Sultan V. Murad’ın dört kızının en büyüğü Hadice Sultan’ın memleket hasreti, hastalık ve yoksullukla noktalanan hayatı; baskı, isyan ve hüsranla dolu hakiki bir dramdır.
Sultan V. Murad’ın ikinci çocuğu ve büyük kızı Hadice Sultan’ın doğumu bile yaşayacağı trajik hayatın bir habercisi gibidir. Sultan Abdülaziz 1869’da, ağabeyi Abdülmecid’in şehzadelerine birden fazla çocuğu yasakladığından, Murad’ın hamile eşi Şayân’ın sarayda doğum yapmasına izin verilmez. Sözde düşük yapması için Doktor Emin Paşa’nın konağına götürülür ve orada doğum yapar. Hadice Sultan doğunca, saray çevresine Şayân’ın düşük yaptığı haberi uçurulur. Yedi gün sonra da loğusa ve bebeği gizlice veliahtın dairesine getirilir ama 16-17 yaşındaki zavallı anne Şayân ölür. Hadice Sultan ise altı yaşına kadar babasının Kurbağalıdere’deki köşkünde gözlerden uzak büyütülür.
Hadice Sultan’ın varlığı, babası V. Murad’ın 1876’daki üç aylık saltanatında resmiyet kazanmıştır. O kısa evre sona erip bütün aile Çırağan Sarayı’na kapatıldığı sırada Hadice Sultan 7 yaşındadır. Tedavisi olmayan akıl hastalığı gerekçesiyle tahttan indirilen V. Murad, yaşadığı depresyonları atlattıktan sonra, kızları Hadice ve beş yaş küçüğü Fehime’nin eğitimlerini kendisine iş edinir. Kalfalar, yabancı muallimeler de her iki sultana saray eğitimi yanında piyano dersleri vermektedir. Kendi babası Abdülmecid’in millete örnek olsun diye bizzat elinden tutup mektebe götürdüğü, öğretmene teslim ederken diğer öğrencilerden farklı bir muamele yapılmamasını istediğini belirttiği V. Murad, Osmanlı şehzadeleri arasında en iyi eğitim görmüşlerdendir. Bu sebeple, devrik padişah kendi çocuklarının iyi bir eğitim almasına büyük önem verir. Fransızca romanlar okuyan, kültürlü, açık fikirli, hayat dolu Hadice Sultan’ın Çırağan’daki kapalı yaşamı 25 yıl sürer. II. Abdülhamit, ağabeyi Murad ile birlikte âdeta haspe mahkûm ettiği yeğenlerinin evlenme çağlarının geçtiğinden sanki habersizdir.
Hadice ve Fehime Sultanların, kalpsiz amcalarına, evlenip Çırağan zindanından kurtulmak istediklerini, lâyık görürse haremağalarına bile varabileceklerini bildirmeleri üzerine, ikisi de bir daha babalarının yanına dönmemeleri koşuluyla 1901’de Yıldız Sarayı’na “misafir” alınırlar. Bu sırada Hadice Sultan 31 yaşına gelmiştir ve ilk kez tebdil-i mekân ederek Feriye’den Yıldız Sarayı’na yerleşmiştir. Kızların çeyizleri hazırlanır, artık tek eksik damat adaylarıdır. Akıllı ve yürekli kızlar II. Abdülhamit’e haber göndererek “Daha ne kadar oturacağız? Biz de evimizi bilelim!” derler. Amcanın yanıtı “Ben de üzülüyorum, lâkin talip çıkmıyor. Uşaklara mı vereyim?” olur. Hadice ve Fehime sultanlar, amcalarını protesto etmek için Selamlık törenlerine çıkmazlar.
Nihayet bir akşam yeğenlerini locasına davet eden Abdülhamid, düğün müjdesini verir. Birkaç ay sonra da Hadice ve Fehime sultanların çeyizleri Şale Köşkü’nde sergilenir. Bunun anlamı damat adaylarının bulunduğudur.
Sultan II. Abdülhamid’in, yeğeni Hadice Sultana, olasılıkla iki sebeple: V. Murad’ı büsbütün çıldırtmak; kendi kızlarından daha kültürlü, özgür düşünceli bu zeki kızı cezalandırmak için lâyık gördüğü eş; çirkin, kaba, palabıyıklı, alaydan yetişme, sorgu işlerine bakan Vâsıf Bey’di. Padişahın bu garip namzede, -aşiret reislerine ihsan ettiği- önemsiz bir rütbe olup salt paşa denilmesini gerektiren “mirü’l-ümerâ”lığı yeterli görmesi de mânidardır.
