İstanbul’un en önemli, anıtsal simgelerinden Bozdoğan Kemeri ya da Bizans dönemindeki adıyla Valens Kemeri, eski zamanlarda da sıklıkla kuraklık sorunu yaşayan İstanbul’un derdine derman olması için inşa edilmişti. Belgrad Ormanları’ndan gelen suyu bugünkü Fatih’in bulunduğu tepeye taşıyan kemerin altında, bugün araç trafiği akıyor. İBB’nin restorasyon projesiyle yeniden canlanan yapı ve civarındaki tarih…
Fatih ve Beyazıt semtleri arasındaki Bozdoğan Kemeri, kentin en tanınmış sukemeri… Bugünkü uzunluğu 971 metre, en yüksek yerinde yüksekliği 28 metre ve genişliği Beyazıt’a doğru değişkenlik gösterse de yaklaşık 5 metre olan bu devasa yapı, kentin içinde bir vadiyi geçmek üzere inşa edilmişti. Bazı araştırmacılar onu İmparator Hadrianus’un yaptırdığını, bazılarıysa 368-373 arasında İmparator Valens tarafından inşa edildiğini söyler. Pek güvenilir olmasa da, birtakım kaynaklarda 364 yılında Hebdamon’da (bugünkü Bakırköy) hükümdar ilan edilen İmparator Valens’in, isyan eden Prokopius’u destekleyen Khalkedon (bugünkü Kadıköy) kentini cezalandırmak için surlarını yıkıp, bu surların malzemesinden Konstantiniyye’de büyük bir sukemeri yaptırdığı da yazar.
Bizans döneminde sukemerinin bazen onarımlarından bazen de bakımsız kaldığından bahseden pek çok kaynağa rastlanır. 2. Iustinos dönemindeki depremde zarar gördüğünü; 576’da onarıldığını; 626’da Avarlar’ın İstanbul’u kuşatırken dışarıdan kemere su getiren tesisleri harap ettiğini ve uzun süre yapının bu harap halde kaldığını; 8. yüzyılda İstanbul’un bir kuraklık felaketinden, 758’de büyük gayretlerle kemeri onaran 5. Konstantinos sayesinde kurtulduğunu da bu kaynaklardan öğreniriz. 2. Basieios 1019’da, 2. Romanos Argiros ise 1028-1034 civarında bütün su sistemini onartmıştır. Bizans döneminde yapının hâlâ çalışır hâlde olduğunu kaydeden son kaynaklardan biri ise 15. yüzyılda Bizans başkentini ziyaret eden İspanyol seyyah Clavijo olur.
Kemer hakkında Osmanlı kaynaklarının verdiği bilgiler ise Paul Wittek tarafından derlenmiştir. İstanbul’un fethinden hemen sonra Fatih’in eski su sistemlerini onarttığını biliyoruz. Bu dönemde kemer, özellikle Beyazıt Meydanı yakınındaki Eski Saray’a ve bugün Topkapı Sarayı adıyla anılan Yeni Saray’a su sağlıyordu. Fatih Vakfiyesi’nde sadece “kemer” olarak anılan yapının üzerinde kullanılmayan bir “Nasrani” (Hıristiyan/Bizans dönemine ait) su hattı olduğu da belirtiliyordu.
Kemerin Türkçe isminin kökeniyse kesin olarak tespit edilemiyor. Sözlüklerde “bir kuş ismi”, “gürz de denilen bir savaş aletinin Türkçe ismi” ya da “bir armut cinsi” olarak tanımlanan “Bozdoğan” adı, aynı zamanda kemerin etrafındaki bölgenin de ismiydi. Ancak kemer mi semte ismini vermişti, semt mi kemerin adıyla anılmaya başlanmıştı, orası meçhul. İsim, 1607 tarihli bir suyolu haritasında “Bozulgan kemer” olarak da geçiyor (Belki de Bozdoğan ismi döne dolaşa bu “Bozulgan kemer” adından gelmiştir). Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde ise kemerden “Kırkçeşme Kemerleri” olarak bahsedilmiş ve “Vizendon Kral” zamanında mahir mühendislere yaptırıldığı anlatılmıştı.
