Kasım
sayımız çıktı

…Yılmadı, yıkılmadı SABİHA SERTEL

Cumhuriyetin ilk kadın gazetecisi Sabiha Sertel, ömrünü yayıncılığa ve kağıda adadı. Ama ne adamak! Dergiler, gazeteler, ansiklopediler, kitaplar, kitapçıklar, risaleler… Kalemi ve mürekkebi hep işçilerin ve kadınların yanında oldu. Cumhuriyet gazetesi onun için 1937’de “Bolşevik Dudu” diye karalama kampanyası başlatacaktı. Her dönemin aykırı kadınıydı. 10 gazete-dergi ve tarihî hadisede Sabiha Sertel.

Mustafa Kemal Paşa başlıklı makale (sağda). 4. sayıda Sabiha Sertel’in ilk defa “Türk feminizmi” ibaresini kullandığı makale (en sağda)

1-BÜYÜK MECMUA – 1919

24 yaşındaki Türk feminist

Sabiha Derviş Sertel, doğum adıyla Sabiha Nazmi 1895’te Se­lanik’te doğdu. 1915’te gazeteci ve yayımcı Mehmet Zekeriya Sertel ile evlendi. 1919’da henüz 24 yaşında Zekeriya Sertel’le haftalık çıkar­maya başladıkları Büyük Mecmua, onun profesyonel gazeteciliğinin de ilk ürünüydü. Halide Edip, Falih Rıfkı, Köprülüzade Fuat, Reşat Nuri, Faruk Nafiz, Ömer Seyfettin gibi dönemin aydınlarının yazdığı Büyük Mecmua’da, Sabiha Sertel ilk defa “Türk feminizmi” ifadesini ortaya atan kişi oldu.

Sabiha Sertel 1930’da mahkemede

“Sabiha Zekeriya” imzasıyla “Kadınlığa Dair” köşesinde kadın haklarını savunan yazılar yazdı. İlk sayıda yer alan yazısının başlığı “Türk Kadınlığının Terakkisi” idi. Derginin 4 numaralı 27 Mart 1919 tarihli sayısında ise “Türk feminiz­mi” kavramı ilk defa onun yazısıyla somutlaştı.

Yazıdaki ifadeler çok çarpıcıydı: “… İstihsali (üretimi) uğrunda ferdi her menfaatten tecerrütle (vaz­geçerek) sırf cemiyet için çalışan, daima aynı fikir, aynı gaye etrafında toplanan bir kadınlık ekseriyeti teşekkül ettiği gün bizde feminizm cereyanı uyanacak ve hayattan al­dığı kanaatlerle azim ve mücahede (gayret) yolunda birçok taraftarlar bulacak, birçok muhaliflerle çarpı­şarak yürüyecektir… Bugünkü bu tevakkuf (bekleme) maatteessüf (ne yazık ki) mahza mefkuresiz­likten (ülküsüzlükten), müşterek heyecanlara ve düşüncelere malik olmamamızdan ileri geliyor. Bu cereyan uyan­dıktan sonra bizde ne şekilde tecelli edebi­lir?.. Bu, ilmin halledeceği bir meseleden ziyade zamanın ve ihtiyacın halledeceği bir meseledir”.

Büyük Mecmua’nın ilk sayısının kapağı.

Gazi Mus­tafa Kemal Paşa ve Millî Mücadele tarafında yer alan ve sürekli sansüre uğrayan Büyük Mecmua, 1919’da sadece 17 sayı çıkabildi. İstanbul’un işgal edilmesi üzerine Sabiha Sertel, eşi Zekeriya Sertel ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne gidecek ve Columbia Üniversitesi’nde sosyolo­ji eğitimi alacaktı.

