Kasım
sayımız çıktı

Vaay, sen de mi Brütüs! ve Shakespeare’in uydurmaları

İşareti alanlardan Servilius Casca, en tezcanlıları olarak Sezar’a hançerle bir kesik atıyor; ama bu basit bir sıyrıktan öteye gidemiyor. Öyle ki Sezar’ın dönüp “Ne yapıyorsun ulan?” falan dediği aktarılıyor. Casca da o sırada “Ulan koca diktatöre hançeri vurduk, bir de başkası olaya dahil olmazsa kabak gibi ortadayız, inkar da edemeyiz, şafak karanlık, küllüm yanarız” diye düşünerek “Oğlum yardım etsenize alooo?” diye senatoya bağırıyor. E, bunun üzerine diğer komplocular da Sezar’ın üzerine atılıp bıçaklamaya başlıyor. Ancak o noktadan sonra Sezar’ın ağzından çıkan “Vay sen de mi Brutus!” vesaire gibi cümleler, benim bildiğim Shakespeare’in falan uydurması.

Bilirsiniz “Mart ayı dert ayı” der eskiler ve ek ola­rak tüm vergi mükellef­leri. Gerçi vergi ayını Şubat’a çektilerdi geçen sene galiba ama konumuz o değil; paramız da ol­madığına göre neyin vergisini nereden vereceğiz zaten. Entere­sandır, dünya tarihi için de Mart ayı dert ayıdır. Tabii bu biraz saçma oldu; dert aradığınız tak­dirde, binlerce yıllık tarih içeri­sinde içinde tasa, elem ve keder olmayan ay bulmak mümkün değil. Ancak Mart ayı, en çok Ro­ma Cumhuriyeti’ndeki meşhur “Mart ortası” hadisesiyle, yani Jül Sezar’ın 23 yerinden bıçakla­narak katledilmesiyle bilinir.

Genel kültür -ilginç bir şey- neredeyse okuma yazma öğren­diğimiz yaşlardan beri, Sezar’ın ihanete uğradığını, Sezar’ı “kar­deşi gibi bildiği” Brütüs’ün bı­çakladığını, bıçaklanan Sezar’ın “Sen de mi Brütüs!” dediğini kafamıza kakar. Sonra aramız­dan kimileri gider aklından zoru varmışçasına tarih okur ve son­dan başa, bu bildiklerimizin pek de öyle olmadığını öğrenir.

Şimdi eğer aklımda yanlış kalmadıysa Sezar’ın yaklaşık 60 kişi tarafından 23 kere bıçak­lanması esnasında kimseyle öy­le uzun uzadıya diyaloga girdiği falan yok. Bu arada bu 60 kişi­nin katıldığı suikastte saldırgan başına ortalama 1/3 bıçak dar­besi gerçekleşmesi, saldırgan­ların isabet yüzdesinin Galata­saray’ın gol yollarındaki isabet yüzdesiyle benzerlik gösterdi­ğini düşündürebilir. Ancak tabii gerçekte 60 kişi aynı anda bir hedefe bıçakla saldırdığında ço­ğu yanlışlıkla birbirini bıçakla­yacaktır ki bunu hem Plutark’ın yazdıklarından hem de tecrü­belerimizden, yani lisedeyken bir anda üzerimize çullanan D sınıfından 10 kişinin yumruk ve tekmelerinin çoğunun birbirine gitmesinden biliyoruz (Bu ara­da futbol analojisi için kusura bakmayın. Galatasaray öyle mi bilmiyorum; sadece puan tab­losunda en aşağıdaki büyük ta­kımı yazdım. Yoksa kaptan kim diye sorsanız, Cüneyt Tanman derim, o derece).