1509 depreminde kemer kısmen tahrip olmuş, Vefa-Süleymaniye çevresinde boşa akan sular bir bataklık oluşturmuştu. Kemerin Şehzadebaşı çevresindeki kısmının bu depremde yıkıldığı düşünülüyor. 2. Beyazıt döneminde (1481-1512) su tesisleri onarılırken kemer de elden geçmiş olmalı…
Cumhuriyet döneminde ise bazı basit müdahaleler yapılmış, ancak ilk kapsamlı restorasyon 1988’de başlamıştı. Prof. Doğan Kuban’ın danışmanlığını yaptığı proje, Mimar Şirin Akıncı tarafından hazırlanmıştı. Bu çalışmada kemerin İtfaiye Caddesi ile Şehzade Camii arasındaki 260 metrelik ilk kısmı ele alınmıştı. Restorasyon kapsamında Gazanfer Ağa Medresesi önüne denk gelen 51. ve 57. kemerler arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin denetiminde bir kazı çalışması yapılmış ve ayakların derinliği tespit edilmeye çalışılmıştı. Bozdoğan Kemeri’nin bu noktada 2.5-3 metre kadar kültür toprağı altında kaldığı anlaşılmıştı.
Kemerin son onarımının üzerinden yaklaşık 30 yıl geçti ve İstanbul’un bu en eski hatırası son günlerde yeniden restorasyona alındı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İSKİ tarafından başlatılan çalışmalar, özenle devam ediyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri denetiminde yapılan kazılarda birçok yeni bulguyla da karşılaşılıyor. Restorasyon sonrasında bu tarihî eserin ve çevresinin kentin daha çok bilinen ve ziyaret edilen yerlerinden biri olacağına şüphe yok.
1-PADİŞAHIN ONARIM KİTABESİ
Sultan 2. Mustafa’nın nadir hâtırası
Kemerin en ilginç hatıralarından biri, 1696-1697 arasında Sultan 2. Mustafa’nın emri ile yapılan onarımın kitabesidir. Bu onarım Unkapanı yönünde 44. ve 45. kemerler arasında (Reşat Nuri Güntekin Sahnesi’nin önünde) kalan 6 satırlık bir kitabede anlatılıyor. Sultan, Edirne’de tahta çıkmış ve 1695-1703 arasında kısa süreli birkaç ziyaret dışında 8.5 yıl boyunca İstanbul’a gelmemişti. Ekonomik sıkıntılar çekilen bu dönemde imar faaliyetleri de çok zayıf kalmıştı. Osmanlı tarihinin en sıkıntılı barış antlaşmalarından Karlofça, onun zamanında 1699’da imzalanmıştı. Bozdoğan Kemeri onarım kitabesi, Sultan’ın günümüze ulaşan birkaç hatırasından biri durumunda… Kitabenin metninin Arapça ilk satırı Kur’an-ı Kerim’den Zariyat suresi (51), 58. Ayet’tir. Devamı Arap harfleri ile Türkçedir:
İnnallahe huve’r-Rezzâk zü’l-kuvveti’l-metîn (Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.)
1. Bu beyt iki târîh olur su gibi Zeki okutur
2. Hakka niyâz eyle ki ola nusretle Sultân hem-inân
3. Şâd-âb kılup âlemi izzetle Sultân Mustafâ
4. Bâlâ-yı tâk-ı ser-bülend mâ’ü’l-hayâta nâvidân
1108 (Miladi 1696-1697)
1988’deki son restorasyon sırasında harap hâlde olan bu kitabe ilgili kuruma teslim edilip yerine mermer bir replikası yerleştirilmiş. Kitabenin bu kadar yüksekte olması, muhtemelen çevredeki yapıların daha alt düzeyde görüntüyü kapatmasından kaynaklanıyordu. Ancak uzaktan görülebilse bile bugün bulunduğu yerde kitabenin okunabilmesi pek mümkün değildir. Osmanlı dönemi kitabelerinin kullanımı ve amaçları açısından Bozdoğan Kemeri kitabesi oldukça farklı bir konumdadır.