2-RESİMLİ AY – 1924

Yeni ülkenin kaliteli magazini

Resimli Ay dergisinin ilk sayısının kapağı

1923’te Türki­ye’ye dönen Sertel’ler 1924’ün yılının 1 Şubat’ın­da Resimli Ay’ı yayımlamaya başladı. 1924- 1931 arası yayın hayatını sürdüre­cek renkli, resimli kapaklı güncel aktüalite ve edebiyat dergisi Resimli Ay halk tarafından öyle yoğun bir ilgiye mazhar olacaktı ki dergi ikinci ve üçüncü baskıya girecekti. Derginin yayın kadrosunda Sertel’lerin yanı sıra Mehmet Rauf, İbn-ül Refik, Ahmet Nuri, Reşat Nuri, Yusuf Ziya, Hakkı Sûha, Ercüment Ekrem, Hıfzı Tevfik, Sadri Ertem, Selim Sırrı, Mah­mut Yesari, Yakup Kadri, Cevat Şakir Kabaağaçlı vardı.

Derginin 2. sayısının kapağı.

Kadın hakları ve işçi hakları konularını “Cici Anne” köşesinde ele alan Sabiha Sertel, cumhuriyete doğan derginin amacını “Roman Gibi” adlı otobiyografisinde şöyle açıklayacaktı: “Resimli Ay basın hayatına halkın kültür seviyesini yükseltmek amacıyla atılmıştır. O vakit yüzde 80’i okuma yazma bilmeyen memleketimizde yarım bir eğitimle kalmış, aydınlar tarafından ihmal edilmiş olan bu kesimi aydınlatmak, onlara demokra­sinin ne olduğunu anlatmak ilk hedefti. Bundan başka Resimli Ay, millî kurtuluş sa­vaşından sonra ku­rulması tasarlanan ‘Yeni Türkiye’de sosyal problem­leri ele almak; saltanat devrinin cumhuriyete miras bıraktığı ekonomik, sosyal, kültürel bozuklukları su üstüne çıkarmak; bunlara çare aramak amacıyla ortaya çıkmıştı. Davaların akade­mik, teorik bakımdan incelenmesini değil, bu teorileri halkın anlayabile­ceği bir dille halkın önüne sermeyi hedef tutmuştu. Bir bakıma Resimli Ay bir magazindi. Fakat halkın kültür seviyesini yükseltmeye yarayacak bir magazin”.

Resimli Ay halktan yoğun ilgi gördü. Bunun üzerine “Resimli Ay Limited Şirketi” ve “Resimli Ay Matbaası” kuruldu ve Resimli Hafta, Resimli Perşembe, Resimli Yıl ve çocuklara yönelik aylık Resimli Mecmua yayımlandı.

“Türk Kadınları” başlıklı sayfada, sağda Bedia Muvahhit Hanım, solda Münire Hanım.

3-SEVİMLİ AY – 1925

İsim değişikliğiyle devam…

Takrir-i Sükûn yasası çıktık­tan sonra, Bakanlar Kurulu kararıyla İstanbul’da ve Anado­lu’da yayımlanan birçok gazete kapatılır. Bu dalgadan Resimli Ay da nasibini alacaktır.

Sevimli Ay’ın 2. sayısında Sabiha Sertel’in “Kanun-u Medeni Karşısında Türk Kadını” yazısı.

Resimli Ay ilk defa burada yayımlanan belgede görüldüğü üzere 1925’in Nisan ayında çıkan 3. sayısında Safaeddin Rıza imzalı “Mekteb mi, Kışla mı?” yazısı dolayısıyla İstiklal Mahkemesi’nde yargılanır. 24 Mayıs 1925 tarihli kararname belgesinde, derginin yayıncısının ve yazarın Takrir-i Sükûn Kanunu’na tevkifan İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmasının nedeni şöyle açıklanır: “Memleke­tin ilmi bir müesse-i askeriyesinin haysiyet ve şerefi manevisini muhil olmağla beraber talebenin efkarını teşviş etmek ve mektebin usul ve nizamatına isyankar bir ruh vermek gaye ve maksatlarını istihdaf ettiği görülmüş olduğun­dan…” (Resimli Ay’ın kapatılması konu­sundaki literatüre girmiş yanlış bir bilgiyi düzeltelim: Derginin 1925’te Cevat Şakir Kabaağaç­lı’nın “Asker Kaçakları Nasıl Asılır?” başlıklı yazıdan dolayı kapatıldığı ve Zekeriya Sertel’in bu yazı dolayısıyla Sinop’a sürgün edildiği bilgisi yanlıştır ve somut verilere dayanmamak­tadır).

