Gülbün Hanım, dedesi Sadaret Müsteşarı Ali Fuad Bey, amcası hariciyeci Âli Fuad Türkgeldi’nin arşiv ve evraklarına sahip çıkmış, muhafaza etmiş bir kişiydi. 1999’daki ölümünden sonra büyük ölçüde kaybolan bu arşiv, yakın tarihimize ışık tutacak bilgilerle doluydu.
Büyükelçi Âli Fuad Türk geldi’nin yeğeni Gülbün Türkgeldi (10 Haziran 1938-1999) İstanbul Üniversitesi’nin çeşitli birimlerinde görev yapmış, Prof. Nazım Terzioğlu’nun kurucusu olduğu Fen Fakültesi Matematik Araştırma Merkezi Matbaası’nın yöneticiliğinden emekli olmuş bir İstanbul hanımefendisiydi.
Gülbün Hanım, dedesi Sadaret Müsteşarı Ali Fuad Bey, amcası hariciyeci Âli Fuad Türkgeldi’nin arşiv ve evraklarına sahip çıkmış, onların aileden kalma kitaplarını ölümüne kadar korumuş, muhafaza etmiş bir kişiydi. Gülbün Hanım, Yıldız Sarayı Kütüphanesi hafız-ı kütübü (kütüphanecisi) Sabri Kalkandelen’in oğlu Nurettin Kalkandelen’in müdürü olduğu İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde memuriyete başlamıştı. Burada Nurettin Bey’in arkadaşları olan Abdülbaki Gölpınarlı, Prof. İsmet Sungurbey, Şinasi Akbatu, Fazıl Ayanoğlu, Doğan Hızlan, Turgut Kut, Kemal Elker gibi herbiri kendi alanlarında üstad olan şahsiyetlerle dost, ahbab olmuştur. Özellikle Abdülbaki Gölpınarlı’nın yanından ayırmadığı bir yardımcısı gibi olan Gülbün Hanım, daha sonra Prof. Nazım Terzioğlu’nun ısrariyle İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Araştırma Merkezi Matbaası’nın başına getirilmiştir. Şehzadebaşı İmareti içinde kurulmuş olan bu matbaanın herşeyi olan Gülbün Hanım, 1970’li yılların başından itibaren pek çok yerli ve yabancı biliminsanına yemekten yayına, sekreterlikten asistanlığa, mutemetlikten danışmanlığa pek çok alanda hizmet etmiştir. Ricâl-i Mühimme-i Siyâsiye, Ma’ruf Simâlar, Mesâil-i Mühimme-i Siyâsiye, Görüp İşittiklerim gibi imparatorluğun son yılları hakkında kaynak eserlerin yazarı, dedesi Ali Fuad Türkgeldi’nin (1867-1935) ve büyük sefirlerden Âlî Bey’in bütün arşivinin muhafızı olarak Yeşilyurt’taki evinde ölümüne kadar tarih alanındaki bilim insanlarına yardım etti.
Yaşamının son yıllarında, 1991 yılı Aralık ayında (Prof. Dr. Yusuf Hallaçoğlu’nun genel müdürlüğü sırasında) korumakta olduğu arşivin belgelerden oluşan büyük bir bölümünü (3.167 belge, 19 defter, 60 resim ve 1 albüm) T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devreden Gülbün Türkgeldi, ailesine ait bazı özel belgeleri ve amcası Büyükelçi Âlî Bey’in ve dedesi Sadaret Müsteşarı Ali Fuat Türkgeldi’nin yayımlanmamış bazı çalışmalarını saklamaya devam etmişti. Gülbün Hanım’ın Başbakanlık Arşivi’ne vermediği belge ve elyazısı defterler halindeki not, araştırma, hatırat, araştırma ve tarih eserleri, 1999’daki ölümü sonrasında önce uzun bir zaman Tereke Hakimliği’nin kararı gereği mühürlü olarak kapalı kaldı. Birkaç yıl süren mühürlülük hali sırasında, içerideki evrakın dağılıp kaybolmaması için pek çok girişimde bulunmama rağmen Gülbün Hanım’ın varisinin belgelere karşı anlaşılması mümkün olmayan düşmanlığı sonucu evdeki mobilyalar eskiciye, kağıt türündeki malzemeler de kağıt hurdacısına yok pahasına atıldı.