Diğer yandan -tarih bilme­niz falan da çok gerekmiyor- uy­gulama açısından bir kere bıçak darbelerini kişi başına bir darbe şeklinde karneyle dağıtmadıkla­rına göre 23 darbeden bir kısmı mükerrer darbeler. Yani Sezar’ı hiç bıçaklamayanların sayısı aslında 37’den fazla. Ha elbette onlar da hadiseye iştirak etmiş­tir ama kimisi goygoy yapmış, ortalığı velveleye vermiş, atıyo­rum Tillius Cimber gibi biri to­gasını aşağı indirmiş; bir diğeri olayı engellemeye çalışıyor gibi görünüp kalabalık yapmış; bir başkası da olayı engellemeye çalışanlardan birini vaybabam­cılık yoluyla (“Vay babam! Ne­relerdesin yahu?” diyerek tanı­madığınız bir adama sarılmak) alıkoymuş olabilir. Mesela -ben Plutark’ın yalancısıyım- Marcus Junius Brütüs Albinus (Sen de mi Brütüs’teki Brütüs değil) sui­kastı engellemesin diye Markus Antonyus’u kapıda lafa tutmuş yarım saat artık ne pis geyiği varsa, adamcağızı can dostu bı­çaklanırken ilaçlamış.

Şimdi aklımda kaldığı kada­rıyla senatörler Sezar’ı, “Hacı gel sana bir dilekçe vereceğiz, onu okuyacaksın” diye senato­ya çağırıyorlar. Sezar yanlıla­rı “Diktatör olsa ayağınıza gelir miydi?” diyor mudur bilmiyo­rum ama zaten diktatör olan ve kendini ömür boyu diktatör ilan eden Sezar gidiyor. Tillius Cimber, Sezar’a dilekçeyi veri­yor, Sezar dilekçeyi reddince de hop diye Sezar’ın togasını tutup boynundan aşağı indiriveriyor. Bu da şimdi komplocuların ara­larında kararlaştırdıkları saldırı işareti hesapta. Yahu zaten 60 kişiyseniz niye böyle bir işarete ihtiyacınız olsun? Hadi bir işa­ret lazım diyelim, daha saçma işaret mi bulamadınız adamın togasını indiriyorsunuz? Hayır belki Ortadoğu’daki ayakkabı at­ma adeti gibi bir anlamı vardır diyeceğim ama öyle olsa duyar­dık gibi geliyor; en azından Plu­tark kardeşimiz yazardı.

Neyse. İşareti alanlardan Servilius Casca, en tezcanlıları olarak Sezar’a hançerle bir kesik atıyor; ama herhalde diğerleri­nin katılacağını umduğundan, bu basit bir sıyrıktan öteye gi­demiyor. Öyle ki Sezar’ın dönüp “Ne yapıyorsun ulan?” falan de­diği aktarılıyor. Casca da o sıra­da “Ulan koca diktatöre hançeri vurduk, bir de başkası olaya da­hil olmazsa kabak gibi ortadayız, inkar da edemeyiz, şafak karan­lık, küllüm yanarız” diye düşü­nerek “Oğlum yardım etsenize alooo?” diye senatoya bağırıyor. E, bunun üzerine diğer komplo­cular da Sezar’ın üzerine atılıp bıçaklamaya başlıyorlar adamı. Ancak o noktadan sonra Se­zar’ın ağzından çıkan “Vay sen de mi Brütüs!”, “Ulan Trebonius ayıp ettin ama!”, “Beğendin mi yaptığını Basilus?”, “Hulki senin ne işin var burada?” gibi cümle­ler olduğu benim bildiğim Sha­kespeare’in falan uydurması.

Hadi ilk sıyrık niteliğinde­ki bıçak darbesinden sonra bir şeyler söyledi adam da, öldü­rücü nitelikte olduğu otopsi ra­porlarıyla sabit ikinci darbeden sonra pek de öyle sitem etme­ye, kırgınlık belirtmeye, esefle kınamaya fırsat bulamamıştır diye düşünüyorum. Zaten yine Plutark’ın aktardığına göre hiç­bir şey de dememiş. Yine zaten Brütüs de gerçekten Sezar’ı bı­çakladı mı, elinde bıçağıyla sal­dırganların arasındayken bir o yana bir bu yana fırlatılan Sezar mı kazayla Brütüs’ün elinde­ki bıçağa çarptı belli değil. Bana sorarsanız Brütüs ortama uyup bıçaklıyor gibi yapmış ama bı­çaklamamıştır da, bana niye so­ruyorsunuz onu da anlayabilmiş değilim.