Derginin kapatılmasına yola açan 3. sayıda, Safaeddin Rıza imzalı “Mekteb mi Kışla mı?” yazısı.

Zekeriya Sertel, İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp Sinop’a sürgün edildikten son­ra, yayıncı koltuğuna Sabiha Sertel geçer: Kapatılan derginin yayın hayatına devam etmesi için derginin is­mini Sevimli Ay olarak değiştirir. Sevim, aynı zamanda Sertel’lerin 1917’de doğan ilk ço­cuklarının da ismidir.

14 sayı çıkacak Sevimli Ay’ın ikinci sayısının kapak ya­zısında da Sabiha Sertel’in imzası bulunur. Yazının başlığı: “Kanun-u Medeni Karşısında Türk Kadını”­dır. Zekeriya Sertel’in sürgünden dönmesiyle Sevimli Ay dergisi tekrar Resimli Ay ismiyle çıkmaya ve yayın faaliyetine devam eder.

Sevimli Ay’ın 2. sayısının ön ve arka kapağı.

4-RESİMLİ AY YAYINLARI – 1926

Gebeliği önlemek mi? Olamaz!

Zekeriya ve Sabiha Sertel’in sahibi olduğu Resimli Ay Mat­baası’nda “On Kuruşa Bir Kitap” serisi adında ucuz ama kıymetli cep kitapları yayımlanmaya başlanır. İlki 1926’da çıkan bu kitaplar, dinî, öğretici, ahlaki ve gündelik bilgiler verenlerin yanısıra maceracı ve bi­reyselliğin ön plana çıktığı fantastik kitaplar da basmaya başlar.

Gebe Kalmamak İçin kitabının kapağı

Bu seride şu kitaplar yayımlanır: Ahiret Var mıdır?, Aya Seyahat, Bin Bir Gece Masalları, Cüceler Memleketinde, Din Nasıl Doğ­muştur?, Din Nedir?, Din Niçin Ölüyor?, Doğacak Çocuğunuzun Ne Olmasını İsterdiniz: Kız mı? Oğlan mı?, Dünyanın Büyük Dinleri, Gebe Kalmamak İçin Ne Yapmalı?, Her Evli Erkek Neler Bilmelidir?, Her Evli Kadın Neler Bilmelidir?, Her Genç Kız Neler Bilmelidir?, Her Genç Neler Bilmelidir?, Herkes Neler Bilmelidir?, Kız mı Oğlan mı? Doğacak Çocuğu­nuzun Ne Olmasını İstersiniz?, Niçin Rüya Görürüz?, Robenson Kruzoe, Rüyanın Mahiyet-i Tabiiyesi.

Ayşe Banu Karadağ, Eshabil Bozkurt ve Nilüfer Alimen’in kale­me aldıkları “Çeviri ve Yönlendir­me: Sabiha ve Zekeriya Sertel’in Çeviri Çocuk Edebiyatı Eserleri” makalesinde bu kitap serisinin metodolojisi şöyle değerlendirilir: “Serteller’in yayıncılık politikası cumhuriyet döneminde daha da artan modernleşme ve Batılılaşma hareketiyle paralel olmakla birlikte, çeviri eserleriyle oluşturdukları kültür repertuvarının merkezine ABD’yı koydukları vurgulanmıştır. Tanzimat dönemindeki Batılılaşma hareketinde Batı algısının Avrupa, özellikle de Fransa ekseninde şekil­lendiğini gözönünde bulunduracak olursak, Serteller’in, dönemin diğer çevirmenlerinin aksine, Ameri­kan kültürü, edebiyatı ve eğitim sistemini referans almış olmaları ilgi çekmektedir. Bu seride dinî, öğretici, ahlaki ve gündelik bilgi­lerin verildiği kitapların yanısıra; Robenson Kruzoe de dahil olmak üzere, Vatansız Adam, Aya Seyahat ve Cüceler Memleketinde gibi bireyselliğin ön plana çıktığı fantas­tik içerikli gezi maceralarının bulun­duğu tespit edilmiş; Serteller’in bu ‘hayal gücünü zorlayan metinlerle zihinlerde yeni açılımlar sağlama­ya’ çalıştığı öne sürülmüştür”.

