Kasım
sayımız çıktı

7 sene ömür aldı ama idamdan kurtulamadı

YUSUF AĞA’NIN ZENGİNLİĞİ VE AKIBETİ

18. yüzyılın sonlarında, 3. Selim devrinde giderek zenginleşen Yusuf Ağa, saraya yakın ve çok etkili bir isim idi. 4. Mustafa başa geçince önce Bursa’ya sürüldü, ardından idam edilerek başı Topkapı Sarayı’nda “ibret taşı”na kondu. Yusuf Ağa iktidar günlerinde 3. Selim’in sohbet arkadaşlarından bestekar Hacı Sadullah Ağa’yla yazılı bir anlaşma yapmış, onun ömründen yedi sene almıştı!

Valide Kethüdası olarak bilinen Yusuf Ağa, Giritlidir. Fakir bir adam olan babası, oğlunu Girit Ağası Süleyman Ağa’ya “ahret oğlu” diye kapılandırarak İstanbul’a gönderir. İstanbul’un ricâl ve kibarıyla ilişkilerini geliştiren Yusuf Ağa, 1. Abdülhamid’in kız kardeşi Esma Sultan’ın kethüdalığına getirilir. 3. Selim’in tahta geçmesiyle annesi Mihrişah Valide Sultan’a kethüda oldu. Kardeşi Ömer Ağa’yı da 3. Selim’in kız kardeşi Esma Sultan’a kethüda tayin ettirdi. Yusuf Ağa 3. Selim’in başlattığı Nizam-ı Cedid’in en hararetli taraftarlarındandı. Sözü dinlenen ve servet edinen devlet adamları sırasına girmişti. “Devlet Müsteşarı” ünvanıyla anılır oldu. Adım adım yol alarak devletteki nüfuzunu o derece arttırdı ki üst derece memuriyetlerde görevlendirme ve aziller onun tasvibi olmadan yapılamıyordu. Halk arasında siyasi gücü ve zenginliğini zulüm ile elde ettiği söylenirdi.

7 sene ömür aldı ama idamdan kurtulamadı

Mihrişah Valide Sultan’ın vefatından sonra hacca gitmeye niyetlendi ama, Vehhabî isyanı yüzünden Medine’den ileriye gidemedi; geri dönüş yolunda 3. Selim’in tahttan indirildiği kanlı olaylar gerçekleşti. İznik’e henüz gelmişti ki yeni padişah 4. Mustafa’nın fermanıyla Bursa’ya sürüldü. Malı, mülkü, evrakı, nesi var, nesi yoksa mühürlendi. Yeni dönemin etkili ismi Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa, ezelden beri kin duyduğu Yusuf Ağa’yı öldürtüp olağanüstü servetinin bir kısmını çalıp çarpmak için fırsatı kaçırmadı ve biraz dolap çevirdikten sonra idam fermanını da elde etti. Yusuf Ağa 25 Mayıs 1807’de Bursa’da idam edildi. Kesik başı İstanbul’a getirilip Topkapı Sarayı’nda Orta Kapı önündeki “ibret taşı”na konuldu. O zamanlar “ibret taşı” denilen taşların üstünde sıra sıra kesik başların dizilmesi sıradan olaylardandı. Sabah sadrazam olan devletin en yetkili söz sahibinin kesik kafasının akşama doğru ibret taşında sergilenmesi hiç yadırganmazdı. Yusuf Ağa da kudret, servet ve devletin en üst seviyelerinde yıllarca gezmiş, ama sonunda o taşa kafasını kaptırmaktan kurtulamamıştır.

İşte bu Yusuf Ağa’nın terekesinden günümüze intikal eden bir belge vardır ki okununca herkese garip gelen muhtevasıyla ünlüdür. Devrinin hayli ünlü bestekârlarından, III. Selim’in sohbet arkadaşlarından Hacı Sadullah Ağa’nın “ömründen yedi seneyi Kethüda Yusuf Ağa’ya hibe ettiğine, bağışladığına dair sözleşme” Yusuf Ağa’nın Beşiktaş’taki yalısında akdedilen bir mecliste, tamamen hukuki sürece uygun bir şekilde düzenlenmiş mahkeme hüccetidir. Hacı Sadullah Ağa bu tarihlerde etkili devlet ricaliyle ilişkileri üst düzeyde olan birisiydi. Mütercim Asım’ın nakline göre Yusuf Ağa, hibe olarak adı geçen muameleden dolayı Sadullah Ağa’ya yedi kese akçe ihsan etmişti. Yusuf Ağa’nın muhallefatı incelenirken ortaya çıkan belge, İstanbul’da türlü türlü dedikodulara sebep olmuştur. İnsani zaaflardan tutun da belgeyi düzenleyenlerin küfrüne dair ithamlar ortada uçuşur. İlk elde hüccette mührü bulunan “Şeytan” lakaplı Galata Kadısı Emin Efendi, Mekke payeli üst düzey yargı mensubu olduğu halde böylesine gayriciddi bir işlem gerçekleştirdiği için Gelibolu’ya sürülmüştür. Mütercim Asım’ın Asım Tarihi’nde kayıtlı mektup metni Ahmed Cevdet Paşa’nın Cevdet Tarihi’nde “Tertib-i Cedid 8. cildinin 359-60.” sayfasında ve “Eski Tertib 7. cilt 452.” sayfasında da naklen verilmiştir.

