Türkiye topraklarına ABD ve Avrupa’dan birkaç ay sonra, 1918 Temmuz başında giren salgın hastalık; yine dünyadan birkaç ay sonra 1920 ilkbaharında etkisini yitirmişti. Gerek etkileri gerekse alınan önlemler veya ihmaller (futbol ve resmî ve dinî törenlerin devam etmesi) bakımından bugünle büyük benzerlik gösteren salgın, 20 bin civarında insanımızın hayatına mâlolmuştu. Arşiv belgeleriyle 100 yıl önceki pandeminin seyri ve sonuçları.
Tüm dünyayı etkisi altına alan ve insanlık tarihinin en ölümcül salgını olarak kabul edilen İspanyol Gribi, ilk olarak 1918’in Mart ayında ABD’nin Kansas eyaletinde görüldü. ABD’nin 1. Dünya Savaşı’na fiilen dahil olarak müttefikleri İngiltere ve Fransa’yla birlikte Almanya’ya karşı savaşmak üzere Avrupa’ya asker göndermesiyle hastalık Avrupa’ya taşındı. Kısa sürede salgın halini alan hastalık Fransa cephesinden Nisan ayında bütün Avrupa’ya, devamında da dünyanın diğer bölgelerine yayıldı.
Milyonlarca insanın ölümüne yol açan İspanyol Gribi genel olarak 2’şer aylık aralıklarla üç dalga halinde yaşandı. Nispeten hafif seyreden 1. dalga 1918’in Mart-Ağustos aylarında, en etkili ve ölümcül 2. dalga 1918 Eylül-Aralık’ta, ilk dalgaya benzeyen 3. dalga 1919’un Ocak-Mayıs aylarında kendini göstermişti.
Farklı kaynaklara göre dünyada 17-100 milyon insanın hayatını malolan İspanyol Gribi’nin Türkiye’deki seyri, bir-iki aylık gecikmelerle Avrupa ile benzer şekilde üç dalgayı yaşadıktan sonra; 1919’un Aralık ayında yeniden nüksederek 1920 Mart’ına kadar devam eden bir artçı dalga ile toplamda 4 dalga halinde gerçekleşti. İspanyol Gribi’nin -veya 100 yıl önce Türkiye’deki tabirle “İspanyol Nezlesi”nin- İstanbul’da ilk görüldüğü 1918 Temmuz’undan, sona erdiği 1920 Mart’ına kadar olan seyrini; alınan tedbirleri; arşiv belgeleri ve dönemin Vakit gazetesinden yaptığımız tarama ile elde ettiğimiz gazete haberleri üzerinden derlemeye çalıştık.
İstanbul’da görülen ‘tuhaf’ bir hastalık
Hastalığı İstanbul’a taşıyanlar, Osmanlı Devleti’nin savaştaki müttefiki olan Almanya ve Avusturya’dan İstanbul’a gelen yolculardı.
İstanbul’da vakaların artması üzerine dikkati çeken İspanyol Gribi’yle alakalı ilk gazete haberine 9 Temmuz 1918 tarihinde rastlamaktayız. Vakit gazetesinde çıkan haberin başlığı “İspanyol Nezlesi: Fransızlar hastalığı yenemiyor” idi. Alman kaynaklarına istinaden verilen bilgiye göre bu hastalık daha önceki senelerde de görülen influenzadan başka bir şey değildi. Gazete okuyucularını teskin etmek için hastalığın bu haliyle tehlikeli olmadığını, birkaç gün grip semptomları göstererek geçtiğini, şimdiye kadar ölüme sebep olmadığını yazmıştı.
