Yazar Emine Erdem’in Bir Yerde Bir Gül Ağlar isimli kitabında, Bulgur Palas’ın 6-7 Eylül’de uğradığı saldırıdan sözedilir. 15 sene önce Kadıköy’de, sahaf Ruhi Okuş’a Habib Bey’in evrak-ı metrukesi gelmiştir; ondan da rahmetli Yavuz Selim Karakışla’ya geçmiştir. Habib Bey’in anılarını içeren defterlerin dostumuz Karakışla’nın kütüphanesinde korunduğunu belirtelim.
İstanbul’un bu aykırı ve büyük yapısı, başarılı işlere imza atan İBB Miras ekibi tarafından onarıldı; 28 Şubat 2024 tarihinde Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından kültür merkezi olarak ziyarete açıldı. Eski köklü mahallelinin çok azaldığı bu semtte yaşayanlar artık binaya korkusuzca girip gezecek; en üst kattaki “Cihannüma”dan İstanbul ve civarını gözlemleyebilecek.