Hadice Sultan ile Fehime Sultan’ın düğünleri aynı gün, 12 Eylül 1901’de yapılır. Yeni evlilere Ortaköy’de Abdülhamid’in kızları Zekiye ve Na’ime sultanların oturdukları Çifte Saraylar’ın yanındaki bir konak verilir. Hadice Sultan, daha ilk günden beğenmediği kocasını yatak odasına almaz, Vâsıf Paşa selamlıkta yatıp kalkar. Hadice Sultan kendisine bu kaba ve yaşlı adamı layık gören ama kızlarını Gazi Osman Paşa’nın oğulları Nureddin ve Kemaleddin Paşalar ile evlendiren amcasına büsbütün kinlenir. Kuzeni ve komşusu Na’ime Sultan’ın yakışıklı, görgülü ve tahsilli eşi Kemaleddin Paşa’yla aralarında giderek aşka dönüşecek bir yakınlık başlar. Tutkulu mektuplaşmalar, gizli buluşmalarla alevlenen yasak aşk üç yıl kadar sürer.
Sonunda halk arasında, “Plevne kahramanının oğluyla mazlum ve mahkûm eski padişahın kızının aşkı” dedikoduları ayyuka çıkınca Abdülhamid, Kemaleddin Paşa’yı kızına boşttırarak Bursa’ya sürer. Meşrutiyet’in ilanından sonra Kemaleddin Paşa İstanbul’a döndüğünde Vasıf Paşadan ayrılmış olan eski sevgilisine evlenme teklif eder, Hadice Sultan teklifi geri çevirir.
Mutsuz bir evlilik; ateşli bir aşktan sonra Hadice Sultan şansını bir kez de 1909’da tanıştığı Hariciye Nezareti ka- tiplerinden Rauf Hayri Bey’le dener. Aynı yıl evlenen çiftin iki çocukları olur. Nahid Sırrı Örik, severek evlenmesine rağmen Hadice Sultan’ın geçici maceralardan kendini alamadığını, bundan dolayı dedikodulara sebep olduğunu belirtir. Hadice Sultan 1918 yılında Rauf Bey’den de ayrılır. 1924’te Türkiye’den sürülen hanedan mensupları arasında oğlu Sultanzade Hayri Bey, kızı Selma Hanımsultan’la birlikte o da vardır. Çocuklarıyla Beyrut’a yerleşir, Rauf Bey’in gönderdiği nafaka ile geçinmeye çalışır. Rauf Bey hapse düşünce o nafaka da kesilir, Sultan’ın yaşamı da zorlaşır. Daha sonra kızı Selma Hanımsultan’ın evlendiği Hint mihracesinin gönderdikleriyle kıt kanaat yaşamaya çalışır. Geçirdiği felçle artan Beyrut çilesi, 1938 yılında ölümüyle son bulur. Cenazesi Şam’a götürülerek Sultan Selim Camii haziresine gömülür.
Örik’in tesbitine göre kızı Selma Hanımsultan da Hindistan’da koca dayağına dayanamayarak annesinden üç yıl sonra Paris’te ölmüştür. Hadice Sultan ile kızı Selma Hanımsultanın yaşamları aynı yıllarda Beyrut’ta bulunan Refik Halid Karay’ın Türk Prensesi Nilgün romanına esin kaynağı olacak, Hadice Sultan’ın torunu Kenize Murad ise anneannesi ile annesinin yaşamöykülerini Saraydan Sürgüne isimli eseriyle romanlaştıracaktır.
(Necdet Sakaoğlu ile yapılan konuşmadan ve ‘Bu Mülkün Kadın Sultanları’ndan özetlenmiştir)
VAHİDETTİN’DEN HADİCE SULTAN’A BOŞANMA YARDIMI
Vasıf Paşa damatlığa layık değil!
MUZAFFER ALBAYRAK
Büyük biraderimiz Sultan V. Murad’ın kızı Hadice Sultan’ın baskı ve zorlama ile rızası ve arzusu hilâfına olarak Mâbeyn-i Hümâyun bendegâhından olmaktan başka bir mahiyet ve meziyeti olmayan ve hiçbir şekilde damat olmaya lâyık bulunmayan Vasıf Paşa ile vicdana ve şer’e aykırı olarak birkaç sene önce nikahlanmıştı.
Böyle cebir ve zulüm ile bir tarafın onayı olmadan akdedilen nikahın şer-i şerif nazarında sahih ve muteber olmayacağı tabii olduğundan mahkemeye müracaat edilerek nikahın bozulması mümkün ise de ailemize müteallik özel bir meseleyi bu şekilde ortaya çıkarmak, halkın diline düşürmek doğru olmayacağından, bu işin bir an önce bitirilmesini ve hasta Hadice Sultan’ın düşmüş olduğu üzücü durumdan kurtarılmasını istirham ederim.
(Şehzade Vahidettin’in II. Meşrutiyet döneminde sonra Sadrazam Kamil Paşa’ya 3 Şubat 1909 tarihli mektubu)