KESİK BAŞIN BELGESİ

‘Sayısız zulüm eylediğinden başka…’

Adet olduğu üzere kesik başının yanına iliştirilen idam yaftasına yazılan ibareler de şöyledir:

“Valide Kethüdası sabık Yusuf Ağa, Devlet-i Aliyye’de nüfûz iktisâb ve mâ’il-i tama‘ ve irtikâb olarak teferrüd ve Memâlik-i Şâhâne’de kâ’in aceze-i ibâda mezâlim-i nâ-ma‘dûd eylediğinden gayri Nizâm-ı Cedîd’i ihdâs ve harâb-ı memâlik ve perişânî-i fukarâya bâdî nice nice bid‘a ihtirâ‘ eylediğinden bu keyfiyet gazab-ı Şâhâne’yi mûcib olmakdan nâşî hakkında fermân-ı kazâ cereyân-ı sudûrıyla katl u i‘dâm ve nihâde-i cây-i ibret-i âm olunan merkûm Yusuf Ağa’nın ser-i maktû‘udur”.

(Önceki Valide Kethüdası Yusuf Ağa, Devlet-i Aliyye’de nüfuz kazanıp, açgözlülüğe meyilli ve rüşvette birinci olarak Osmanlının aciz kullarına sayısız zulüm eylediğinden başka, Nizam-ı Cedid’i ihdas, memleketi harap, tebaayı perişan etmeye sebep nice yeni adet icat eylemelerinden ötürü Padişah IV. Mustafa’nın gazabını çekerek idam edilen ve ibret taşına konulan Yusuf Ağa’nın kesik başıdır.)

HİBE EDİLEN YAŞAM YILLARI

‘Ömrümün yedi sene-i kâmilesini Yusuf Ağa hazretlerine hibe edip…’

Mütercim Asım’ın Asım Tarihi’nde kayıtlı mektup metni Ahmed Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet adlı eserinin “Tertib-i Cedid 8. cildinin 359-60.”  sayfasında ve “Eski Tertib 7. cilt 452.” sayfasında da naklen verilmiştir.

7 sene ömür aldı ama idamdan kurtulamadı

“Yusuf Ağa Terekesinde Zuhur Eden Hüccet-i Garibenin Sureti

Mahruse-i Galata muzafatından Beşiktaş nahiyesinde Paşa Mahallesi’nde kain mehd-i ulya-yı saltanat devletlü inayetlü valide sultan-ı aliyyetü’ş-şan hazretlerinin kethüda-yı âlî-kadrleri saadetlü atufetlü Yusuf Ağa bin el-merhum İsmail Ağa hazretlerinin sahilhanelerinde ma’kud meclis-i şer’-i enverde el-Hac Sadullah Ağa bin Ahmed işbu baisü’l-kitâb müşarünileyh hazretleri mahzarında bi’t-tav’-ı ve’r-rıza ikrar-ı tam ve takrir-i kelam edip ibtida-yı hilkat-i ervâhda takdir ve Levh-i Mahfuz’a sebt u tahrir olunan ecel-i mev’udumdan ömrümün yedi sene-i kâmilesini müşarunileyh Yusuf Ağa hazretlerine hibe edip onlar dahi Hazret-i Adem aleyhisselam ömr-i şerif-i mukadderlerinden malumü’l-mikdarını Şit aleyhisselama hibe buyurup Şit aleyhisselam dahi ithab ve kabul buyurdukları kaziyyeyi alim oldukları ecilden meclis-i hibede ithab ve kabul buyurdular dediğini müşarunileyh ağa hazretleri dahi şifahen tasdik ve vicahen tahkik buyurduklarında hakim-i mevki’-i sadr-ı küttab tûbî lehu ve hüsn-i meab (yemhullahü mayeşau ve yüsbitü ve indehü ümmü’l-kitab) [Kuran-ı Kerim, Ra’d Suresi 39] nazm-ı celilinin mufad-ı şerifini tefekkür buyurduklarında hıfzan li’l-makal ol ki vakiü’l-haldir bi’t-taleb ketb u imla olundu. Hurrire fi’l-yevmi’s-sabi’ ve’l-ışrin min şehr-i Rebiulahir li-seneti ihda aşer ve mieteyni ba’de’l-elf. [27 Rebiülahir 1211/30 Ekim 1796] ma-fihi mine’l-hibetü ve’l-ithab Haffafzade Mehmed Emin el-Kadi bi-Mahruset-i Galata

Şuhudü’l-Hal

İrfanzade Arif Efendi

Kethüda-yı müşarunileyh Ahmed Efendi

Kapu Çukadarı Ömer Ağa

Musahib-i Şehriyari Sadık Ağa ve gayruhum minel huzzar”