Kasım
sayımız çıktı

Yerleşik hayatın 9600 yıllık hikayesi

Antik Yakındoğu, Mısır, Yunan ve Roma’nın kentlerini arkeolojik bakışla anlatan Charles Gates’in Antik Kentler kitabı bazı eksiklerine rağmen konuyla ilgili pratik bilgilere ulaşmak isteyenler için önemli bir kaynak.

ANTİK KENTLER

Göreceli bir kavramdır çevre. İnsan olmadıkça da bu dünya bir çevre değildir. Yani insan olmadan, çevre de olmaz. Uygarlıkların doğuşunda çevre sürekli ve değişmez biçimde etkili olmuştur. Değişik insan toplumlarının yaşadığı iklim, topografya ve hidrografya koşullarının çeşitliliği yerleşmelerin çeşitliliği ile doğru orantılı olmuştur. Yerleşmelerin kentleşmesi ise belli kriterlerle meydana gelmiştir. Coğrafi ve demografik olarak daha büyük olmak, kendi geçimleri için çalışmayan rahip ve yönetici bireylerin bulunması, anıtsal yapılara sahip olması, egemen sınıfın da bulunduğu toplumsal tabakalaşmayla karakterize olması, gelişmiş zanaatkâr/ esnaf sınıfının varlığı ve vatandaşları ekonomik anlamda karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı olmaları gibi.

Charles Gates’in kaleme aldığı Antik Kentler isimli kitap MÖ 9. binyıldan MS 6. yüzyıla değin uzanan 10 bin yıllık bir sürecin önemli yerleşmelerini konu edinmiştir. Uzun yıllar devam etmiş bilimsel çalışmaların ve büyük emeklerin bir sonucu olan bu eser, İtalya’dan Hindistan’a, Anadolu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan inanılmaz büyük bir coğrafyayı kapsamaktadır. Arkeolojik araştırmalar iki temel üzerinde şekillenir; zaman ve mekan; 10 bin yıllık bir zaman ile yüzbinlerce km2’lik bir alanı çalışmak, incelemek ve değerlendirmek bir bilim insanı için önemli olduğu kadar da riskli bir iştir. Arkeoloji bölgesel ve dönemsel uzmanlıkların konuştuğu bir bilimdir. Çalışılan zaman süreci ne kadar uzunsa, bölge ne kadar genişse doğal olarak bilimsel değerlendirmenin kalitesi düşer, proje istemeyerek de olsa bir ansiklopedi niteliğine bürünür.

Antik Kentler içerik bakımından oldukça zengin bir kitap ama kurgusal temelde önemli sorunlar içeriyor. Devasa Önasya toprakları bilimsel çalışmalara iki farklı coğrafi yaklaşımla dahil edilebilir. Birincisi, Akdeniz’i büyük bir kültür çevresi gibi düşünerek, bunun asli unsurları olan Kuzey Afrika, Mısır, Levant, Anadolu, Yunanistan, İtalya, Güney Fransa ve İspanya yani Ponant’ın yanı sıra Mezopotamya’yı konuya dahil etmek;
ikincisi ise, Anadolu, Mezopotamya, Levant, Mısır, İran ve Kafkasya’yı bir arada düşünmektir. Antik Kentler, söz konusu bu iki coğrafi yaklaşımı ortalayan, Batı’da Ponant’ı dışarıda bırakıp, Doğu’da Pakistan ve Hindistan arasındaki İndus kültürlerini dahil eden kurgusu ile doğal olarak bütünleşik bir yapı oluşturamıyor.
Söz konusu coğrafyayı, yani Ponant ile Hindistan’ı birleştiren yegane unsur, Büyük İskender’in Büyük Asya Seferi’dir ve bu da uzun dünya tarihi içinde yalnızca birkaç yıla denk gelmektedir.

Kitapta anlatılan antik kentlerden biri de İran’da bulunan Persepolis.

Kitabın başlangıcı da sorunludur. Konuya girmek için konu mankeni olarak kullanılmış olan Göbeklitepe, köy değil, kasaba değil, kent hiç değildir. Göbeklitepe sakinleri tarımı bilmemektedir, hayvan evcilleştirmemişlerdir, konut inşa etmemişlerdir ve burada çanak-çömlek kullanımınadair bir iz bulunamamıştır. Bu durumda yazarın bir Erken Neolitik merkez olarak değerlendirdiği ancak gerçekte Proto- Neolitik Dönem (MÖ 12000-10000) ile çağdaş olan Göbeklitepe’nin, Neolitik kültürle bir alakasının olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.

Yazarın bir erken Neolitik merkez olarak değerlendirildiği Göbeklitepe’nin Neolitik kültürle bir alakasının olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Kitabın Önasya’nın ikinci Neolitik Devrimi olarak kabul edilen Koloni Çağı’na (MÖ 2000 – 1700) değinmemiş ve bu dönemle ilgili kentleri konu edinmemiş olması büyük bir kronolojik boşluğa neden olmuş gibi görünüyor. Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve Suriye’nin Koloni Çağı ile karakterize olmuş güçlü ve zengin
kentleri olan Assur, Kültepe (Kaneş), Ebla, Tel Brak ve Qatna’nın kitaba kataloga edilmemiş olması yazarın ilginç bir tercihi olarak değerlendirilebilir.

Charles Gates, Demir Çağı’ndan itibaren ustaca kullandığı tarihsel gelişmeleri kentlerin oluşumları ve değişimleri ile ilişkilendirerek Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Kuzey Afrika, İtalya, Doğu Akdeniz ve İndus Havzası’nın önemli ve büyük kentlerini tanıtmış. Her arkeoloğun, tarihçinin, öğrencinin ve entelektüel insanın kütüphanesine isteyeceği “Antik kentler” kitabı bilgiye pratik bir şekilde ulaşmanın yöntemini bizlere sunmaktadır.

Atina Akropolis planı (üstte) ve rekonstrüksiyonu, MÖ beşinci yüzyıl.