Kasım
sayımız çıktı

Yeni dönemin ihtiyacı inovasyon, eğitim, eşitlik

Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Gigin, 1970’de eğitimi için yurtdışına çıkmış; İngiltere, Fransa, Kongo, Gabon, Libya, Kuveyt’te okuyup çalıştıktan sonra 13 yılın ardından Türkiye’ye dönmüş. Dünyanın dört bucağında yaşayan çok yönlü işinsanı Gigin’e çocukluk ve gençlik yıllarını, İstanbul ve tarihle ilişkisini, Tekfen Holding’in sosyal sorumluluk projelerini sorduk. 

Tekfen Grubu ile yollarınız nasıl kesişti ve hangi kademelerinde çalıştınız? 

1975’te okyanus mühendisi olarak lisansüstü eğitimimi tamamladım. 2 yıl kadar Libya’da çalıştıktan sonra, 1977’de Tekfen İnşaat’ın Kuveyt şantiyelerinde inşaat mühendisi olarak gruba katıldım. 1983’te İstanbul’a döndüm ve merkez ofisimizde çeşitli uluslararası projelerde koordinatör olarak çalışıp, 1986’da Tekfen İnşaat Genel Müdür Yardımcılığı’na atandım. 1988-98 arasında şirketin genel müdürlüğünü üstlendim. 1998-2015 arasında Tekfen Holding’de yönetim kurulu üyeliği yaptım. 7 Mayıs 2015 tarihinde, Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı vazifesini devraldım. 

İstanbul doğumlusunuz. Çocukluğunuz nerede geçti? Nasıl bir aileden geliyorsunuz? 

Rahmetli babam Abbas Gigin doktordu; annem ise evhanımı. İlkokulu Fatih’teki Taş Mektep’te, ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde yatılı olarak okudum. İngiltere’de Bradford Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği okuyup, stajlarımı Fransa, Kongo ve Gabon’da yaptım. Yüksek lisans ise University College London’da Makine Bölümü’ndeydi. Böylece 1963’te ortaokulu yatılı okumak için evden ayrıldıktan ve İngiltere, Libya ile Kuveyt’te okuyup, çalıştıktan sonra Türkiye’ye 1983’te döndüm. Dolayısıyla, çocukluğum ve gençliğim ailemden ve ülkemden uzak geçti. 

İngiltere’de okurken annem muntazam mektup yazar, her mektupta bir yemek tarifi gönderir ve mektubunu “Unutma evladım, her Türk gencinde bir Türk kızının hakkı vardır” cümlesiyle bitirirdi. Annemin nasihati kulağıma küpe olmuş olsa gerek, eşim Vahide ile 1975’te evlendik. 

Murat Gigin, 1955’te 3 yaşındayken Malatya İşçi Sigortaları Kurumu Dispanseri Başhekimliği’nde babası Dr. Abbas Gigin’le birlikte. 

Döndüğünüzde İstanbul’u nasıl buldunuz? Şehrin tarihî dokusu dünden bugüne nasıl bir farklılık yaşadı sizce? 

Kostantiniyye 1453’e kadar Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti. Yani bugünkü İstanbul 1000 yıldan fazla Hıristiyanlığın, beş buçuk asır da Osmanlıların, hatta “dünyanın merkezi” olmuş. Son yıllardaki arkeolojik çalışmalarla (başta Yenikapı ve Beşiktaş), şehrin tarihinin Bizans’tan çok daha eskilere uzandığı ortaya kondu. Doğal ve aynı zamanda olağanüstü mimari ve kültürel zenginlikleri olan ve ezelden beri kozmopolit bir şehir. Bu eşsiz tarihî zenginliğinin yanında Boğaz’ı, coğrafyası ve denizleriyle dünyanın en güzel şehri. Hadi biraz daha mütevazı olayım, en güzel ve özel şehirlerinden biri! Tüm bunları layıkıyla koruyup, gerek gündelik hayatımız gerekse turizm açısından doğru perspektifte yeterince iyi değerlendirebildiğimiz kanaatinde değilim. Ulu önder Atatürk, genç cumhuriyetin başkentini Ankara’ya taşımışsa da, İstanbul ticari ve kültürel hayat açısından Türkiye’nin kalbi olmaya hep devam etmiş. Bunun tabii neticesi, “daha iyi bir hayat” umuduyla daima göç alan bir odak noktası olmuş. Bugün 17 milyonluk nüfusu ve Tekirdağ’dan Gebze’ye uzanan 200 kilometrelik bir hattın kuzey ve güneyindeki devasa yapısıyla, birçok ülkeden büyük bir nüfus ve ekonomiye sahip. Ancak mevcut haliyle temiz havaya, yeşile ve acilen büyük çapta kentsel dönüşüme muhtaç ve ne yazık ki her an olabilecek büyük İstanbul depremine çok hazırlıksız. 

