Ekim 2024 Sayımız Çıktı

12’ye çeyrek var krizi

1950 seçimlerinde basının da desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti ile gazeteler arasındaki iyi ilişkiler dört yıl içinde tersine döndü ve 27 Mayıs darbesine kadar süren, Cumhuriyet tarihinin en büyük iktidar-basın kavgası başladı.

Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde ikti­dara gelmiş; yeni Basın Kanunu ile gazetecilere birta­kım liberal haklar sağlamıştı. 13 Haziran 1952’de “Basın Mes­leğinde Çalışanlar ile Çalıştı­ranlar Arasındaki Münasebet­leri Tanzim Eden Kanun”la da gazetecilere sosyal güvenlikleri verildi. Ama bu bayram havası uzun sürmedi. 1952’de “Neşir Yoluyla veya Radyo ile İşlene­cek Cürümler” kanunu ile ger­ginlikler başladı. Bunu 6-7 Eylül 1955 Olayları’nın ardından ba­sına karşı alınan önlemler izle­di. Mahkumiyetler yoğunlaştı. Pulliam Davaları havayı büsbü­tün bulandırdı.

HIFZI TOPUZ

16 ay hapse mahkum olan Vatan gazetesinin sahibi Ahmet Emin Yalman, İstanbul’a teslim olmaya giderken…

Vatan gazetesi sahibi Ah­met Emin Yalman Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim adlı kitabında şunları anlatıyor: “Amerika’da Indianapolis ve Ari­zona Republic gazetelerini çıka­ran Eugene Pulliam eski bir dos­tumdu. 1958’de eşiyle Türkiye’ye geldi ve Menderes her an telefon edebilir diye üç gün Hilton’da­ki odasından kımıldamadı. Ni­hayet bir akşam şu haber geldi: ‘Başbakan yarın vapurla İzmir’e gidiyor, vapurda sizinle konuşa­cak.’ Pulliam ve eşi vapura koşa­rak mülakat istiyorlar. Mende­res, ‘Böyle bir görüşme isteğin­den haberim yok’ diyor. Kızan gazeteciler, Amerika’ya dönüşte hakkımızda iki zehirli yazı yazı­yorlar. Ben bunları Türkçeye çe­virdim ve bir de başyazı yazdım. Gazete ve dergiler bizden alıp sütunlarına geçirdiler. Hepimiz hakkında davalar açıldı.”

72 Amerikan gazetesinde yayımlanan bu yazıyı Dünya, Ulus, Vatan ve Kervan gazetele­ri, Kim, Akis ve Altı Ok dergileri yayımladılar. Pulliam, yazısın­da Türkiye’deki politik gelişme­leri tehlikeli olarak niteliyordu. Başlıklardan biri de “12’ye Çey­rek Var”dı. Bir kıyamettir koptu. Yazıyı basan gazeteler hakkında davalar açıldı.

Eugene Collins Pulliam,
(1889-1975).

1959 yılı boyunca gazeteler­de bu konuyla ilgili haberler gö­rünüyordu: Ulus iki ay, Akis bir ay çıkmayacak (27 Mayıs 1959). Ahmet Emin Yalman, Naim Ti­rali ve Selami Akpınar’ın 1-3 yıl hapsi istendi. Falih Rıfkı Atay, Bedii Faik, Yekta Ragıp Önen’in duruşmalarına devam edildi (29 Mayıs 1959). Kim mahkum oldu. Şahap Balcıoğlu 16 ay ha­pis yatacak, dergi bir ay kapa­nacaktı (16 Temmuz 1959). 17 Aralık’ta Vatan, 24 Aralık’ta Kim kapatıldı. Arka arkaya Şa­hap Balcıoğlu, Selami Akpınar, Naim Tiralı ve Ahmet Emin Yalman hapse girdi. Milliyet yazarı Abdi İpekçi de 31 Temmuz 1959’da şu açık mektubu yazmıştı: “Sayın Pul­liam, lütfen bir daha Türkiye hakkında yazı yazmayınız. Ger­çi sizin oralarda herkes düşü­nüp yazmakta serbesttir, basın hürdür. Ama bizim buralarda basının hâlâ hür olduğunu zan­neden bazı meslektaşlarımız var. Onlar bunları iktibas edi­yorlar. Aradaki fark şimdilik 6 yıl, 7 ay, 16 gün hapis, 19 bin 888 lira para cezası ve üç gazetenin kapatılıp yüzlerce gazetecinin işsiz kalması.”

2 Mayıs 1959, Vatan.

Boş beyaz sütunlar basının fiyakasıydı

1954-60 arası açılan 2300’ü aşkın basın davasında 867 mahkumiyet kararı çıkmıştı. 1960’a doğru her gün sıkıyö­netimden gazetelere talimat geliyor, basın o sütunları boş bırakarak tepki gösteriyordu (Mütareke döneminde de aynı yöntem benimsenmişti). Nail Güreli şöyle anlatıyor: “Sıkıyönetimden telefonlar geli­yordu ‘bunları koymayın’ diye. Yerine başka haberi koymak mümkünken, yasak geldiğini belirtmek için, o haberin olduğu sütunlar frezeyle kazınır, beyaz bırakılırdı. ‘Geç geldi. Değiş­tirmeye imkan yok’ denilirdi.” Bedii Faik de şöyle diyor: “İlk biz başlamıştık beyaz sütun çı­karmaya. Doğan (Nadi) telefon etti, ‘Noluyor niye beyaz çıktı?’ diye. Ben de gülerek ‘bizim sizin gibi imkanlarımız yok son anda yazı koyamadık’ dediğimde çok hoşuna gitmişti. Onlar da beyaz çıkarmaya başladı. Bu bir fiyakaydı. Beyaz yerler sansüre uğradığımızın, eziyet gördüğü­müzün işaretiydi.”

1960 yılında iktidarla basın arasında ipler tamamen koptu. Bazı gazeteler iktidarı protesto için Menderes’in mitinglerine, Meclis’te yaptığı konuşmalara geniş yer vermeme kararı aldı. Başbakanın sözleri ne kadar önemli olursa olsun ilk sayfada tek sütun olarak yer alacak veya iç sayfalarda görünmeyen bir yere konacaktı.

DP iktidarı buna Nisan ayında savcı ve hakimlerin yetkisine sahip Tahkikat Komisyonu kurarak yanıt verdi. Hem muhalefetteki CHP’yi hem basını tamamen baskı altına almak amacıyla kurulan ve DP milletvekillerinden oluşan komisyona, yayın yasaklama, yayın organlarının basım ve da­ğıtımını durdurma ve her türlü belgeye el koyma yetkisi veri­liyordu. Komisyon, el koymak istediği belgeler için istediği her kurumu ve evi izinsiz basma yetkisine de sahipti. Ancak DP iktidarı Tahkikat Komisyonu’nu dilediği gibi kullanma fırsatı bulamadan 27 Mayıs Darbesi oldu ve Türkiye yeni bir döne­me girdi.