İşareti alanlardan Servilius Casca, en tezcanlıları olarak Sezar’a hançerle bir kesik atıyor; ama bu basit bir sıyrıktan öteye gidemiyor. Öyle ki Sezar’ın dönüp “Ne yapıyorsun ulan?” falan dediği aktarılıyor. Casca da o sırada “Ulan koca diktatöre hançeri vurduk, bir de başkası olaya dahil olmazsa kabak gibi ortadayız, inkar da edemeyiz, şafak karanlık, küllüm yanarız” diye düşünerek “Oğlum yardım etsenize alooo?” diye senatoya bağırıyor. E, bunun üzerine diğer komplocular da Sezar’ın üzerine atılıp bıçaklamaya başlıyor. Ancak o noktadan sonra Sezar’ın ağzından çıkan “Vay sen de mi Brutus!” vesaire gibi cümleler, benim bildiğim Shakespeare’in falan uydurması.
Bilirsiniz “Mart ayı dert ayı” der eskiler ve ek olarak tüm vergi mükellefleri. Gerçi vergi ayını Şubat’a çektilerdi geçen sene galiba ama konumuz o değil; paramız da olmadığına göre neyin vergisini nereden vereceğiz zaten. Enteresandır, dünya tarihi için de Mart ayı dert ayıdır. Tabii bu biraz saçma oldu; dert aradığınız takdirde, binlerce yıllık tarih içerisinde içinde tasa, elem ve keder olmayan ay bulmak mümkün değil. Ancak Mart ayı, en çok Roma Cumhuriyeti’ndeki meşhur “Mart ortası” hadisesiyle, yani Jül Sezar’ın 23 yerinden bıçaklanarak katledilmesiyle bilinir.
Genel kültür -ilginç bir şey- neredeyse okuma yazma öğrendiğimiz yaşlardan beri, Sezar’ın ihanete uğradığını, Sezar’ı “kardeşi gibi bildiği” Brütüs’ün bıçakladığını, bıçaklanan Sezar’ın “Sen de mi Brütüs!” dediğini kafamıza kakar. Sonra aramızdan kimileri gider aklından zoru varmışçasına tarih okur ve sondan başa, bu bildiklerimizin pek de öyle olmadığını öğrenir.
Şimdi eğer aklımda yanlış kalmadıysa Sezar’ın yaklaşık 60 kişi tarafından 23 kere bıçaklanması esnasında kimseyle öyle uzun uzadıya diyaloga girdiği falan yok. Bu arada bu 60 kişinin katıldığı suikastte saldırgan başına ortalama 1/3 bıçak darbesi gerçekleşmesi, saldırganların isabet yüzdesinin Galatasaray’ın gol yollarındaki isabet yüzdesiyle benzerlik gösterdiğini düşündürebilir. Ancak tabii gerçekte 60 kişi aynı anda bir hedefe bıçakla saldırdığında çoğu yanlışlıkla birbirini bıçaklayacaktır ki bunu hem Plutark’ın yazdıklarından hem de tecrübelerimizden, yani lisedeyken bir anda üzerimize çullanan D sınıfından 10 kişinin yumruk ve tekmelerinin çoğunun birbirine gitmesinden biliyoruz (Bu arada futbol analojisi için kusura bakmayın. Galatasaray öyle mi bilmiyorum; sadece puan tablosunda en aşağıdaki büyük takımı yazdım. Yoksa kaptan kim diye sorsanız, Cüneyt Tanman derim, o derece).
