Canavar Koyun Orhan, usta mizahçı Latif Demirci’nin 1970’lerde yarattığı müthiş bir karakterdi. Kurban Bayramı vesilesiyle hatırladığımız Orhan, militan bir koyun hakları savunucusuydu. Dernek kuruyor, koyunlara yönelik ayrımcı ifadeleri eleştiriyor, kasaplara saldırı düzenliyordu. Asla bir koyun gibi davranmıyor ve bu sayede kesilmekten kurtuluyordu.
LEVENT CANTEK
Canavar Koyun Orhan, Latif Demirci’nin 1978-79 yıllarında 68 sayı yayınlanan Mikrop mizah dergisinde yarattığı bir çizgi romandı. Adından anlaşılacağı gibi Orhan, insansı özellikler taşıyan, yaşadığı kenar mahallenin hatırı sayılır delikanlılarından olan bir koyundu. Dizinin ilginçliği, Orhan’ın koyunluk kaderine gösterdiği isyanda gizliydi.
Yetmişli yıllarda olduğumuzu unutmayalım, Orhan, militan bir koyun hakları savunucusuydu. Kasaplara ve kasaptan et alan müşterilere saldırıyor, koyunlara yönelik ayrımcı ifadeleri eleştiriyor, insanları handiyse politically correct davranmaya zorluyordu. Canavar lakabıysa o dönemin mizah anlayışının bir sonucuydu.
Pek çok mizahi çizgi roman kahramanının bu türden tersineleme içeren Gaddar, Zalim vb. tamlama ve lakapla sunulması tesadüf değildi demek istiyorum. Hele ki dizinin yayınlandığı Mikrop, bu türden kontrastları belirginleştirmeyi seven bir anlayışla mizah üretiyordu.
Derginin yayın yönetmeni Engin Ergönültaş, yoksulların ve kenar mahallenin dünyasına odaklanan siyasi ve edebi dili seviyor, o dili sürekli arıyordu. Canavar Koyun’un hikâyesi, biraz da oralarda, o arayışın içinde ta Gırgır’da başladı. Gırgır, Oğuz Aral yönetiminde çok satar bir dergi olmuştu ama genç üreticiler sert editoryal denetimden ve kalabalık kadro nedeniyle sayfalarda yer bulamamaktan şikayet ediyorlardı. Diğer yandan mizah dergileri yüksek satışlara ulaşmış, ticari olarak kazançlı bir yayın türüne dönüşmüştü. Ergönültaş, o yılların iddialı dergi yayıncısı Ercan Arıklı’nın önerisiyle, Gelişim Yayınları’ndan Mikrop’u çıkarmaya böylesi bir ortamda başladı.
Oğuz Aral ve Gırgır’dan ayrılmak, ticari ve estetik bir fırsattı her şeyden önce. Mikrop, Gırgır’a göre daha solda duran; siyasetin, cinselliğin, arabeskin, sınıf eleştirisinin daha fazla yer bulduğu bir dergiydi. Bu yüzden Gırgır gibi sarı değil kızıl bir fon rengiyle çıkıyordu.