Tarihe meraklı dünya vatandaşı  Ortadoğu coğrafyasına ve dinler tarihine meraklı olan Murat Gigin, kurumların ve “kurum gibi” insanların tarihine ilişkin okuma yapmaktan da hoşlanıyor. 

Tekfen Vakfı’nın sosyal sorumluluk projelerinden bahseder misiniz? 

Tekfen Vakfı, kurucu ortaklarından aldığı feyzle daha iyi bugünler ve sürdürülebilir yarınlar için, ülkenin en önemli ihtiyacı olan eğitim ve bir toplumun en önemli gelişmişlik göstergelerinden biri olan eğitim-kültür-sanat alanına önemli kaynak ayırdı; sayısız projeyi hayata geçirdi ve yoluna devam ediyor. 

Vakıf, Türkiye’de okuyan başarılı, fakat maddi desteğe ihtiyaç duyan üniversite (lisans) öğrencilerine karşılıksız eğitim bursu veriyor. Bugüne kadar 3 bine yakın öğrencinin mezun olmasında pay sahibi. 2018’den beri Darüşşafaka Ortaokulu’nun 24 öğrencisinin 4 yıl boyunca tüm eğitim masraflarını üstlendik. Bu asırlık eğitim kurumunun Darüşşafaka Kampusu’nda mevcut 3 binasını baştan aşağıya yenileyip 100 öğrenci kapasiteli çağdaş bir yurt binası için de çalışmalara başlandı. 

2019’da Boğaziçi Üniversitesi ile bir güçbirliğine imza attık. Robert Kolej mezunu olan ve Boğaziçi Üniversitesi’ne birçok konuda katkı sağlayan, Tekfen’in kurucu ortaklarından rahmetli Feyyaz Berker’in anısına ithaf edilen işbirliği, BU+ kapsamındaki Boğaziçi Chronicles, Boğaziçi Lectures Feyyaz Berker Series ve Açık Ders etkinliklerinin “Powered by Tekfen” mottosuyla genişletilmesini ve daha fazla insana ulaşmasını amaçlıyor. Yine geçen sene, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Bilim ve Teknoloji Binası’nda yakın tarihte faaliyete geçecek olan Boğaziçi Üniversitesi FNN (Feyyaz-Nihat-Necati) Tekfen Kuluçka Merkezi’ni oluşturduk. 

Ülkemizin kültür-sanat yaşantısında önemli bir yeri olan Tekfen Filarmoni -biliyorsunuz 1992’de kuruldu- 23 ülkenin müzisyenlerini biraraya getiren, üç deniz arasında dostluk köprüsü kuran bir kültür elçisi. Tabiatıyla Tekfen Filarmoni, belki de en anlamlı sosyal sorumluluk projelerimizden biri. Şef Aziz Shokhakimov’un yönetimindeki orkestramız, 2019’dan beri İstanbul Müzik Festivali’nin de “Açılış Konseri Orkestrası”. Ayrıca Türkiye’deki orkestralar için yetkin müzisyenler yetiştirmek amacıyla, kendine kariyer hedefi olarak orkestra müzisyenliğini seçen öğrencilere yurtdışı lisans eğitimi için müzik bursu da verilmekte. 

Tekfen Vakfı, zengin bir flora ve faunaya sahip olan Anadolu’nun olağanüstü doğal mirasını kayıt altına almak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla yayınlar yapıyor ve aynı şekilde arkeolojik kazılara destek oluyor. 

2014’te Soma’da meydana gelen maden faciasının ardından, bölge kadınlarına alternatif gelir imkânları yaratmak amacıyla, Tekfen Vakfı Soma Mikro Finans Şubesi’ni hizmete açtık; ardından Mersin’de ikinci bir şube de devreye girdi. Mikrokredi yoluyla bugüne kadar 1600 kadının aile ekonomisine destek olmaya çalıştık. 

Darüşşafaka Basketbol Takımı’nın ana sponsoru olarak, eğitim ve sanata verdiğimiz desteği spora da taşıdık. Darüşşafaka Basketbol A Takımı, Türkiye’de ve dünyada Darüşşafaka Tekfen adıyla mücadele ediyor. İki kurumun beraberliği Tekfen için olduğu kadar, şahsen benim için de büyük bir kıvanç kaynağı.

Turgut Özal, 1981’deki Kuveyt gezisi sırasında Murat Gigin’le birlikte (üstte). Aynı yıl Vehbi Koç, Kuveyt’te Gigin’lerin evinde (altta). 

İçinde bulunduğumuz pandemi/salgın hastalık dönemi dünya ekonomisini nasıl etkiliyor sizce? 