Hastalıkla ilgili haberler ertesi gün devam etti ve 10 Temmuz’da çıkan, “İspanyol Nezlesi: Hastalığın ârazı nedir?” başlıklı haberde, İspanya’da ortaya çıkan bu “tuhaf ” hastalığın tıpkı bir “devr-i alem” yapar gibi yayılmakta olduğundan bahsedildi. Aynı zamanda uzman görüşüne de yer verilerek o sırada Türkiye’de bulunan Alman Profesör Krause’ye müracaat edilmişti. Krause, edindiği tecrübeye göre hastalığın influenzaya çok benzediğini; birdenbire baş ve boğaz ağrısı ile 39.5-40 dereceye kadar yükselen ateşten sonra 3-4 gün içinde hastanın şifa bulduğunu söylemişti.
Salgının yayılma sahası genişledikçe halk iyice tedirgin olmaya başlayınca, gazetelerde de hemen her gün hastalıkla ilgili haberler çıkmaya devam etti. 13 Temmuz 1918 tarihli gazetede, kardiyoloji uzmanı ve aynı zamandan Tifo, Tifüs, Üç Gün Humması gibi hastalıklar üzerinde çalışan Doktor Neşet Ömer (İrdelp) bir makale yazdı. İstanbul’daki hastalar üzerinde yaptığı incelemeye göre bu hastalığın influenza olmayıp “Üç Gün Humması”na benzediğini ileri sürmüştü. Aynı gazetede yayımlanan bir başka haber, Doktor Neşet Ömer’i tekzip eder nitelikteydi. Habere göre Almanya’da Halle Üniversitesi’nden Profesör Schormann, İspanyol Nezlesi hastasında influenza basilleri bulmuştu.
İlk resmî açıklama: 14 Temmuz 1918
İspanyol Nezlesi’ne dair resmî makamlardan ilk beyanat 14 Temmuz’da gazetelerde yayımlanan Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi’nin tebligatı olmuştur. 1918’de henüz Sıhhiye Nazırı yoktu ve nezaretin işlerini nazır adına Sıhhiye Genel Müdürü Doktor Adnan (Adıvar) Bey icra etmekteydi. Sıhhiye Müdüriyeti’nin beyanatında İspanyol Gribi’nin ortaya çıkışı ve yayılışından bahsedilmiş: bunun İstanbul’da da görülmekte olduğu, bu hastalığın mahiyeti hakkında kesin bir şey söylenmemekle birlikte influenzaya benzediği ifade edilmişti. Hastalığın ateş, baş, boğaz, bel ve eklem ağrıları gibi grip semptomları göstererek 3-4 gün devam ettikten sonra ateşin düşerek hastanın iyileştiği; şimdiye kadar vefat eden olmadığı; yakalanan kişinin sadece birkaç gün işine-gücüne gidemediği beyan edilmişti.
Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi, muhtemelen halkı telaşa düşürmemek için bu tehlikeli hastalığı bilerek veya bilmeyerek hafife almıştı. Oysa hastalığın bu ilk dalgası hafif geçmekle birlikte, Avrupa’da İspanyol Gribi’nden ölenler olduğu bilinmekteydi. Nitekim birkaç gün sonra 20 Temmuz tarihli gazete haberinde, doktorların beyanatının aksine İspanyol Nezlesi’nin vahim bir hal aldığı; bilhassa Lausanne ve Bern şehirlerinde çalışanların hastalığa yakalanmasıyla hayatın durma noktasına geldiği; hastalıktan her gün vefat olduğu yazılmıştı. 25 Temmuz’daki haberde ise Londra’da son 1 hafta zarfında İspanyol Nezlesi’nden 287 kişinin vefat ettiği yazmaktaydı.
En ağır darbe: İkinci dalga
İspanyol Gribi’nin ilk dalgasını nispeten hafif atlatan İstanbul’da 2. dalga Avrupa’dan 1 ay sonra, 1918 Ekim’inde başladı. Bütün dünyada olduğu gibi İstanbul’da da salgının en etkili ve ölümcül devresi bu ikinci dalgada yaşanacaktı. Kısıtlamalar getirilmesine, olağanüstü tedbirler alınmasına rağmen salgının en fazla vaka ve vefata neden olduğu dönem bu 2. dalga olacaktı.
