Kasım
sayımız çıktı

Üstünden çok sular aktı ama 1650 yıl ayakta kaldı

İstanbul’un en önemli, anıtsal simgelerinden Bozdoğan Kemeri ya da Bizans dönemindeki adıyla Valens Kemeri, eski zamanlarda da sıklıkla kuraklık sorunu yaşayan İstanbul’un derdine derman olması için inşa edilmişti. Belgrad Ormanları’ndan gelen suyu bugünkü Fatih’in bulunduğu tepeye taşıyan kemerin altında, bugün araç trafiği akıyor. İBB’nin restorasyon projesiyle yeniden canlanan yapı ve civarındaki tarih…

Fatih ve Beyazıt semtleri arasındaki Bozdoğan Ke­meri, kentin en tanınmış sukemeri… Bugünkü uzunluğu 971 metre, en yüksek yerinde yüksekliği 28 metre ve genişliği Beyazıt’a doğru değişkenlik gös­terse de yaklaşık 5 metre olan bu devasa yapı, kentin içinde bir vadiyi geçmek üzere inşa edil­mişti. Bazı araştırmacılar onu İmparator Hadrianus’un yaptır­dığını, bazılarıysa 368-373 ara­sında İmparator Valens tarafın­dan inşa edildiğini söyler. Pek güvenilir olmasa da, birtakım kaynaklarda 364 yılında Heb­damon’da (bugünkü Bakırköy) hükümdar ilan edilen İmpara­tor Valens’in, isyan eden Proko­pius’u destekleyen Khalkedon (bugünkü Kadıköy) kentini ce­zalandırmak için surlarını yı­kıp, bu surların malzemesinden Konstantiniyye’de büyük bir su­kemeri yaptırdığı da yazar.

Bizans döneminde suke­merinin bazen onarımlarından bazen de bakımsız kaldığın­dan bahseden pek çok kaynağa rastlanır. 2. Iustinos dönemin­deki depremde zarar gördüğü­nü; 576’da onarıldığını; 626’da Avarlar’ın İstanbul’u kuşatır­ken dışarıdan kemere su geti­ren tesisleri harap ettiğini ve uzun süre yapının bu harap halde kaldığını; 8. yüzyılda İs­tanbul’un bir kuraklık felake­tinden, 758’de büyük gayretlerle kemeri onaran 5. Konstantinos sayesinde kurtulduğunu da bu kaynaklardan öğreniriz. 2. Ba­sieios 1019’da, 2. Romanos Ar­giros ise 1028-1034 civarında bütün su sistemini onartmıştır. Bizans döneminde yapının hâlâ çalışır hâlde olduğunu kayde­den son kaynaklardan biri ise 15. yüzyılda Bizans başkenti­ni ziyaret eden İspanyol seyyah Clavijo olur.

William Henry Bartlett’in 1835 tarihli Bozdoğan Kemeri’nin gravürü.

Kemer hakkında Osman­lı kaynaklarının verdiği bilgiler ise Paul Wittek tarafından der­lenmiştir. İstanbul’un fethinden hemen sonra Fatih’in eski su sistemlerini onarttığını biliyo­ruz. Bu dönemde kemer, özellik­le Beyazıt Meydanı yakınındaki Eski Saray’a ve bugün Topka­pı Sarayı adıyla anılan Yeni Sa­ray’a su sağlıyordu. Fatih Vakfi­yesi’nde sadece “kemer” olarak anılan yapının üzerinde kulla­nılmayan bir “Nasrani” (Hıris­tiyan/Bizans dönemine ait) su hattı olduğu da belirtiliyordu.

Kemerin Türkçe isminin kö­keniyse kesin olarak tespit edi­lemiyor. Sözlüklerde “bir kuş ismi”, “gürz de denilen bir savaş aletinin Türkçe ismi” ya da “bir armut cinsi” olarak tanımlanan “Bozdoğan” adı, aynı zamanda kemerin etrafındaki bölgenin de ismiydi. Ancak kemer mi semte ismini vermişti, semt mi keme­rin adıyla anılmaya başlanmıştı, orası meçhul. İsim, 1607 tarihli bir suyolu haritasında “Bozulgan kemer” olarak da geçiyor (Belki de Bozdoğan ismi döne dolaşa bu “Bozulgan kemer” adından gelmiştir). Evliya Çelebi’nin Se­yahatnâme’sinde ise kemerden “Kırkçeşme Kemerleri” olarak bahsedilmiş ve “Vizendon Kral” zamanında mahir mühendislere yaptırıldığı anlatılmıştı.

