Batı’ya ve Doğu’ya damgasını vuran Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda müstesna kaptanlar yetiştirmiş ve Akdeniz kadar dünya denizlerinde de söz sahibi olmuştu. Ancak karşılarına yeni ve büyük bir rakip çıkacaktı: Portekiz. Kariyeri üstün başarılarla dolu Pîrî Reis 87 yaşında Umman’a cenge gidecek; kaleleri fethedecek; ancak 2 yıl sonra idam edilecekti!
Hint Okyanusu’nda 25 kadırga ve 4 kalyon, 1552’nin Ağustos ayında bir gece Basra Körfezi’ne doğru sessizce ilerliyordu. Nisan ayında Süveyş’ten yola çıkmışlar, Kızıldeniz’i katetmişler, Cidde ve Aden’de durduktan sonra Arap Yarımadası’nın güneydoğu köşesini kerteriz alarak Umman sularına girmişlerdi.
Yüzlerce kürekçinin asıldığı küreklerin gücüyle karanlık suları yaran bu Osmanlı kadırgalarının en büyüğünde, o sıcak gecede çok ihtiyar bir adam uyumuyordu. Sancak gemisi olduğunu süslü kıç kasarasıyla belli eden bu geminin güvertesinden sonsuz sayıdaki yıldızlara bakan adam, sıradan bir insanın evinden camiye bile kolayca gidemeyeceği bir yaşta, bu filoyu harbe sokmakla görevliydi.
Hacı Ahmet Muhyiddin Pîrî Bey, yani Pîrî Reis, 90 yaşına yaklaşmıştı. Bu bitmezmiş gibi gelen karanlık gecede, saatte 3 mil hızla ilerlerken uzun ömründe yaşadıkları ve gördükleri aklından geçiyor muydu acaba? Doğduğu güzel Gelibolu’nun serin rüzgarını, amcası Kemal Reis’le Akdeniz’de katıldığı deniz muharebelerini hatırlamıştı belki de. Pîrî Reis 1500’te Akdeniz’de İspanyollar, Cenovalılar ve Venedikliler’e karşı savaşmıştı. Bu devletler Akdeniz’in Doğu ticareti egemenliği için birbirleri ile mücadele ederken, Avrupa’nın en batısındaki Portekizliler sessiz sedasız Afrika’yı dolaşmış ve Hindistan’a ulaşmıştı. 30 yaşında elde kılıç harp gemilerinde kaptanlık yapan genç Pîrî, neredeyse 60 yıl sonra bu defa Portekizliler’e karşı cenge gidiyordu. Portekiz artık Basra Körfezi’ne konuşlanmış; Osmanlılar’ı devredışı bırakarak Hindistan ticaretini kendi kontrolüne almış ve İran’la sıkı-fıkı olmuştu.
Pîrî Reis, hazırladığı ünlü dünya haritasını 1513’te padişaha takdim etmişti; Yavuz Sultan Selim’in gözü hep Doğu’daydı. Pîrî Reis 1517’de Sultan Selim’le Mısır seferine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman’ın padişahlığında, 1522 Rodos seferine birlikte gittiler. 1524’te Makbul İbrahim Paşa’yı kaptanlığını yaptığı gemisiyle Mısır’a götürdü. Mısır içinde Nil Nehri boyunca seyahatler yaptı. 1526’da İbrahim Paşa aracılığıyla, başyapıtı Kitâb-ı Bahriye’yi Kanunî Sultan Süleyman’a sundu. Bu dönemde İbrahim Paşa’nın övgüsünü kazanması, paşanın ölümünden sonra başta Rüstem Paşa olmak üzere ondan hoşlanmayanlar tarafından aleyhine kullanıldı (Bu durum, 90 yaşına yaklaşan değerli amirale zorlu Okyanus mücadelesinde komutanlık vazifesi verilmesini de açıklıyor).