2-KEMER ÇEVRESİNDEKİ SOKAKLAR
Fotoğraflarda kalan tarih
Osmanlı döneminde kemer, yoğun bir konut dokusu içerisinde kalmıştı. Yaklaşık 1 km. uzunluğunda 5 metre genişliğinde olan yapının bazı kemerleri örülerek kapatılmıştı. Kemerin iki yanında gelişen mahalleler açıklıklardan geçen sokaklarla birbirine bağlanıyordu. Bugün hâlâ üç sokakta işlek bir araç trafiği vardır. Bir sokak ise artık sadece yayalar tarafından kullanılmaktadır.
Kemerin Gazanfer Ağa Medresesi’nin yanındaki sokağı, 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başı fotoğrafçılarının severek kullandığı bir mekan olmuştu. Ancak 1908 yangınından sonra bu doku ancak fotoğraflarda kaldı. Ahşap evlerin yerini kargir olsa da benzer cephe özellikleri ve boyutlarıyla tekrarlayan binalar almış, fakat bu doku 1940’lardan sonra yavaş yavaş ortadan kaldırılmıştı. Atatürk Bulvarı’nın “kemerin gözleri” altından geçirilmesi yapının daha anıtsal bir görünüme kavuşmasını sağlasa da, aynı zamanda onu yoğun bir trafik yüküyle de karşı karşıya bıraktı. Bu cadde ilk inşa edildiğinde Avrupa kentlerindeki geniş caddelere özenilerek “bulvar” denmiş ve bu adeta özel isim olarak kullanılmıştı. Kemerin etrafında oluşan boş alanlarda tasarlanan yapılar ise bina edilmemişti.
3-GAZANFER AĞA MEDRESESİ
İçeri girmek zor; minyatüre bakalım!
Sukemerine bitişik en önemli anıtlardan biri Gazanfer Ağa’nın medrese, türbe ve sebilden oluşan külliyesidir. Gazanfer Ağa 1603’te idam edilen Sultan 3. Mehmet’in Kapıağasıydı. Macar kökenli ağa, Akağalar’dandı. Külliye inşa edilirken bitişikteki sukemerinin bazı gözleri de onarıldı. 2014’te Aziz Mahmûd Hüdâyi Vakfı’na tahsis edilen ve bugün “Eğitim ve Kültür Merkezi” olarak kullanılan tarihî binayı ziyaret etmek pek kolay değil. İçerisini merak edenler, bunun yerine Divan-ı Nadiri’nin minyatürlerinden birine bakabilir! Burada medresede bir ders anı canlandırılıyor; sağ köşede at üstünde medresesine gelen Gazanfer Ağa görünüyor. Medresenin arkasında yükselen Bozdoğan Kemeri ise sahnenin iki yanında birer taş kemer olarak görülüyor.
4-KALAYCI
Mesleğin son temsilcisi
Kemerin Vezneciler yönündeki son gözünde ayaklardan birinin içi oyulmuş ve eskiden beri içine bir kalaycı yerleşmiştir. Metal kepenkleri olan bu dükkan düzenli bir plana sahip değildir. Kentte giderek azalan kalaycı esnafının en eskilerinden biri olan bu dükkanın korunması ve geleneğin yaşatılmaya çalışılması semte hoş hediye olacaktır.
5-İKİ DÖNEMİN KEMERLERİ
Yarısı Bizans, yarısı Osmanlı
Bozdoğan Kemeri’nin Şehzade Mehmet Medresesi önündeki kısmı Osmanlı döneminde muhtemelen 16. yüzyılda yenilenmişti. Birbirinin devamı olan kemer gözleri, iki ayrı uygarlığın mimari yaklaşımlarını sergiliyor.
Roma/Bizans dönemi kemerleri muntazam yarım yuvarlak şeklindeyken, Osmanlı kemerleri sivri… Yaklaşık 1.650 yaşındaki Bizans duvarları epey aşınmış hâlde olsa da aynı malzeme ve teknikle inşa edilen yaklaşık 500 yıllık Osmanlı duvarları daha iyi durumda.
6-KAYIP ASLAN BAŞI
Bugün yerinde yeller esiyor
Kemerin Osmanlı döneminde 16. yüzyılda onarılan bölümlerinden birinde, kilit taşında bir aslan protomu tespit edilmişti. Olof Dalman ve Paul Wittek tarafından 1933’te fotoğrafı yayımlanan bu aslan, bugün bu tarihî eserin kayıp parçalarından en önemlisi.