Serdar Korucu’nun kitabı Yahudilerin göç dalgasının Avusturya’nın Nazi Almanyası tarafından ilhakıyla kitlesel olarak yükseldiği 1938’den başlıyor. 1945’e kadar Avrupa Yahudilerinin Filistin’e ulaşma çabaları ve bu rota üzerinde kritik konuma sahip Türkiye’nin “mültecilerle imtihanı” bütün ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Hitler 1933’te iktidara geldiğinde, Almanya’da 520 bin olan Yahudi sayısı 1938’de 350 binin altına düşmüş, Yahudiler başta Fransa ve ABD olmak üzere farklı ülkelere göç etmek zorunda kalmıştı. 1938’de Nazi Almanyası’nın ilhak ettiği Avusturya’daki Yahudiler de ülkeden ayrılmaya başlayınca mülteci sorunu uluslararası bir mesele hâline geldi. Yahudilerin bir bölümü Filistin’e gitmeye, Filistin’i kontrol eden Londra ise mültecilere kota uygulayarak göç akınını durdurmaya çalışıyordu.
Avrupalı Yahudiler için hayat 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla daha da zorlaştı. 1940’ta Fransa’nın, 1941’te Yugoslavya’nın Naziler tarafından işgal edilmesi mültecilerin Akdeniz’den Filistin’e ulaşmasını büyük oranda engelleyecekti. Artık Avrupa’dan Filistin’e kaçacak Yahudilerin tek çaresi Karadeniz yoluyla Akdeniz’e inmekti; Türkiye anahtar ülke konumundaydı. Ancak Yunanistan düşünce Türkiye de mültecilerin Karadeniz yoluyla Akdeniz’e geçişine izin vermemeye başladı. Sadece Yahudi toplumunun girişimleriyle bazı gemilerin geçişine izin veriliyordu.
Serdar Korucu’nun Türk Basınında Yahudi Mülteciler: 1938-1945 adlı kitabının merkezini Avrupalı Yahudilerin deniz yoluyla Türkiye üzerinden transit geçişleri oluşturuyor. Kitapta aktarılan kayıtlara göre 1934’ten 1944 Aralık ayına kadar Yahudi mültecileri taşıyan gemilerin Türkiye’den 69 transit geçişinde 38 bin 542 kişi varış noktasına ulaşırken 1.393 kişi ölmüş ya da yolculuğu tamamlayamamış.
Kitapta Türkiye’den geçen Yahudi mülteci gemileri denilince akla ilk gelen ve yüzlerce Yahudi’ye mezar olan Struma (1942), Salvador (1940) ve Mefkûre (1944) gemilerinin yanısıra basında ancak küçük birer haber olabilmiş gemilerin de izleri sürülüyor. Limanlarda beliren her bir gemi, Türkiye’de 1930’lardan beri yükselişte olan Yahudi karşıtlığının kendine ifade alanı bulmasına vesile olmuş. Korucu kitabında, Yahudi mültecilerle ilgili dönemin gazete ve mizah dergilerinde yer alan, bazıları Nazi basınıyla yarışır seviyedeki haber, yorum ve karikatürlere de yer veriyor. Tan gibi az sayıdaki gazete ve Sabiha Sertel gibi birkaç duyarlı gazeteci sayılmazsa, dönemin Türk basınına büyük oranda Yahudi karşıtı yaklaşımın egemen olduğu anlatılıyor.
ACAYİP YARATIKLAR SÖZLÜĞÜ
ANONİM
“Biz, okuyana ve işitene, dünyanın dört bir yanını gezmeden bütün yaratılanların acayipliklerini aktarmak için bu kitabı hazırladık”. Bu satırlar, yazarı belirsiz olan, 15. yüzyılda Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât adlı eserden. Gamze Çelik Başaran tarafından kapsamlı bir biçimde günümüz Türkçesine aktarılan eser, sözlük formatına getirilmiş ve Acayip Yaratıklar Sözlüğü ismini almış. Tıp ve astronominin yanısıra mitlerin, hadislerin ve menkıbelerin kaynaklık ettiği eserde cinlerden devlere, evrenin nasıl oluştuğundan ejderha ve simurg gibi garip hayvanlara kadar o dönem insan aklının almayacağı yüzlerce madde yer alıyor.
SESSİZ DÖNEM TÜRK SİNEMA TARİHİ-2
ALİ ÖZUYAR
Daha önce Türk sinemasının Osmanlı dönemindeki yolculuğunun izini süren Ali Özuyar, Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi-2’de hikayeyi kaldığı yerden sürdürüyor. Türk sinemasının 1923-1931 yılları arasındaki durumu, dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik koşulları bağlamında ayrıntılı bir şekilde anlatılarak sessiz dönem Türk sinema tarihi tamamlanıyor. Film şirketleri, filmlerin ithalatı, dağıtımı, gösterimi ve yeni açılan sinemaların yanısıra seyircinin ilgisi, oyuncular, sinemacıların sorunları ve başarılarının da masaya yatırıldığı kitabın sonunda, dönemin önde gelen sinemacılarıyla yapılmış, bazıları ilk kez Latin harfleriyle yayımlanan söyleşilere de yer verilmiş.
Daha önce Türk sinemasının Osmanlı dönemindeki yolculuğunun izini süren Ali Özuyar, Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi-2’de hikayeyi kaldığı yerden sürdürüyor. Türk sinemasının 1923-1931 yılları arasındaki durumu, dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik koşulları bağlamında ayrıntılı bir şekilde anlatılarak sessiz dönem Türk sinema tarihi tamamlanıyor. Film şirketleri, filmlerin ithalatı, dağıtımı, gösterimi ve yeni açılan sinemaların yanısıra seyircinin ilgisi, oyuncular, sinemacıların sorunları ve başarılarının da masaya yatırıldığı kitabın sonunda, dönemin önde gelen sinemacılarıyla yapılmış, bazıları ilk kez Latin harfleriyle yayımlanan söyleşilere de yer verilmiş.
CUMHURİYET’İN YÜZ GÜNÜ
EMRAH SAFA GÜRKAN
Prof. Dr. Emrah Safa Gürkan’ın kitabı, yorgun bir imparatorluğun yüzlerce yıldır yapamadığını yapacak genç bir cumhuriyetin doğuşunun hikayesi. Aksayan planların, kaygan ittifakların, saklanan niyetlerin, ama en nihayetinde tartışmasız bir zaferin öyküsü. Kitaptan anlaşılan şu ki bir büyük liderin önderliğinde genç-yaşlı binlerce insanın çabasıyla yaratılan ve 100. yılına girdiğimiz cumhuriyeti varetmek, bir mucizeden çok daha fazlasını gerektirmişti. Gürkan, Kurtuluş Savaşı’nı ve cumhuriyetin ilk yıllarını siyasi hassasiyetlerden uzak bir şekilde anlatmaya çalıştığını ve bunu farklı gündemlerin rekabet ettiği dinamik bir süreç olarak işlemek istediğini dile getiriyor.