1. Dünya Savaşı, uzun bir tarih yolunun bitiminde Osmanlı Devleti’nin evlatlarını kurban ettiği dört yıllık bir trajediydi. Silah altına alınan 2 milyon 850 bin askerden 501.900’ü evlerine hiç dönemedi. Cephelerdeki yaşam ölüme endeksliydi. Hayatta kalanlar ise esir, sakat veya hasta olacak, sonrasında da unutulacaklardı.
20. yüzyılda gerçekleşen uluslararası çatışmalar içerisinde, ilk kitlesel insanlık trajedisi 1. Dünya Savaşı adını almıştır. Uzun bir tarihî yolun bitiminde olan Osmanlı Devleti de, son soluğunda çıkardığı en güçlü ordu ile bu savaşa katılmıştı.
Savaşın sonunda belirlenen resmî kayıtlar, Osmanlı toplumu üzerindeki yıkıcı etkiyi gösterir. Verilen şehit sayısı (yaralanarak ve hastalıktan ölenler dahil) 501.900’dur. 1.5 milyon civarında yaralı, 150 bin civarında asker – sivil esir verilmiştir. Ayrıca ülkenin aydın ve okumuş insan sayısında da onarılmaz kayıplar vardır.
Evlerinden çıkarak kısa bir eğitim sürecinden geçen askerler, nelerle karşılaşacaklarını bilmeden kendilerini cephelerde bulur. Kimi karlı bir Sarıkamış gecesinde üzerine doludizgin saldıran Kazak süvarisine tetik düşürmek zorunda kalır, kimi Süveyş Kanalının kıyısında açılan yoğun ateş karşısında paniğe kapılır, kimi de Çanakkale’de kolunu koparan Kukri palasının acısını tadar.
Geride kalanlar, onlardan ender olarak gelen mektuplarla yetinir. Silik fotoğraflar yayımlayan gazeteler izlenir, tebliğlere bakılır. Bazen de babaların ellerine tutuşturulan Enver pençeli kağıtlar, ölümün habercisi olur.
Cephelerde çekilen fotoğraflar, o yıllarda Harp Mecmuası’nın yayına başlamasından sonra evlere girer. Propaganda amaçlı, düzensiz aralıklarla basılmış ve Başkomutanlığın uyguladığı sansür süzgecinden geçmiş olsalar da, bunlar cephedekilerin hangi coğrafyalarda, hangi koşullarda bulunduklarını göstermeleri açısından önemlidir. Bunlardan günümüze, aile albümlerimizdeki hatıra boyutlu, eczaları uçarak silikleşen örnekler kalır.
Cephelerde ve gerisinde yaşananların insani boyutlarını öne çıkaran kimi nadir kareler, atalarımızın bundan 100 yıl önce girdikleri savaş çıkmazını betimliyor.
ÖNCE ŞEHİT SONRA YOK OLDULAR
En sağdaki mezar yazısında büyük ihtimal Çanakkale gazisi bir asker yatıyor: 19. Tümen, 72. Alay, 3. Tabur 9. Bölük’ten Manisa’nın Çeşmebaşı köyünden 1312 (1896) doğumlu Mehmed oğlu İsmail. Şehadet tarihi 11 Aralık 1916. Galiçya cephesinde şehit olan Osmanlı askerlerinin mezarları. Günümüzde bu şehitliklerden tek bir iz bile bulunmuyor. Osmanlı kuvvetlerinin seçkin birlikleri bu cephede görev yapmıştı.
ASKERLİKTE İLK GÜN
İstanbul Harbiye Mektebi bahçesinde yedek subay adaylarının ilk eğitim günleri… Bazıları üzerlerinde sivil kıyafetlerle eğitime başlamış.
TOPLARIN ZAMANI
1. Kanal Harekatı’nda Süveyş’in öte yakasına ateş açan dağ topları. 1915 Ocak sonunda başlayan ve hüsranla biten bu seferin ardından yazılan resmî rapor şöyle der: “Gerimizde Kanal’daki şehitlerimizin mübarek cesetlerinden başka hiçbir şey bırakılmamıştır”.