22 Ekim 1918 tarihli Vakit gazetesinde çıkan haber, İstanbul’da endişe verici bir hâl alan İspanyol Nezlesi’nden dolayı okulların 10 gün süreyle tatil edildiğini, bu süre içinde okullarda temizlik ve dezenfeksiyon yapılacağını duyurmuştu. 1 gün sonra ise insanların toplu halde bulunduğu sinema ve tiyatroların kapatılması kararı geldi.
İlk dalgası hafif atlatılan salgının 2. dalgasının ölümcül bir hâl almasının sebebi muhtemelen mütasyona uğramasıydı. Nitekim gazetede de hastalığın “zatürree ile komplikasyon yaparak” ölümlere sebep olduğu yazmaktaydı.
Ekim ayının ikinci yarısında başlayan 2. dalganın birkaç haftada geçeceği tahmin ediliyordu. Ancak öyle olmadı. Kasım sonu itibarıyla yeniden alevlenen hastalık Aralık’ta yeni tedbirler alınmasına yolaçtı. Gazetenin görüşüne başvurduğu Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi Hıfzıssıhha Şubesi Müdürü Doktor Neşet Ömer Bey, İspanyol Nezlesi’nin birdenbire almış olduğu bu yeni şeklin savaşın bitmesiyle birlikte ordunun terhis edilmesinden kaynaklandığını; terhisle birlikte askerlerin İstanbul’da yoğunlaştığını ve şehirde hastalığın yayıldığını söylüyordu. 9 Aralık 1918 tarihinden itibaren okul, tiyatro, sinema, gazino gibi halkın toplu halde bulunduğu mekanlar bir sonraki emre kadar kapatıldı.
1918’de hastalığın yayılmasının önlenmesi ve salgınla mücadele kapsamında getirilen kısıtlama ve kapatma kararlarının arkasında, günümüzde Koronavirüs Bilim Kurulu’nun karşılığı sayılabilecek Meclis-i Âli-i Sıhhiye bulunmaktaydı. Kurulca alınan kararlar Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi’nce takip edilmekte ve görülen uygunsuzluklar ilgili makamlara bildirilmekteydi. 31 Aralık 1918’de İspanyol Nezlesi’nin vefatlara sebep olarak bütün resmî ve özel okulların kapatılmasına dair karara rağmen buna uymayarak bazı Rum ve Ermeni okulların açıldığının haber alınması üzerine bunların derhal kapatılması Maarif Nezareti’ne bildirilmişti (BOA.MF.MKT, 1229/45-5).
İspanyol nezlesi Aralık içinde şiddetini artırarak önceki dalgaya göre daha bulaşıcı ve ölümcül bir hâl aldı. Sıhhiye Müdür-i Umumisi Doktor Adnan Bey’in verdiği bilgiye göre İstanbul’da hastalıktan haftada 400’e yakın vefat olmaktaydı.
10 Aralık 1918’de “İspanyol Nezlesi; Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi’nin Vesayası (Öğütleri)” başlığı altında gazetede yayımlanan beyannamede hastalığın bir ilacı veya aşısının olmadığı ve hasta biriyle temasla bulaştığı; bu yüzden kalabalık yerlerden uzak durulması; hasta ziyaretine gidilmemesi; toplu taşıma araçlarına mecbur kalmadıkça binilmemesi; öksürenlerin ağzını kapamaları; ateş, baş ve boğaz ağrısı başladığında aspirin, salberin gibi ilaçlar alınarak mutlaka evde oturup dışarıya çıkılmaması; hatta ateş ve diğer semptomlar geçtikten sonra bile en az üç gün evde kalınması bildirilmişti.
