Kasım
sayımız çıktı

Yaratıcı zeka kaba gücü marjinalleştirdi

Meşrutiyet’ten itibaren 20. yüzyılda otoriteye karşı eleştirinin başlıca sanatsal ifadesi olan mizah, Gezi Parkı eylemleri sırasında özellikle duvar yazıları, çeşitli performanslar ve sanal ortamda geliştirilen uygulama, esprilerle profesyonelleri dahi şaşırtan anonim bir kimlik kazandı.

LEVENT GÖNENÇ
m vel ut ea adit iriuremNet nim velit luptate minit landrerCat re, C.

Hep söylenir “mizah baskı dönemlerinde patlar” diye; doğrudur, tarihte örneği çoktur. Mizah sıkılmış, sıkıştırılmış kitlelerin nefes almasını sağlar zor zamanlarda. Mizah muhalefetin güleryüzlü koçbaşıdır çoğu zaman, topla tüfekle yıkılamayan kaleler mizahın hınzır salvolarıyla -yıkılmasa dahi- sarsılır. Mizah doğası gereği muhalefete bitişiktir; mizah muhalefetten, muhalefet de mizahtan beslenir. Özellikle baskı dönemlerinde mizah, kendisine özgü diliyle söylenmeyenleri söyler, üzeri örtülmek istenenleri açık eder. 

Hemen Fransız Devrimi’nden bir örnek verelim: 1789 Devrimi öncesinde ve sonrasında elden ele dolaşan mizahi gravürler öylesine etkili olmuştur ki, kral yanlısı yayıncı Jacques-Marie Boyer-Brun bu karikatürleri yapanları hainlikle suçlamıştır. Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıllarda yaşanan toplumsal hareketlerde benzer mizahi gravürler, sokaklara dökülen insanların ellerinden eksik olmamıştır. 20. yüzyıl başında, Osmanlı topraklarında da benzer şekilde siyasal iktidar mizahın sivri diline dolanır. 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte sokaklarda kitlelerle buluşan “çizgili el bildirileri” II. Abdülhamit döneminin yöneticilerini, hafiyelerini ve jurnalcilerini yerden yere vurur (Bu çizimler için Turgut Çeviker’in derlediği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Başkanlığı Yayınları arasında çıkan İbret Albümü 1908 kitabına bakılabilir). 

Cumhuriyet döneminde, Türkiye’de sokak hareketlerinin yükseldiği 70’li yıllarda, sağ-sol ekseninde artan siyasal kamplaşmanın etkisiyle slogan dili hakim olur ve tabii sloganlara da semboller eşlik eder. Hatta 70’li yıllardan kalan “afişe çıkmak” bir deyim olarak yerleşir dilimize. Belki bugünkünden biraz farklı bir biçimde ama, mizah da eksik değildir bu dönemin hareketlerinde. 

O vakitler Türkiye’de mizah dünyası “Gırgırcılar” ve “Dernekçiler” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Dernekçiler yazısız, evrensel sembollere yaslanan grafik bir anlatım biçimini ve toplumsal konuları öne çıkaran bir anlayışı benimserken, Gırgırcılar daha çok eğlenceli işler üretirler. Bir çok genç karikatürcünün de üye olduğu Karikatürcüler Derneği o yıllarda doğrudan ya da dolaylı biçimde siyasetin içindedir. Örneğin Tan Oral’ın birkaç kez sergilediği ve çeşitli dergilerde yayımlanan “Yürüyenler” serisi afiş, kart, pankart olur. Benzer araçlarla Selçuk Demirel, Emre Senan, Mehmet Sönmez gibi karikatürcülerin çizgileri de hiçbir zaman boş kalmayan sokaklarda yerlerini alırlar. Sonuçta mizah ve karikatür 70’li yıllarda sadece sayfalarda kalmaz, sokaklara taşar. 

Bu dönemde (aynen bugün Gezi Eylemlerinde olduğu gibi) gençlerin arasından çıkan ve tüm bu birikime katkıda bulunan isimsiz yazar ve çizerler de vardır. Örneğin 1977’de “Hasan Tan ODTÜ’ye Rektör Olamaz” sloganıyla örgütlenen direniş hareketine rengini veren en önemli unsurlardan biri de mizahtır. ODTÜ’de 45 fotoğraf ve 30 karikatürden oluşan “Hasan Tan Olayı” başlıklı bir sergi açılır ve o günlerden bugünlere bu sayfalarda örneklerini bulacağınız imzasız bir karikatür albümü kalır. 

Bugün Gezi Parkı eylemlerinde de sokakta mizah var. Olayların başından sonuna kadar bir dökümünü yaptığınızda, kendine özgü ve kendiliğinden ortaya çıkıp gelişen bu toplumsal hareketin ortak dilinin büyük ölçüde mizaha dayandığı söylenebilir. Peki neden böyle olmuştur? Nasıl olmuş da toplumun mizah damarı böylesine kabarmıştır? 

Bunun bir nedeni sokağa sinen mizah geleneği olabilir; ancak bunun ötesinde şunları da not etmemiz yerinde olur: Bu hareket, gençlerin ateşlediği ve sürüklediği, sonrasında her yaştan ve kesimden kitleleri içine alan bir harekettir. 90 Kuşağı diyebileceğimiz bu gençleri besleyen en önemli kanallardan biri ise kuşkusuz sosyal medyadır. Sosyal medya gençlerin söylemi iki şekilde etkiler; birincisi yazılanlar kısa ve vurucu olmalı, ikincisi mesaj en kısa yoldan ve doğrudan verilmelidir. Yoksa uçsuz bucaksız dijital kelimeler okyanusunda okunma şansınız yoktur. Bu ortamda aforizma türü zekice kurgulanmış esprilerin her zaman farkedilme ve yaygınlaşma potansiyeli vardır. İşte sosyal medya ile yetişen, iletişim kuran ve düşünme-yazma faaliyetini esas olarak sanal ortamda geçekleştiren gençler, çok iyi bildikleri bu tekniği sokaklara, sokak hareketinin diline taşımışlardır. Bir başka önemli neden de mizah dergileridir. Apolitik denen kuşağın politik olarak beslendiği en önemli kanallardan biri, son yıllarda yazılı basında muhalefetin sürdürülebildiği mizah dergileridir. 

Kuşkusuz Gezi eylemleri toplumsal hafızada derin izler bırakacak ve ileride farklı boyutlarıyla, ama en çok da genç beyinlerden süzülüp gelen mizah pırıltılarıyla hatırlanacak.