Mart 1927’de Gebe Kalmamak İçin başlıklı 60 sayfalık dördüncü cep kitabı yayımlanır. Bu kitabın hikayesini, Emin Nedret İşli NTV Ta­rih’in Şubat 2010 sayısında anlatır: “Kitap basıldığı sırada, İsmet Paşa (İnönü) hükümeti işbaşındadır ve Takrir-i Sükun Kanunu dolayısıyla gazete ve dergiler baskı altındadır. Gebe Kalmamak İçin hemen yetki­lilerin dikkatini çeker. Müddeiumu­milik (Savcılık) dava açar. Sevimli Ay Matbaası mesul müdürü Ahmed Hakkı, matbaa müdürü İbrahim Refik ve idare müdüru Sedad Bey­lerin, gizli görülen duruşmalarında mahkumiyet kararı çıkar. Kitapçık toplatılır”.

Gebe Kalmamak İçin kitabının içinden bir sayfada, dönemin kadın prezervatifi pissar reklamı.

5-ÇOCUK ANSİKLOPEDİSİ – 1927/28

Çocuk Ansiklopedisi’nin İhap Hulusi tarafından çizilen kapağı.

Küçüklere yönelik ilk yayın

Türkiye’deki ilk çocuk ansik­lopedisi 1927-1928 arasında Sabiha Sertel, Zekeriya Sertel ve Faik Sabri Duran tarafından çıkarılır. Çocuk Ansiklopedisi ismiyle 4 cilt olarak hazırlanan 1.518 sayfalık bu yayın, o zamana dek özellikle çocuklar için hazır­lanmış kapsamlı eserdi. Coğrafya, tarih, edebiyat konuları, renkli kapaklı ve resimli sayfalarla çocuklara cazip gelecek şekilde tasarlanmıştı. Çocuk Ansiklope­disi’nin renkli, hoş kapaklarında dönemin usta grafikçisi İhap Hulusi’nin imzası vardı.

6-‘SAVULUN GELİYORUM’ MAKALESİ – 1929

Yargılanan ilk kadın gazeteci

Sabiha Sertel’in Resimli Ay’daki “Muhakemede Kaybettik Davamızı Kaybetmedik” yazısı.

Sabiha Sertel’e göre Resimli Ay’ın yayın hayatı iki döneme ayrılır. Derginin 1924-1928 arasında yayımlanan eski harfli Türkçe sayılarında demokrasiyi kurmak ve toplumsal problemleri ele almak ön plandayken; 1928’den itibaren Latin karakterleriyle yayımlanan sayılarda Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Suat Derviş, Sadi Ertem gibi yazarlarla edebiyat ve siyaset öne çıkar. Dergi­nin Harf Devrimi sonrası Türkçe sayılarında yazar kadrosuna katılan Nâzım Hikmet, Haziran ve Temmuz 1929 sayılarında “Putları Yıkıyoruz” başlığı altında Abdülhak Hâmit ve Mehmet Emin’i hedef alan iki yazı kaleme alır. Edebiyat dünyasında etkisi uzun yıllar sürecek bir eski-ye­ni kavgasının da fitili ateşlenmiş olur.

Dergiye açılan davanın karar metni.

Sabiha Sertel’in 1929’da Resimli Ay’ın 10. sayısında yayımladığı “Savulun Geliyorum” başlıklı yazısı “Türklüğü tahkir mahiyetinde” görülür ve kendisi, derginin sorumlu müdürü Behçet Bey’le birlikte mahkemeye sevkedilir. Sabiha Hanım neşriyat yüzünden mahkemeye sevkedilen ilk Türk kadın gazeteci olur.

Resimli Ay Limited Şirke­ti’nin diğer ortakları, sol görüşlü yazılardan duydukları rahatsızlığı dile getirip Nâzım Hikmet’in yazar kadrosundan çıkarılmasını ister. Serteller’in bunu reddetmesi üzerine 1924’te başlayan uzun Resimli Ay serüveni 1931’de sona erer.

7-ÇİTRA ROY İLE BABASI – 1936

Roman ve Nâzım Hikmet etkisi

Çitra Roy ile Babası kitabının kapağı.