Futbol maçları ve cemaatle namaz
Okulların tatil edilmesine, kalabalık ortamlardan kaçınılmasının tavsiye edilmesine rağmen sıhhi tedbirlere aykırı durumlara rastlanmaktaydı. Mesela İstanbul’daki futbol kulüpleri oldukça kalabalık seyirci tarafından izlenen maçlar tertiplemekteydi. 19 Aralık tarihinde Fenerbahçe ile Kadıköy’de bulunan Alman askerlerinden oluşan futbol takımı arasında oynanan maç tam 7 bin kişi tarafından izlenmişti! (Vakit, 20 Aralık 1918). Sıhhiye Nezareti’nin uyarılarına aykırı bir başka uygulama ise devletin bizzat kendisinden gelmişti. Mevlid Kandili’ne denk gelen 17 Aralık günü Yıldız Hamidiye Camii’nde bir mevlid programı düzenlendi. Başta Padişah Vahideddin olmak üzere Sadrazam Tevfik Paşa, devlet erkânı, âyan ve mebusların dahil olduğu büyük bir kalabalıkla icra edilen programda öğlen namazı kılınmış ardından mevlid okutulmuştu (Vakit, 18 Aralık 1918).
Salgının ne zaman biteceği ve geleceğe dair beklentiler aynı gazetenin 24 Aralık 1918 tarihli nüshasında şu şekilde verilmişti: “Uzmanlardan alınan bilgiye göre İspanyol Nezlesi ikinci salgın dalgasının son günlerini geçirmektedir. İspanyol Nezlesi, sirayetini üç büyük dalgada yapmaktadır. En şiddetlisi ve ölümcül olanı ikinci dalga olup hamdolsun şehrimiz büyük salgına uğramadan bu dalgayı atlatmak üzere bulunuyor. Bununla birlikte birkaç ay sonra üçüncü dalga olarak tekrar başlaması ihtimal dahilindedir”.
Gerçekten de gazetede çıkan haberde olduğu gibi bir-iki hafta içinde İstanbul’da yaşanan ikinci dalga sona ermişti. Ancak yine gazetenin muhtemel gördüğü üçüncü dalga da doğru tahmin edilmiş ve bu da 1919’un Şubat ayından itibaren yayılmaya başlamıştı.
Salgına karşı aşı çalışmaları
Salgına karşı etkili bir ilaç olmamakla birlikte aspirin, salberin gibi bir takım ilaçlar fayda verir ümidiyle kullanılmaktaydı. Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de hastalığa karşı aşı bulma çalışmaları devam etmekteydi. Bu konuda gazetede, İspanyol Nezlesi’nin bazı kimselere getirmekte olduğu bağışıklık dikkate alınarak, daha önce tifo, tifüs, kolera gibi bulaşıcı hastalıkların aşıları üzerinde çalışmış olan Bakteriyolojihane Müdürü Refik Bey (Saydam) tarafından ciğerlerde komplikasyon meydana getiren “steropto basil” isimli mikroptan bir aşı geliştirilmiş ise de henüz bunun hakkında hiçbir netice elde edilemediği; aşı şimdiye kadar tatbik edilenler üzerinde iyi bir netice verirse halk üzerinde tatbik edileceği haberine yer verilmişti (Vakit, 29 Aralık 1918).
Sıhhiye Müdüriyeti 6 Ocak 1919’da, sinemalar, tiyatrolar vesair toplantı mahallerinin bazı şartlar altında açılmasının uygun bulunduğu bildirdi. Okul idareleri öğrencilerin sağlık durumlarını sürekli kontrol altında tutacak; öğrencilerinin % 15’i hastalıktan dolayı devam edemeyen okullar derhal kapatılacak; dershaneler ve yatakhaneler düzenli biçimde havalandırılacaktı. Sinemalar günde iki gösterimle yetinecek; her ikisi arasında 2 saat kadar bir aralık bırakılarak bu süre içinde salonun havalandırılacak ve zemin dezenfektanlı su ile temizlenecek; izdihama meydan verilmeyecek; dumanının solunum yolları için tahriş edici olması sebebiyle sigara içilmesi kesinlikle yasaklanacaktı.