SİPERDE PERİSKOP
Aynalı basit periskoplar, Çanakkale’de siper savaşları döneminin bir karakteristiğiydi. Hem keşif için hem de keskin nişancılara hedef göstermekte kullanıldı.
ÜRKÜTÜCÜ DAĞ GEÇİTLERİ
Doğu cephesinde bir birlik ateş hattına doğru yol alıyor. İstanbul’dan sevk edilen birlikler, tren yolunun bittiği Niğde-Ulukışla’dan Erzurum’a kadar yürümek zorundaydı.
FİRAR: SAVAŞIN GERÇEĞİ
Doğu cephesinde firar ettikten sonra yakalanan askerler muhafaza altında birliklerine sevk ediliyor. Uzayan savaş yıllarıyla birlikte, özellikle doğu ve güney cephelerinde firar edenlerin sayısı 150 binin üzerine çıkmıştı.
ÇORBA SIRASI
Galiçya cephesine ulaşan 15. Kolordu birliklerine bağlı askerler, dağıtılan çorbalar için sıra bekliyor. Muhtemelen fotoğrafı çeken Alman subayına poz verilmiş.
SUBAY KARAVANASI
Romanya’da Türk subayları karavanalarını paylaşıyor. Bu cephede 20 binden fazla Osmanlı asker ve subayı görev yaptı.
ADI YEMEN’DİR…
Yemen’de görev alan Türk subayları, Osmanlı Devleti’ne bağlı kalan Benî Amiri Kabilesinin ileri gelenleriyle.
MEDİNE TÜMENİ
4. Ordu’ya bağlı Medine Tümeni. Fahrettin Paşa komutasındaki birlikler, Hicaz’da bir geçit töreni sırasında. Fahrettin Paşa, Mondros Mütarekesi’nden 2 ay 10 gün sonra Medine şehrini teslim etmeyi kabul etmişti.
MUHABERESİZ MUHAREBE OLMAZ
Makedonya cephesinde telsizci erler bulundukları odanın duvarlarını Harp Mecmuası’nın sayfalarıyla süslemişler.
ÖLMEDEN ÖNCE TOPLU RESİM
Romanya cephesinde Osmanlı birliği. Bir takım komutanı askerleriyle birlikte poz veriyor. Romanya cephesinde savaşan birlikler, savaş sırasında çok ağır kayıplara uğramıştı.
GÖVDE, BACAK, KOL…
Çanakkale cephesinde şehit olan bir Osmanlı askerinden geriye kalanlar. 8,5 ay süren kara muharebeleri esnasında yaklaşık 60 bin, sonrasındaki yaralanma ve hastalıklar sonucu 40 bin olmak üzere 100 binden fazla Osmanlı askeri ölmüştü.
800 BİN SAKAT
Şişli Ortopedi hastanesinde (Lape/La Paix) kol ve ellerini kaybeden askerlerin “rehabilitasyon”u. Savaşta sayıları yaklaşık 1,5 milyon civarına ulaşan yaralıdan 800 bini kalıcı hasar alarak sakat kaldı. Onları bir daha kimse hatırlamayacaktı.
ÇÖLDE SAVAŞ
Sina cephesinde harekete hazır vaziyette bir makineli tüfek bölüğü. Bu cephe 1916’daki 2. Kanal Harekatı’nın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine terkedildi, Osmanlı ordusu Filistin cephesine çekildi.
NAMAZ VAKTİ
Savaş sırasında yaralanan kimi askerler, Viyana’daki hastanelerde tedavi edilmişti. Bir grup yaralı asker hastane içinde oluşturulan mescidde namaza durmuş.
ÇÖKÜŞ
Suriye-Filistin cephesindeki bozgundan sonra Anadolu yollarında askerler. Bu yorgun savaşçılar, İstiklal Harbi’nde bir kez daha ayağa kalkacaklardı.
BU ALBÜMDEKİ FOTOĞRAFLAR, TUNCA ÖRSES VE NECMETTİN ÖZÇELİK TARAFINDAN HAZIRLANAN FOTOĞRAFLARDA BÜYÜK SAVAŞ KITABINDA YER ALMAKTADIR.