Bugün market reyonlarında önemsemeden yanından geçtiğimiz baharat, zamanında taneyle el değiştiren, kira, maaş veya haraç ödemesinde kullanılan, bir sonraki nesile veraseten devredilen, hatta imparatorlukların kurulmasına ya da batmasına neden olan bir değer. Kapitalist sistemin başlangıcının bir ayağını sanayi devrimi oluşturuyorsa, diğer ayağını da baharat ticareti peşinde koşan tacirlerin hayatımıza soktuğu muhtelif sermaye ve para enstrümanları oluşturuyor. Mesela Hollandalıların 1602-1796 tarihleri arasında kokulu maddeler ticaretiyle bir dünya devine dönüşen Birleşik Doğu Hindistan Şirketi (Vereenigde Oostindische Compagnie-VOC ), halka arzedilen ilk hisse senedinin, ilk modern hisse senedi borsasının (Amsterdam Borsası) ve modern merkez bankalarının öncülü Amsterdamsche Wisselbank’ın varlıklarının sebebi oluyor. Ayrıca şirket, Hollanda parlamentosu adına ordu bulundurma, işgal ve fetih yapma, mahkeme kurma, idam cezası verme ve para basma gibi olağanüstü ayrıcalıklara sahip. Şaka değil, Amerika’nın keşfinde bile hem lezzet hem de sağlık için revaçta olan baharatın büyük rolü var: Osmanlıların Kostantin ele geçirmesiyle Doğuyla Batıyı birleştiren ticaret yolları tıkanıyor, fiyatlar tavan yapıyor. Alternatif tedarik yolları aranırken Yeni Kıta bulunuyor. Türklerin İstanbul’u almasıyla Batı baharat tedariğinde zorlanmasaydı, bugün belki patates, domates, kakao, tütün, kırmızı biber ve şekerden bîhaber olacaktık., muhtemelen “kahverengi”ne başka isim bulmak zorunda kalacaktık.
Baharata ancak soyluların ve zenginlerin servet ödeyerek ulaşabildiği bu yüzyıllarda parfüm de hâlâ ayrıcalıklı sınıfların erişebildiği nadide bir meta. Gerçi bazen yönetici sınıfların bile parfüm yerine eşlerinin doğal vücut kokusunu daha baştan çıkartıcı bulduklarını, Napoléon’un Josephine’e cepheden gönderdiği mesajdan biliyoruz.
“Üç güne kadar dönüyorum, sakın yıkanma” buyuruyor sevgili zevcesine yazdığı notta. Parfüme erişebilenler de bunu bu- gün bildiğimiz gibi tene sürerek değil, daha çok giysilerini kokulandırarak kullanıyorlar zaten. Kumaşlar ya kokulu sularla terbiye ediliyor ya da kullanıcının kendisi mendiline parfüm şişesinden bir kaç damla akıtıp arada burnuna götürerek kokusunu içine doya doya çekiyor. Kumaş (toile) kokulandırmakta kullanılan parfümlü sulara da ‘kumaş suyu’ (eau de toilette) deniliyor.
MARIE ANTOINETTE’İN İDAMI
Güzel koktu, giyotine gitti
Parfümleri sadece kısıtlı sayıda bir grup insanın kullanabiliyor olması, sonunda gelip parfüm düşkünü Marie Antoinette’in kellesini kaybetmesine sebep oluyor. 20 Haziran 1791’de asilerin hareketliliğinden endişeye kapılan 16. Louis ve kraliçe, sıradan birer burjuva gibi giyinerek Paris’ten uzaklaşmayı deniyorlar. Çiftin arabası oldukça yüklü, zira kraliçe pek sevdiği elbise ve şapkaları ile kişisel bakım malzemesi sandığını geride bırakmaya kıyamıyor. Sandığın içinden yükselen parfüm kokusu, Sainte-Menehould civarında yolu kesen asilerin hemen dikkatini çekiyor. Kentsoylu gibi giyinmiş olmasına rağmen çevresindekilere buyruk veren bir kadın, yanında, yüzü ellerindeki paradaki resme benzeyen bir adam, üstelik ikisinden de buram buram parfüm kokusu yükseliyor! Şüphelenen asiler hemen yakındaki Varenne’e haber uçuruyorlar ve araba kentin girişinde yeniden durdurulup içindekiler derdest edilerek Paris’e yollanıyor. Hikayenin hazin sonu şöyle: 1792’de mahkum olan kral ve kraliçenin idamları 1793’ün Ocak ve Ekim aylarında giyotinle infaz ediliyor.