Sabiha Sertel’in yazdığı tek ro­man, 1936’da Tan Matbaası’ında basılan Çitra Roy ile Babası’dır. Toplumcu-gerçekçi bir anlayışla yazdığı romanın önsözünde Sabiha Sertel şöyle der: “Çitra Roy ile Babası, Hindistan’ın içtimaî hayatını gösteren bir roman değildir. Bu romanın tezi, Hindistan’ın İngiliz emperyalizmine karşı duyduğu isyanları ve kay­naşmalarını göster­mektir. Hindistan’ın içtimai hayatına uymayacak bazı münferit hataların olması pek müm­kündür. Hindistan’da yaşamadıkça mahallî renkleri vermeye imkan yoktur. Fakat hâdiseler hayatın içinden, hakikîvak’alar­dan, reel hareketlerden alındığı için, bu romanda kaynayan Hindistan’ı görmek mümkündür”.

Mehmed Halil Sağlam ve Hasan Tarhan, “Sabiha Sertel’in Çitra Roy ile Babası romanında ‘Benerci Ken­dini Niçin Öldürdü?’ Şiirinin Etkisi” başlıklı çalışmasında, yazarın bu ilk romanında Nâzım Hikmet etkisinin izini sürer: “… ortak tema, emper­yalist İngilizlere karşı Hindistan’da başlatılan bağımsızlık mücade­lesidir. Eserlerdeki ortak temanın dışında anlatılarda üslup benzerliği de görülmektedir”.

Murat Belge de “Nâzım Hikmet ve Sabiha Sertel’den Hint Masalları” başlıklı makalesinde şöyle yazar: “…Çitra Roy ile Babası, adının düşündürdüğü gibi Hindistan üstüne ve gerek temaları, gerekse bakış açısıyla Nâzım Hikmet’in Benerci’si­ne çok benziyor. Çıkış noktasının, esin kaynağının o olduğu söylene­bilir. Üslubunda da belirgin Nâzım Hikmet etkileri görülüyor: ‘- sen söylemesen, ben söylemesem, Sita söylemese, bu milyonla halk haki­kati ne zaman öğrenir?’ sözlerinin kaynağı yeterince açık. Gene bunun gibi tren takırtısından anlam çıkar­ması: ‘… tekerlekler raylara, raylar vagonlara dert yanıyorlar: Yine mi bu iş? Yine mi bu iş’ kısmı, çok daha acemi olmakla birlikte Nâzım’ın ‘Meh-met-çik’- ‘mehmet’li’ dizesinin yankısı gibi. ‘Sefaleti eritenlerin sözü’gibi bir söz, ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’ üslubuna çok yakın. ‘Çitra Roy iki yanındaki iki dağ gibi yükse­len kitapların arasına başını sokmuş, kâinatın, beşerin tekâmülünü idare eden kanunların sırrını arıyor’ cümle­si de Nâzım’ın burnundan düşmüş olabilir. ‘Bingal’in ıssız ormanlarında, şehrin gözünden uzak beş adam. Bu kavganın beş adamı konuşuyor, ha­zırlıyor, hazırlanıyor’ cümlesi de çok tanıdık ve romandan çok Nâzım’vari ‘deklamasyon’ yapan şiire yakın”.

8-PROJEKTÖR DERGİSİ – 1936

Projektör dergisinin 1936 Mart sayısının kapağı.

İlk sayıda kapatılan ‘Yağlı Paçavra’

1936’nın Mart ayında tek sayı çıkan Projektör der­gisi, yayımından çok kısa süre sonra muzır içeriği gerekçesiyle hızla toplatılır ve kapatılır. Sabiha Sertel’in çıkardığı ve yazıların­da Sabiha Zekeriya ismini kullandığı Projektör, ilk ve son sayısında okurlarına şu sözlerle seslenmiştir: “Memleketimizde Resimli Ay ve Resimli Perşembe ile başlayan popüler neşriyat, 10 senelik hayatı içinde eğitici olmak mahiyetinden çıkmış, çıplak bacak ve güzel kadın neşreden dejenere bir mahiyet almıştır (…) Fakat şurasını da kabul etmek lazım ki, mektep nasıl bir ticaret vasıtası değilse, gazete ve mecmua da hangi cemiyette olursa olsun, manifatura mağazası gibi bir ticaret vasıtası olmamalıdır (…) Projektör, işte bu karan­lık alemde yaşayanlara, elindeki mumun ışığı kadar ışık vermek istiyor”.