Vakit gazetesi 29 Aralık 1918’de Times gazetesine atfen verdiği haberde, İspanyol Nezlesi kurbanlarının şimdiye kadar 1. Dünya Savaşı’nın verdiği telefatın 5 mislini aştığı haberini yayımladı. Şubat sonlarında kışın etkisiyle tekrar başlayan ve Mayıs’a kadar devam eden üçüncü dalga, şiddet ve bulaşıcılık yönüyle ikinciye yakındı ancak öldürücü etkisi o kadar olmamıştı.
Hijyen, maske ve sosyal mesafe
İstanbul’da artçı-dördüncü dalga halinde görülmeye başlayan salgın, Vakit gazetesinin 28 Aralık 1919 tarihli nüshasında, “İspanyol Nezlesi Yeniden Başladı” haber başlığı ile verildi. “Hastalık bu defa vahim bir şekil arzetmektedir. Herkes sıhhi tedbirlere tamamiyle riayet etmelidir” uyarısında bulunuluyor, Sıhhiye Müdüriyeti’nden gönderilen tebligat yayımlanıyordu.
Sıhhiye Müdüriyeti, bir önceki sene salgında 14 bin kişinin kaybedildiğini hatırlatarak bu afete karşı herkesin şu tedbirlere uymasını talep etmekteydi:
“1- Hastalığı yayanlar hastalananlardır. Bu yüzden hastalıklan korunmak için ilk alınacak tedbir hastalarla temasa geçmemek ve lüzumsuz ziyaret ve temastan kaçınmaktır.
2- Bu hastalığın farklı şekilleri vardır. Bazıları hastalığı yakalandıkları halde hastalıklarını hissetmeyerek gündelik hayatlarına devam ettiklerinden hastalığın yayılmasında başlıca vasıta olmaktadır. Bu sebepten dolayı sinema, tiyatro, mektep, pazar mahalleri, kahvehane gibi insanların toplu halde bulundukları mahaller gayet tehlikelidir. Mekteplerin kapanması için Maarif Nezareti’yle İstanbul Valiliği’ne; sinema ve tiyatroların kapanması için de Polis Müdüriyeti’ne yazılmıştır.
3- Hastalığın ortaya çıkışına soğuk alma, içki içme, her çeşit suistimallerin dahli ve tesiri vardır. Bu yüzden zikredilen hallerden sakınmak lazımdır.
4- İspanyol nezlesinin mikrobu bilhassa ağız yoluyla vücuda girdiğinden ağzı sık sık dezenfektanlarla (oksijenli su ve mentol solüsyonu) yıkamalı, dişlerin temizliğine her zamandan fazla itina etmelidir.
5- Öksürük esnasında herkes ağzına mendil tutmalı, öksürenlerin yanında bulunanlar da kendi ağız ve burnunu öksürükten saçılan mikroplardan korumak için mendil ile kapamalıdır.
6- Ufak kırıklık, ateş, nezle, başağrısı, öksürük gibi hafif rahatsızlık görüldüğünde istirahat etmek ve bu belirtilerin biraz şiddetlenmesi halinde derhal tabibe müracaat etmek gerekir.
7- Evde hastalanan olduğunda hastanın ayrı bir odaya nakli ve hastaya bakmak için aileden yalnız bir kişinin görevlendirilmesi, diğerlerinin hastayla temastan kaçınması gerekir.
8- Hastayla temasta bulunan kişiler temasın ardından ellerini ve ağzını dezenfektan bir maddeyle yıkamalıdır.
9- Hastalar mutlaka kapaklı ve içinde dezenfektanlı solüsyon bulunan bir kaba tükürmelidir. Hastanın vücudundan çıkan ifrazat ile temas eden bütün çamaşır, mendil, çarşaf vs. kaynar suda kaynatılmalıdır.
10- Şehremaneti, bu tedbirlerin genel halk sağlığını korumak için muhterem ahali tarafından büyük bir titizlikle dikkate alınmasını rica eyler”.