1509 depreminde kemer kısmen tahrip olmuş, Vefa-Sü­leymaniye çevresinde boşa akan sular bir bataklık oluştur­muştu. Kemerin Şehzadebaşı çevresindeki kısmının bu dep­remde yıkıldığı düşünülüyor. 2. Beyazıt döneminde (1481-1512) su tesisleri onarılırken kemer de elden geçmiş olmalı…

Cumhuriyet döneminde ise bazı basit müdahaleler yapıl­mış, ancak ilk kapsamlı resto­rasyon 1988’de başlamıştı. Prof. Doğan Kuban’ın danışmanlı­ğını yaptığı proje, Mimar Şirin Akıncı tarafından hazırlanmış­tı. Bu çalışmada kemerin İtfaiye Caddesi ile Şehzade Camii ara­sındaki 260 metrelik ilk kısmı ele alınmıştı. Restorasyon kap­samında Gazanfer Ağa Med­resesi önüne denk gelen 51. ve 57. kemerler arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin deneti­minde bir kazı çalışması yapıl­mış ve ayakların derinliği tespit edilmeye çalışılmıştı. Bozdoğan Kemeri’nin bu noktada 2.5-3 metre kadar kültür toprağı al­tında kaldığı anlaşılmıştı.

Kemerin son onarımının üzerinden yaklaşık 30 yıl geçti ve İstanbul’un bu en eski hatı­rası son günlerde yeniden resto­rasyona alındı. İstanbul Büyük­şehir Belediyesi’ne bağlı İSKİ tarafından başlatılan çalışma­lar, özenle devam ediyor. İstan­bul Arkeoloji Müzeleri deneti­minde yapılan kazılarda birçok yeni bulguyla da karşılaşılıyor. Restorasyon sonrasında bu ta­rihî eserin ve çevresinin kentin daha çok bilinen ve ziyaret edi­len yerlerinden biri olacağına şüphe yok.

Çağlar geçti, o silinmedi 1940’larda çevresi ahşap evlerle çevrili, Arnavutkaldırımı yollarla gidilen Bozdoğan Kemeri’nin (üstte) altından bugün kentin en işlek caddelerinden Atatürk Bulvarı geçiyor (altta).

1-PADİŞAHIN ONARIM KİTABESİ

Sultan 2. Mustafa’nın nadir hâtırası

Kendi gitti, replikası geldi 1988’deki restorasyonun ardından mermer bir replikasıyla değiştirildi

Kemerin en ilginç hatıra­larından biri, 1696-1697 arasında Sultan 2. Mustafa’nın emri ile yapılan onarımın ki­tabesidir. Bu onarım Unkapa­nı yönünde 44. ve 45. kemerler arasında (Reşat Nuri Güntekin Sahnesi’nin önünde) kalan 6 satırlık bir kitabede anlatılıyor. Sultan, Edirne’de tahta çıkmış ve 1695-1703 arasında kısa sü­reli birkaç ziyaret dışında 8.5 yıl boyunca İstanbul’a gelme­mişti. Ekonomik sıkıntılar çe­kilen bu dönemde imar faali­yetleri de çok zayıf kalmıştı. Osmanlı tarihinin en sıkıntılı barış antlaşmalarından Kar­lofça, onun zamanında 1699’da imzalanmıştı. Bozdoğan Ke­meri onarım kitabesi, Sultan’ın günümüze ulaşan birkaç ha­tırasından biri durumunda… Kitabenin metninin Arapça ilk satırı Kur’an-ı Kerim’den Za­riyat suresi (51), 58. Ayet’tir. Devamı Arap harfleri ile Türk­çedir:

İnnallahe huve’r-Rezzâk zü’l-kuvveti’l-metîn (Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sa­hibi olan ancak Allah’tır.)

Sultan 2. Mustafa’nın emriyle yapılan onarımın kitabesi.

1. Bu beyt iki târîh olur su gibi Zeki okutur

2. Hakka niyâz eyle ki ola nus­retle Sultân hem-inân

3. Şâd-âb kılup âlemi izzetle Sultân Mustafâ

4. Bâlâ-yı tâk-ı ser-bülend mâ’ü’l-hayâta nâvidân

1108 (Miladi 1696-1697)

1988’deki son restorasyon sırasında harap hâlde olan bu kitabe ilgili kuruma teslim edilip yerine mermer bir rep­likası yerleştirilmiş. Kitabe­nin bu kadar yüksekte olması, muhtemelen çevredeki yapıla­rın daha alt düzeyde görüntü­yü kapatmasından kaynakla­nıyordu. Ancak uzaktan görü­lebilse bile bugün bulunduğu yerde kitabenin okunabilmesi pek mümkün değildir. Osman­lı dönemi kitabelerinin kul­lanımı ve amaçları açısından Bozdoğan Kemeri kitabesi ol­dukça farklı bir konumdadır.