2000’li yılların başında yaşanılan bu kültür yıkımı sesiz sedasız gerçekleşti. Arşivin sokağa atıldığını, hurdacıya verildiğini öğrenir öğrenmez atılan malzemeyi toplamaya çalıştım. Gülbün Hanım’ın hayatında yaptığı evyapımı gelincik likörlerine, zarif ikramlarına muhatap olup çekmecelerde korunan Ali Fuat Türkeldi’nin not defterlerine keyifle bakıp, sohbet ettiğimiz zamanlar adına, hurdacı-eskici taifesini tek tek dolaşarak atılanları bulmaya çalıştım. Bütün bu çabalar sonuç verdi ve bir miktar malzeme elimize geçti. Hurdacılara düşen Türkgeldi Arşivi’nin defterleri arasında Büyükelçi Âlî Bey’in Arnavutlar ve Arnavutluk tarihi ile ilgili yazdıkları da bulunuyordu. En az 10 defterden oluştuğunu sandığımız bu çalışma, büyükelçinin 1 Ocak 1937 ile 1 Ocak 1938 tarihleri arasında Tiran’da yaptığı elçilik görevi sırasında hazırlanmış önemli bir eserdi. Elime geçen birinci ve onuncu defter İstanbul’da Tahtakale’de satılan okul defterlerine Âlî Bey’in nefis rık’a yazısıyla yazılmıştı. Birinci defter “Müracaat edilen esirler”, “Gegalık – Toskalık” onuncu defter ise “Zogo’nun dahili siyasetinin esas hatları” “Zogo devrinde Arnavutluğun siyâset-i hariciyesi” bölümlerini içeriyordu. Defterlerin içinde ayrıca bulunan bir büyük dosya sayfasındaki bu çalışmanın içeriğine dair bir belge de, Arnavutluk hakkındaki çalışmanın on defterden daha fazla olması gerektiğini isbat ediyor.
Lozan Konferansı katiplerindendi
Gülbün Türkgeldi’nin amcası Âli Fuad Türkgeldi, Lozan Konferansı’ndaki katipliğinin yanısıra, kariyeri boyunca Hariciye’de birçok önemli görevde yer almış usta bir diplomattı.
Sadaretin müsteşarı Ali Fuad Bey
Ali Fuad Bey, İstanbul hükümeti sona erene dek sadaret müsteşarlığı görevini yürüttü. İkinci Damat Ferid Paşa sadaretinde Kuva-yı Milliye’yi âsî ilân eden hatt-ı hümayun’a itirazıyla bilinir.
Büyükelçi Âlî Fuat Türkgeldi, Atatürk’ün isteği ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın teklifiyle Arnavutluk’un Tiran kentine Halid Ziya Uşaklıgil’in oğlu Başkatip Halil Vedat Uşaklıgil ile birlikte gönderilmiştir. Vedat Uşaklıgil, Tiran’da elçilik görevlisi iken kendisinin görevden alınma emri üzerine uyku ilacı içerek elçilik binasında intihar etmiştir. Bu durum Cumhuriyet tarihimizin en hassas konularında biri olup antikemalist kişler tarafından bu konuda Dr. Rıza Nur’un hatıralarına dayandırılan cinsel bir takım iddialar içermektedir.
Büyükelçi Âli Bey, Vedat Uşaklıgil’in hem aile dostu hem de amiri bir büyükelçi olarak bu konuda bütün bu olayların merkezinde yer alıyordu. Kayıp olan anı ve araştırma defterleri bu açıdan da çok önemliydiler. Ayrıca Gülbün Hanım’ın sağlığında evinde gördüğüm ama sonradan tamamen kaybolan “Tiran Hatıratı”, tarafımdan toplanan bu malzemenin içinde bulunmuyordu. Bu hatıra notlarının bir bölümü 1973 yılında M.C. Şehabeddin Tekindağ tarafından “Âli Fuad Türkgeldi’nin Tiran Elçiliği” isimli akademik makalede yayımlanmıştır (Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı: 3, sayfa 47-62). Bu makalede, hatıratın tümünün yayına hazırlandığı, yakın bir tarihte yayımlanacağı ifade edilmektedir. Ama üzgünüz ki bu önemli çalışma ve kıymetli anılar bugüne kadar yayımlanmamıştır. Eserin ünik nüshasının da nerede ve kimde olduğunu bilen de yoktur.
21. yüzyılın ilk yıllarında yaşandığımız bu kültürel yıkım, önemli belge kıyımının hiçbir yerde kaydı yoktur. Bu konu hiçbir yazıya, habere, makaleye konu olmamış İstanbul kenti gayyasında kaybolup gitmiştir. Bu yazı da tarihe bir not düşmek amacıyla kaleme alınmıştır.