60 yaşına kadar yaptıkları, tarihe geçmesi için kat kat yeterliydi. Ancak işte bu büyük amiral, 1552’nin Ağustos’unda gün doğarken, Umman’ın Muskat şehrinde Portekizliler’in yaptığı Forte do Almirante kalesi karşısındaydı. 1507’de Umman kıyılarını ele geçiren Portekizliler, stratejik liman ağızlarını kontrol eden kaleler yaptırmışlar, bunlara asker yerleştirmişlerdi. Bu kaleler, Hindistan deniz ticaret yolları için hayati önemdeydi. Pîrî Reis ve Seydi Ali Reis komutasındaki 1200 levent gemilerden karaya çıktı ve kaleyi kuşattı. Yakındaki bir tepeye yerleştirilen tek bir topun da ateş desteğiyle Osmanlılar üstün geldi ve kaledeki Portekiz garnizonu 18 gün sonra teslim oldu.
İşte bugün, tam 472 yıl sonra,Muskat tarihî merkezinden Pîrî Reis’in son büyük başarısının mekanı Forte do Almirante’ye gidiyoruz. Umman’ın etkileyici dağlık-tepelik topografyasına hakim konumda yerleşmiş, birbirlerini görerek haberleşme imkanı sağlayan onlarca tarihî kulenin yanından geçiyoruz. Bu kuleler zincirinden sonra, her yönden rüzgara kapalı muhteşem bir koy çıkıyor karşımıza: Pîrî Reis’in kuşatıp aldığı kalenin dibindeyiz. Ummanlılar bu kaleye El Miranî adını vermişler. Karşısında da El Celâlî kalesi yer alıyor. Umman Kraliyet Sarayı’nın bugün burada bulunması, yüzyıllar sonra mekanın hâlâ önemli olduğunu vurguluyor. Kalenin biraz ilerisinde, aynı koyun bir bölümünde de Umman Deniz Kuvvetleri üssünü görüyoruz.
Osmanlılar bu kaleleri 2 sene ellerinde tuttu; 1554’de Portekizliler tekrar ele geçirdi. 1581-1588 arasında Muskat’ta tekrar bir Osmanlı askerî hakimiyeti olsa da, Hint Okyanusu ticaretine egemen olan Portekiz, bu kıyılardaki kalelerinde 1650’ye kadar mevcudiyetini korudu.
Pîrî Reis, Muskat’tan sonra filosuyla Basra Körfezi girişinde Portekiz kontrolündeki Hürmüz’e geldi ve buradaki kaleyi de kuşattı. Bu kuşatma başarılı olamadı ve Portekiz filosunun baskın tehlikesi yüzünden Osmanlı gemileri Basra’ya çekildi. Pîrî Reis buradan 3 gemi ile Kızıldeniz’e, Süveyş’e döndü. Mısır valisi, Hürmüz harekatındaki başarısızlık (!) nedeniyle Pîrî Reis’i tutuklattı. Kanunî Sultan Süleyman’ın fermanı ile 1553’te Kahire’de boynu vurulacaktı.
Pîrî Reis mahkemedeki savunmasında, mevcut Akdeniz standartlarındaki donanma ile okyanuslarda güç mücadelesine girmenin mümkün olmadığını, Hint Okyanusu için yeni ve güçlü bir donanma kurulması gerektiğini anlatmıştı. Kendisinden sonra Osmanlılar’ın bu harekat sahasında yaşadıkları yenilgiler, 90 yaşına yaklaşmış amirali haklı çıkaracaktı.
Kahire’de idam edilen Pîrî Reis’in mezarının yeri bilinmiyor. Türk Deniz Kuvvetleri’nin en yeni denizaltısı TCG Pîrî Reis bugün onun ismini taşıyor. Çaka Bey’den Pîrî Reis’e, oradan Özden Örnek’e, Türk tarihinde denizcilerin ve amirallerin hüzünlü öyküleri, ülkemizde hiçbir başarının cezasız kalmadığını anlatıyor.