Sıhhiye Müdüriyeti’nin ilan ettiği bu uyarılara bakıldığında, salgının dördüncü dalgasında hastalığın artık iyice tanındığı ve edinilen tecrübeler ışığında son derece isabetli tedbirler önerildiği görülmektedir.
100 yıllık motto: ‘Panik yok, tedbir var’
1920 Ocak ayının ilk haftası sonunda salgın hızını yitirmeye başlar. Buna rağmen tamamıyla ortadan kalkmaz ve Mart’a kadar kendini gösterir.
7 Ocak 1920 tarihli gazete haberinde, İspanyol Nezlesi’nin “ihbarı mecburi hastalık”lardan olmadığı için hastalığa yakalananların ve vefat edenlerin sayısının Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi’nce tam olarak bilinemediği yazılır. Sıhhiye Genel Müdürü Arifi Paşa gazetecilere verdiği demeçte, İspanyol Nezlesi’nin çok bulaşıcı bir hastalık olması yüzünden halkın bundan çok fazla korkmakta olduğunu, hatta birçok kişinin bilerek bilmeyerek halkı telaşa düşürdüğünü söyledikten sonra; günümüzdeki Covid-19 pandemisinin en başından beri Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın söylediği ve bir motto haline gelen “panik yok, tedbir var” sözünü farklı kelimelerle ifade eder: “Herkesi telaşa düşürecek yerde halkı sıhhi tedbirler almaya davet etmeliyiz”. Arifi Paşa salgının doğal seyrinde ilerlediğini, geçen seneki tahribatı yapamayacağını ve 5-6 haftalık bir devirden sonra söneceğini belirtti.
27 Ocak 1920 tarihli gazete haberinde, İspanyol Nezlesi’nin şiddetini kaybettiği, son hafta vefat ve vaka listesine göre önceki haftaya oranla düşüş olduğunun anlaşıldığı yazar. Şubat içinde hafif vakalarla seyreden İspanyol Nezlesi’nin İstanbul’da yaşanan bu artçı-dördüncü dalgası 1920 Mart’ında sona erer.
Kesin bir sayı olmamakla birlikte, İstanbul Şehremaneti’nin belirttiği “14 bin vefat” bir fikir vermektedir. Ancak taradığımız gazetelerde İspanyol Gribi’ne dair verilen haberler İstanbul’la sınırlıdır ve Anadolu’daki şehirlerden hiç bahsedilmemiştir. Dolayısıyla İstanbul için verilen 14 bin vefat sayısına, bir kayda rastlamamış olsak bile Anadolu’da gerçekleşen vefat sayısının da eklenmesi gerekir. İstanbul’daki vefat sayısına tahmini bir rakam ilavesiyle, İspanyol Gribi’nin 1918-1920 arasında Türkiye genelinde 20 bin civarında ölüme sebep olduğunu söyleyebiliriz. 1918 İspanyol Gribi pandemisinin dünya genelinde oluşturduğu ölüm sayısının da tahmini olarak 30 milyon civarında olduğu söylenebilir.
Bu oranlar, Covid-19 pandemisiyle kıyaslandığında, 53 milyon insanın hastalığa yakalanması ve ortalama % 2.5’luk bir mortalite oranıyla 1 miyon 300 bin ölüm gerçekleşmesi anlamına gelir. Bu da İspanyol Gribi’nin hem bulaşıcılık hem de mortalite yönünden korkunç neticeleri üzerine bir fikir vermektedir. Ancak 1918 salgını ile günümüz pandemisi arasındaki önemli farklardan birisi, İspanyol Gribi’nde 20-40 yaş aralığında yüksek mortalitedir.
3 dalga halinde 1 yıldan fazla süren İspanyol Gribi örneğine bakarak, bugün önümüzde bir üçüncü dalganın bizi beklediğini ve bu pandeminin önümüzdeki sene boyunca da devam edeceğini söylemek mümkündür.
…Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz :
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914’ten 18’e kadar
yedi bitirdi bizi.
(Nâzım Hikmet- Kuvayı Milliye Destanı)