Diğer yandan -tarih bilmeniz falan da çok gerekmiyor- uygulama açısından bir kere bıçak darbelerini kişi başına bir darbe şeklinde karneyle dağıtmadıklarına göre 23 darbeden bir kısmı mükerrer darbeler. Yani Sezar’ı hiç bıçaklamayanların sayısı aslında 37’den fazla. Ha elbette onlar da hadiseye iştirak etmiştir ama kimisi goygoy yapmış, ortalığı velveleye vermiş, atıyorum Tillius Cimber gibi biri togasını aşağı indirmiş; bir diğeri olayı engellemeye çalışıyor gibi görünüp kalabalık yapmış; bir başkası da olayı engellemeye çalışanlardan birini vaybabamcılık yoluyla (“Vay babam! Nerelerdesin yahu?” diyerek tanımadığınız bir adama sarılmak) alıkoymuş olabilir. Mesela -ben Plutark’ın yalancısıyım- Marcus Junius Brütüs Albinus (Sen de mi Brütüs’teki Brütüs değil) suikastı engellemesin diye Markus Antonyus’u kapıda lafa tutmuş yarım saat artık ne pis geyiği varsa, adamcağızı can dostu bıçaklanırken ilaçlamış.
Şimdi aklımda kaldığı kadarıyla senatörler Sezar’ı, “Hacı gel sana bir dilekçe vereceğiz, onu okuyacaksın” diye senatoya çağırıyorlar. Sezar yanlıları “Diktatör olsa ayağınıza gelir miydi?” diyor mudur bilmiyorum ama zaten diktatör olan ve kendini ömür boyu diktatör ilan eden Sezar gidiyor. Tillius Cimber, Sezar’a dilekçeyi veriyor, Sezar dilekçeyi reddince de hop diye Sezar’ın togasını tutup boynundan aşağı indiriveriyor. Bu da şimdi komplocuların aralarında kararlaştırdıkları saldırı işareti hesapta. Yahu zaten 60 kişiyseniz niye böyle bir işarete ihtiyacınız olsun? Hadi bir işaret lazım diyelim, daha saçma işaret mi bulamadınız adamın togasını indiriyorsunuz? Hayır belki Ortadoğu’daki ayakkabı atma adeti gibi bir anlamı vardır diyeceğim ama öyle olsa duyardık gibi geliyor; en azından Plutark kardeşimiz yazardı.
Neyse. İşareti alanlardan Servilius Casca, en tezcanlıları olarak Sezar’a hançerle bir kesik atıyor; ama herhalde diğerlerinin katılacağını umduğundan, bu basit bir sıyrıktan öteye gidemiyor. Öyle ki Sezar’ın dönüp “Ne yapıyorsun ulan?” falan dediği aktarılıyor. Casca da o sırada “Ulan koca diktatöre hançeri vurduk, bir de başkası olaya dahil olmazsa kabak gibi ortadayız, inkar da edemeyiz, şafak karanlık, küllüm yanarız” diye düşünerek “Oğlum yardım etsenize alooo?” diye senatoya bağırıyor. E, bunun üzerine diğer komplocular da Sezar’ın üzerine atılıp bıçaklamaya başlıyorlar adamı. Ancak o noktadan sonra Sezar’ın ağzından çıkan “Vay sen de mi Brütüs!”, “Ulan Trebonius ayıp ettin ama!”, “Beğendin mi yaptığını Basilus?”, “Hulki senin ne işin var burada?” gibi cümleler olduğu benim bildiğim Shakespeare’in falan uydurması.
Hadi ilk sıyrık niteliğindeki bıçak darbesinden sonra bir şeyler söyledi adam da, öldürücü nitelikte olduğu otopsi raporlarıyla sabit ikinci darbeden sonra pek de öyle sitem etmeye, kırgınlık belirtmeye, esefle kınamaya fırsat bulamamıştır diye düşünüyorum. Zaten yine Plutark’ın aktardığına göre hiçbir şey de dememiş. Yine zaten Brütüs de gerçekten Sezar’ı bıçakladı mı, elinde bıçağıyla saldırganların arasındayken bir o yana bir bu yana fırlatılan Sezar mı kazayla Brütüs’ün elindeki bıçağa çarptı belli değil. Bana sorarsanız Brütüs ortama uyup bıçaklıyor gibi yapmış ama bıçaklamamıştır da, bana niye soruyorsunuz onu da anlayabilmiş değilim.