Tarım arazilerini hızla kaybeden ve global ısınma, su sancısı, çölleşme gibi büyük tehlikelerle karşı karşıya gelen yaşlı dünyamızda, temiz hava, su ve tarım çok önem kazandı. Daha doğrusu, bunların ne derece önemli oldukları, nihayet tüm insanlık tarafından anlaşıldı. Başkanımız Ali Nihat Bey’in lugatımıza kattığı “eko-ekonomi”nin vazgeçilmez olduğu da çok daha iyi anlaşılmaya başlandı. Bu yeni ve zor dönemde, inovasyon ve dijitalleşme ihtiyacı ve her zaman olduğu gibi eğitim, cinsiyet eşitliği ile sosyal sorumluluk başlıkları öne çıkıyor. 

Pandemi dönemi sizin yaşam tarzınızı değiştirdi mi? Bu dönemin hasarsız ve iyi şekilde atlatılması için tavsiyeleriniz nelerdir? 

Tabiatıyla, herkes gibi benim de günlük rutinim ve hayat ritmim değişti. Ofise uğrasam da, artan oranda evimden “home office“ çalışmaya başladım. Benim gibi, normal zamanlarda ofisinde pek oturmayan ve çalışma arkadaşlarını kendi mekanlarında ziyaret edip, yüzyüze fikir teatisi yapmaya alışmış birisi için, bu mesafeli iş takibi başta hayli yadırgadığım bir yöntem oldu. Ancak sanki bu rutine ben de artık alıştım gibi; şimdilerde birçoğumuz gibi ofise nazaran evde daha uzun saatler çalışmaya başladım. 

Sanırım Darwin’in “Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan… Değişime en çok adapte olabilendir, hayatta kalan!” sözü, içinde bulunduğumuz şu salgın sürecinde fazlasıyla anlam buluyor! Tavsiyem, sorunlara çare ararken esnek olabilmek ve adaptasyon yeteneğini kaybetmemek. Zira bu değişken (volatile), belirsiz (uncertain), karmaşık (complex) ve muğlak (ambigious) olan “VUCA” dünyasında, koronavirüs bizim adaptasyon becerilerimizin sınandığı bir test gibi. 

Darüşşafaka Basketbol A Takımı, Türkiye’de ve dünyada ana sponsoru olan Tekfen’in adıyla mücadele ediyor. 

İlgi duyduğunuz spesifik bir tarihî dönem var mı? Tarih kitabı ve yayınları okumayı sever misiniz? 

Son yıllarda giderek Ortadoğu coğrafyasına ve dinler tarihine merak saldım. Çok çeşitli yazarların bu başlıklardaki değerlendirmelerini içeren kitaplarını okuyorum. Son günlerde ise, yakın coğrafyamızda dönen değişik dolapları anlatan, gazeteci yazar Murat Yetkin’in Meraklısı İçin Casuslar adlı kitabını okuyorum. Kurumların ve “kurum gibi” bireylerin tarihçesini kayıt altına almak, Tekfen’de önemsediğimiz, severek yaptığımız bir iş. Zira kurum tarihçesi sadece o kuruma değil; toplumsal hafızanın bir parçası olarak, aynı zamanda ilgili döneme de kendi penceresinden ışık tutan bir çalışmadır. Tekfen’in kurucu ortaklarından rahmetli Feyyaz Berker, Nihat Bey ile beraber kurucuları arasında yer aldıkları TÜSİAD ve DEİK’in kurum tarihçelerini yayımlamıştı. 1956’da kurulan Tekfen’in tarihçesini ise 2006’daki 50. yıldönümünde kitaplaştırmıştık. 

Aramızdan en erken ayrılan Necati Akçağlılar’ın yaşantısını, vefatının birinci yılında Necati adlı kitapta ele almıştık. Feyyaz Berker’in FB adlı kitabı ise kendisine 90. yaş günü sürpriz armağanıydı. Nihat Gökyiğit’in kitabı ise, otobiyografik nitelikte ve Doğa ve İnsan Sevdam başlığını taşıyor. Her bir kitap, cumhuriyetin ilk mühendislerinden olan, vizyoner, girişimci ve ülkesine büyük bir sevgiyle hizmet eden insanların renkli, zengin ve çok değerli yaşam hikayesini anlatıyor. 

Ülkemizin önemli iş insanlarından Nihat Gökyiğit ile hem ailesel, hem profesyonel bağlarınız var. Duayenden ilham aldığınız konular nelerdir? 

Elbette kendisinden öğrendiğim çok şey var! Gelişmeleri, olan-biteni anlık tepkilerle değil, objektif kriterlerle değerlendirebilme yetkinliği, muazzam bir uzlaşı kabiliyeti, hoşgörülü ve sevecen bir yaklaşımı var. Olaylar karşısında başkalarını suçlamak yerine, “ben veya biz çözümün parçası olabilmek, katkıda bulunabilmek için ne yapabiliriz?” diye sorgular hep. Bence bunlar çok önemli hayat dersleri… 

Gerek ülkemizde gerekse Avrupa’da, bugün artık herkesin sadece dilinde değil, yaşamında olan çevreyle ilgili endişeleri, Nihat Bey bundan 30 sene önce dillendiriyordu. O anlamda, muazzam bir öngörü sahibi.