2-KEMER ÇEVRESİNDEKİ SOKAKLAR

Fotoğraflarda kalan tarih

Osmanlı döneminde ke­mer, yoğun bir konut dokusu içerisinde kalmıştı. Yaklaşık 1 km. uzunluğunda 5 metre genişliğinde olan ya­pının bazı kemerleri örüle­rek kapatılmıştı. Kemerin iki yanında gelişen mahalleler açıklıklardan geçen sokaklarla birbirine bağlanıyordu. Bugün hâlâ üç sokakta işlek bir araç trafiği vardır. Bir sokak ise ar­tık sadece yayalar tarafından kullanılmaktadır.

Kemerin Gazanfer Ağa Medresesi’nin yanındaki so­kağı, 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başı fotoğrafçılarının severek kullandığı bir mekan olmuştu. Ancak 1908 yangınından son­ra bu doku ancak fotoğraflarda kaldı. Ahşap evlerin yerini kar­gir olsa da benzer cephe özel­likleri ve boyutlarıyla tekrar­layan binalar almış, fakat bu doku 1940’lardan sonra yavaş yavaş ortadan kaldırılmıştı. Atatürk Bulvarı’nın “kemerin gözleri” altından geçirilmesi yapının daha anıtsal bir görü­nüme kavuşmasını sağlasa da, aynı zamanda onu yoğun bir trafik yüküyle de karşı karşıya bıraktı. Bu cadde ilk inşa edil­diğinde Avrupa kentlerinde­ki geniş caddelere özenilerek “bulvar” denmiş ve bu adeta özel isim olarak kullanılmıştı. Kemerin etrafında oluşan boş alanlarda tasarlanan yapılar ise bina edilmemişti.

Osmanlı döneminde fotoğrafçıların uğrak yeri olan kemer çevresindeki sokaklardan tarihî dokunun korunduğu pek azı günümüze ulaşmış. Sokakların bir krokisi (altta).

3-GAZANFER AĞA MEDRESESİ

İçeri girmek zor; minyatüre bakalım!

Sukemerine bitişik en önem­li anıtlardan biri Gazanfer Ağa’nın medrese, türbe ve se­bilden oluşan külliyesidir. Ga­zanfer Ağa 1603’te idam edilen Sultan 3. Mehmet’in Kapıağa­sıydı. Macar kökenli ağa, Aka­ğalar’dandı. Külliye inşa edi­lirken bitişikteki sukemerinin bazı gözleri de onarıldı. 2014’te Aziz Mahmûd Hüdâyi Vakfı’na tahsis edilen ve bugün “Eği­tim ve Kültür Merkezi” olarak kullanılan tarihî binayı ziyaret etmek pek kolay değil. İçerisi­ni merak edenler, bunun yerine Divan-ı Nadiri’nin minyatürle­rinden birine bakabilir! Burada medresede bir ders anı canlan­dırılıyor; sağ köşede at üstün­de medresesine gelen Gazan­fer Ağa görünüyor. Medresenin arkasında yükselen Bozdoğan Kemeri ise sahnenin iki yanın­da birer taş kemer olarak gö­rülüyor.

Gazanfer Ağa Medresesi’nin Mimar Ali Saim Ülgen arşivinden eski bir fotoğrafı.

4-KALAYCI

Mesleğin son temsilcisi

Kemerin Vezneciler yönün­deki son gözünde ayak­lardan birinin içi oyulmuş ve eskiden beri içine bir kalaycı yerleşmiştir. Metal kepenkle­ri olan bu dükkan düzenli bir plana sahip değildir. Kentte gi­derek azalan kalaycı esnafının en eskilerinden biri olan bu dükkanın korunması ve gele­neğin yaşatılmaya çalışılması semte hoş hediye olacaktır.

5-İKİ DÖNEMİN KEMERLERİ

Yarısı Bizans, yarısı Osmanlı

Bozdoğan Kemeri’nin Şeh­zade Mehmet Medresesi önündeki kısmı Osmanlı dö­neminde muhtemelen 16. yüz­yılda yenilenmişti. Birbirinin devamı olan kemer gözleri, iki ayrı uygarlığın mimari yakla­şımlarını sergiliyor.

Roma/Bizans dönemi ke­merleri muntazam yarım yu­varlak şeklindeyken, Osman­lı kemerleri sivri… Yaklaşık 1.650 yaşındaki Bizans duvar­ları epey aşınmış hâlde olsa da aynı malzeme ve teknikle inşa edilen yaklaşık 500 yıllık Osmanlı duvarları daha iyi du­rumda.

6-KAYIP ASLAN BAŞI

Bugün yerinde yeller esiyor

Kemerin Osmanlı döne­minde 16. yüzyılda ona­rılan bölümlerinden birinde, kilit taşında bir aslan proto­mu tespit edilmişti. Olof Dal­man ve Paul Wittek tarafın­dan 1933’te fotoğrafı yayımla­nan bu aslan, bugün bu tarihî eserin kayıp parçalarından en önemlisi.