23 Ekim 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinin başsayfasında, sağ alt köşede Projektör dergisini hedef alan haber ve içsayfada Sabiha Sertel için “Bolşevik Dudu” tabirinin kullanıldığı yazı.

Derginin kapağında, Sabiha Zekeriya’nın yazdığı “Saylav Bayanlar Niçin Susuyorsunuz?” ve “Millî Edebiyat Yok, Sınıf Edebiyatı Vardır” yazılarının anonsu ilgi çekicidir. Toplatılan derginin yayımı da Bakanlar Kurulu’nun 16 Mart 1936 tarihli kararıyla durdurulur. Projektör ve Sabiha Sertel, o dönem Cumhuriyet gazetesinin de hedefindedir. Derginin kapatılmasından 1 yıl sonra Cumhuriyet gazetesi, 22 Ekim 1937 tarihli nüshasında ilk sayfadan Projektör’ü konu eder. “Bir Vesika Daha” başlığıyla yayımlanan yazıda Sabiha Sertel için şu ifadeler kullanılır: “Şu Sabiha Zekeriya dedikleri kadın­cağız, geçen sene Projektör adlı bir mecmua çıkarmıştı. Kapağın­dan en son sahifesine kadar, her satırında memlekete Bolşevizm kundağını sokmak isteyen bu yağlı paçavrayı hükümet çöp tenekesine attı, yani mecmuayı kapattı”. Yazının son satırların­da Sabiha Sertel ve Tan Matbaası hedef gösterilir: “Kaldı ki bu mecmua, Bolşevik Dudu’nun Türk efkârı umumiyesine sal­mağa çalıştığı mikrobların binde biri dahi değildir. Birkaç tomar vesika bu mahlukun Türk vatanına hıyanetini isbat etmek için, yanıbaşımızda mü­heyya duruyor. Bu tomarı dolduran paçavralardan büyük bir kısmı da Tan ga­zetesinin koleksiyonundan başka bir şey değildir”.

9-TAN MATBAASI VE YAYINLARI – 1938

Kültür hayatına yeni bir soluk getiren “Cep Kitapları Serisi”nden…

Bir öncü: Cep kitapları serisi

1 Ağustos 1936’da Zekeriya Sertel, Halil Lütfü Dördüncü, Ahmet Emin Yalman ve kardeşi Rıfat Yalman ortaklığıyla Tan gazetesi satın alınır. Sabiha Sertel Tan’da “Görüşler” köşesinde ya­zar. Sertel’ler Tan Matbaası’nda da çeşitli kitaplar basar, ancak bunlar içinde 1938’de yayımlan­maya başlanan “Cep Kitapları Serisi” kültür tarihimiz içinde bir öncü olur. Sertel’ler Çe­hov’dan Irving’e, Maupassant’tan Zoşçenko’ya döneminin en büyük romancılarını çok iyi çevirilerle Türkçeye kazandırır; ayrıca Ha­likarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Ka­baağaçlı) gibi yerli yazarların kısa öykülerine de bu seride yer verir. 10 kuruşa satılan 64 sayfalık bu küçümen “Cep Kitapları Serisi”, Serteller’in cumhuriyetin ilk yıl­larında Resimli Ay Matbaası’nda eski harfli Türkçe bastıkları “On Kuruşa Bir Kitap” serisinin devamı niteliğindedir ve kültür hayatına yeni bir soluk getirir.

1 Aralık 1945’te tek sayı çıkabilen Görüşler dergisi bomba etkisi yapar. İlk baskısı hemen tükenen derginin aynı gün içerisinde ikinci baskısı yapılır. Dergi, hükümeti çok rahatsız etmiş, Tan gazetesi baskınına giden yolu açmıştı.

10-TAN GAZETESİ BASKINI – 1945

Linç girişimi ve faillerin değil mağdurların tutuklanması!