Latif Demirci’nin yetmişli yıllarda Oğuz Aral ile Ergönültaş arasında seyreden bir çizgisi vardı. Esprileriyse absürd bir dille gerçeklik algısını kırmaya yönelikti. Siyasetin, medyanın veya gündelik hayatın ciddi, iddiacı, muktedir dilini ters yüz ediyor, mizahı bu karşıtlıktan çıkarıyordu. Canavar Koyun’un başlangıcı aylar süren, uzatılan, abartılan duyurularla oldu örneğin: “ Kasapların, kavalların, çobanların korkulu rüyası Canavar Koyun Orhan haftaya aramızda”. Tefrikaya dönüştürülen ilanlar, o yıllarda satışları milyona varan magazin gazetelerine yönelik bir eleştiriydi. İlanlardaki başlıyor, başlayabilir, başlayacak ibareleri, tam başlayacakken araya giren sürprizler, ertelemeler, yeminler, haftaya kesin başlıyor açıklamaları, gazetecilik iddiası ve büyüklenmesini abartarak görünür kılıyordu. Babıali’deki basın rekabeti, magazine dayalı yeni yayın enflasyonu yaratıyor, mizahçılar da bu yarışı bir biçimde eleştiriyordu. Mikrop, siyaseten ajitatif bir sol eleştirellik taşıdığı için “koyun olan”, ihbarcı, alkışçı, çıkarcı, düşünmeyen bir vatandaş eleştirisi de yapıyordu. Orhan, duyuru tefrikasını sürdürürken o koyunlardan olmadığını aralıkla belirtiyor, hatta ilk izlenim olarak, celalli gazaplı meydan okuyan bir tiplemeyi andırıyordu. Aylar sonra yayınlanan ilk hikâyelere bakarsak, İlban Ertem’in “Küçük Adam”ını andıran, hareket komiği, cevval ve acar biriydi Orhan. Kötüleri alt ediyor, finalde güzel kızlara koşuyordu. Anlaşılan o ki, genç Latif Demirci, hikâyesini giderek Mikrop’a uyum sağlayacak bir biçime dönüştürdü. Orhan, Ergönültaş’ın Zalim Şevki ile Kelek Osman çizgi romanında olduğu gibi bir kenar mahallede yaşamaya başladı. Tıpkı Zalim Şevki gibi bir ağaç altında, üzerinde “Koyunları Koruma Derneği” yazılı bir masada oturuyor, her bölüm hikâyesi yanına gelen biriyle gelişiyordu. Latif Demirci, bu benzerliği gizlemiyor, Orhan’ın Şevki ve Osman’la aynı mahallede yaşadıklarını ima ediyor, kimi bölümlere onları da dahil ediyordu. Bu evre, Canavar Koyun Orhan’ın popülerleştiği, dergide tam sayfa yayınlandığı bir evre ki, halen hatırlanıyorsa bu evredeki hikâyeleri sayesindedir. Ahşap evlerin, dar sokakların, ipe kurumaya serilmiş çamaşırların, soba borularının, pencere önünde oturan kızların, televizyon müdavimi telemanyakların, çiçek gibi minibüslerin, piknik tüpünün, bağlamanın, kuyrukların, muhallebicilerin, sokak köpeklerinin, çırakların, manavların, birahanelerin ve kahvelerin anlatıldığı bir mahallenin hikâyeleri desek daha doğru olur.
Galiba, dizinin en dikkat çekici yanı Orhan’ın insansılığının kenar mahalle yenilmişliğinin izlerini taşımasıydı. Orhan ne yapsa kaybedecek adamlardandı. Sinsice kandırıyor, poz yapıyor, palavra sıkıyor, uyduruyor, plan yapıyor, eviriyor çeviriyordu ama yetmiyordu, yine yeniliyor ve o ağacın altındaki masasına geri dönüyordu. “Maaf ” oluyor, intihara yelteniyor, “artık dayanamıycam, hüngür” diye ağlıyordu. İlla ki birileri “inbelik” yapıyor, Neriman yüz çeviriyor, Kasap Sami kıs kıs gülüyor, yırtıcaz derken çuvallıyordu. Yufka yürekliydi, bir bacağını kestirecek kadar aşıktı, et pahalıydı, alem kepazeydi, mahalle mazlumdu, mahalle perişandı. Değil insanlar koyunlar bile anlamıyordu onu. Ümit fakirin ekmeğiydi, Gencebay içli şarkılar söylüyor, Orhan koyunların daha iyi bir hayat süreceği günlerin hayaliyle yuvarlanıp gidiyordu. Bu noktadan bakınca koyunluk, yoksulluk ve vatandaşlık demekti.
Günümüzde popüler kültür ve sanat, yoksullardan adam akıllı söz etmiyor artık. Ya televizyon iyimserliğiyle, komşuluğu ve ahşap evleri mübalağa ediyor ya da hiç yokmuşlar gibi hiiç anlatmıyor. Canavar Koyun Orhan yoksulları anlatan, muhalefet eden, zıtlaşan bir mizah dergisinde yayınlandı. Bugün çok hatırlanmayabilir, Mikrop’un rekabeti olmasaydı anaakım mizahın dergisi Gırgır toplumsal muhalefete bu kadar ilgi göstermeyecekti. Bu niye önemli? Gırgır daha sahici bir muhalefet gösterince anlattığı hikâyelerin niteliği değişti, bugün mizah dergileri televizyona ve hatta sinemaya göre daha nitelikli işler çıkarıyorlarsa bunu belki de ta o günlere, Mikrop’ta anlatılan delidolu nevropat hikâyelere, koyun olmak istemeyen Orhan ve benzerlerine borçlular.