Sabiha Sertel’in 1936’da eşiyle birlikte ortak olduğu Tan gazetesi, özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarında faşizm karşıtı çizgisiyle büyük ilgi gördü. Sertel, 3 Eylül 1945’te yayımlanan “Muvafakatin Feryadı” başlıklı yazısı nedeniyle tutuklanacaktır.

Sabiha Sertel’in 1 Aralık 1945’te yine tek sayı çıkabilen Görüşler der­gisini yayımlaması da bomba etkisi yapar. İlk baskısı hemen tükenen derginin aynı gün içerisinde ikinci baskısı yapılır. Dergi, hükümeti çok rahatsız eder. Tanin gazetesinin 3 Aralık 1945 tarihli sayısında, CHP milletvekili ve gazetenin başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın, Sabiha Ser­tel’in Görüşler dergisindeki “Zincirli Hürriyet” başlıklı makalesini ko­münist içeriğe sahip olmakla itham eder. Dergiyi hedef gösteren Yalçın, kaleme aldığı (imzasız yazı) “Kalkın Ey Ehli Vatan” başlıklı makaleyle Tan gazetesine yönelik saldırının fitilini ateşler. Cumhuriyet gazetesinde 4 Aralık’ta yayımlanan “Bizim Yol­daşlar Nihayet Maskelerini Attılar” başlıklı haber ile de Sertel’ler açıkça hedefe konur.

4 ve 5 Aralık 1945 tarihli
Akşam gazetesinde,
Tan gazetesi baskını
“gayet sempatik” şekilde
verilmişti.

“Tan gazetesi olayı” ya da “Tan gazetesi baskını” olarak bilinen 4 Aralık 1945 tarihindeki hadisede, Tan matbaası kalabalık bir grup ta­rafından saldırıya uğrar. Çok sayıda Turancı üniversite öğrencisinden oluşan grup, önce İstanbul Üniversi­tesi’nin Beyazıt’taki ana kapısı önünde toplanır. Buradan hareket eden grup, önce Vatan gazetesine yürümek ister. Ancak Muharrem Er­gin’in “Arkadaşlar, Vatan gazetesi bizim için asıl tehlike değildir. Biz, Tan gazetesini protesto etmek için toplandık, Tan’a doğru yürüye­lim!” uyarısıyla buraya yönelir. “Komünistlere ölüm!”, “Kahrolsun Komünizm”, “Kahrolsun Serteller”, “Yaşasın İnönü”, “Ne Faşistiz, Ne Komünist”, “Millet Demokrattır”, “Bundan Fazla Hürriyet mi İstiyor­sunuz?” sloganlarıyla harekete geçen kalabalık, Tan gazetesinin yönetim bölümüyle matbaayı tahrip edip yağmalar. Böylece Tan gazetesi, Görüşler dergisi ve aynı matbaadan basılan diğer bazı yayın organlarının yayın hayatı sona erer.

Linç girişimine maruz kalan Serteller, bu saldırıdan da sorumlu tutulur! 3 ay tutuklu kaldıktan son­ra beraat ederler. Ancak 1951’de ülkeyi terketmek zorunda kalırlar.

Sabiha Sertel sürgün yıllarını Paris, Viyana, Budapeşte, Moskova ve Bakü’de geçirir. Bu dönemde Türkiye Komünist Partisi’nin yurt­dışı faaliyetlerinde önemli görevler üstlenir. Son yıllarında Türkiye’ye dönme talebi reddedilir. 1968’de Bakü’de vefat eder.

1951’de, bir daha dönemeyeceği ülkesinden giderken:

“Uçak havalandı. Yuvarlak pencereden İstanbul’u seyredi­yorum… Aşağıda Yeşilköy, cami minareleri, evleri, birer birer benden uzaklaşıyor. Yeşil ağaçların tepelerini görüyorum. Bu­lutların arasına giriyorum. Artık hiçbir şey görünmüyor. Başımı uçağın koltuğuna dayadım. Gözlerimi kapattım. Savaş dolu bir hayatı arkamda bırakıyordum. Uğruna bu kadar fedakarlık yaptığım halkımın, en güç günlerinde onların davasını savun­mak hürriyetinden yoksundum. İçim sızladı. Gözlerimden akan yaşların sıcaklığını dudaklarımda duydum”.