Aralık
sayımız çıktı

Ve Havva Adem’e sordu: ‘Senin yükselenin neydi?

Son 25 yılın dünyadaki en büyük arkeolojik keşfi olan Göbeklitepe, aynı zamanda son 25 yılın en büyük efsane merkezlerinden biri haline geldi. Arkeolojik ve bilimsel yaklaşımlar, ciddi çalışmalar yerine; kutsal kitaplara, astronomi hatta astrolojiye uzanan, kehanet ve sembolizm ağırlıklı açıklamalar etrafımızı kaplamış durumda. İşte belli başlı şifreler ve bilimin verdiği cevap anahtarı… 

Son yıllardaki en büyük merakımız, dinsel ve kültürel mirasımızın “şifreleri” ile uğraşmak oldu. Selçuklular’ın, Osmanlılar’ın, İstanbul’un, Selimiye Camii’nin “şifrelerini çözmek” gibi… Sayılarını rahatlıkla arttırabileceğimiz bu örnekler, şifrecilere göre çok önemli sırlar ve gizemler barındırmaktadır. 

Şifre merakının giderek artmakta olduğu yerlerden biri de Şanlıurfa yakınlarındaki Göbeklitepe’dir. Burada dikkati çeken en önemli husus, konuya Türklerden çok yabancıların ilgi göstermekte olduğudur. Göbeklitepe şifrecileri olağan arkeolojik yöntemlerle yanıtlanabilecek soruları ve problemleri, ısrarla kutsal kitaplar, astronomi, astroloji ve sembolizm gibi başka alanlara yönlendirerek yanıtlamaya, sözde gizem ve sırları çözmeye çalışmaktadır. 

Göbeklitepe’nin gizemleri, gerçekleri  Uygarlığın doğduğu “Bereketli Hilal”in kuzey sırtlarında yer alan Göbeklitepe’de arkeoloji açısından herhangi bir sır ya da gizem yok. Şu an bilinemeyenlerin anlaşılması için yapılması gereken, Göbeklitepe kazılarının devam etmesi. 

Göbeklitepe son 25 yılın dünyadaki en büyük arkeolojik keşfidir. Gordon Child tarafından ortaya atılan “Neolitik Devrim” kavramının içini boşaltan, son yıllarda dillendirilen “Neolitik Paket”in boş olduğunu gösteren Göbeklitepe; çok büyük olasılıkla mağara ya da geçici kamp yerlerinde yaşamakta olan insanların ne kadar sürede oluştuğu bugün için bilinmeyen mimari ve artistik birikimleri ile oluşturduğu bir merkezdir. 

Neolitik Dönem uzmanlarının ısrarla savunduğu yerleşim (konut), tarım, hayvancılık, çanak-çömlek gibi dönemin kimliğini oluşturan kazanımların hiçbirinin izlenemediği Göbeklitepe’nin, neden ya da niçin “Neolitik Kültür” içinde değerlendirilmekte olduğu soruları yanıtsız kalmaktadır. Neolitik Dönem’in hiçbir emaresinin görülmediği Göbeklitepe’nin, Neolitik kronoloji çerçevesi içine alınmış olmasının bilimsel mantık ile uyuşan hiçbir yönü de yoktur. Bu bağlamda uzmanların Göbeklitepe’nin zorlamasıyla yakın bir gelecekte Neolitik’in tam anlamıyla ne anlama geldiği konusunu düşünmeye başlayacakları kaçınılmaz bir gerçekliktir. 

Önasya’da anıt sanatının başlangıcı  Göbeklitepe, çok sayıda dairesel planlı anıtsal yapıları (üstte) ve hayvan figürleriyle (altta) Önasya anıt sanatının başlangıcını oluşturuyor. 

Bugüne değin çok küçük bir alanı kazılan ve tapınak olduğu düşünülen çok sayıda dairesel planlı anıtsal yapının açığa çıktığı Göbeklitepe’de yapılan arkeojeofizik araştırmalar, daha onlarca benzer yapı olduğunu kanıtlamıştır. Buna ek olarak arkeologların yakın geçmişte yaptıkları yüzey araştırmalarında Göbeklitepe çevresinde benzer yapılara sahip yeni merkezler keşfedilmiştir. Bunlardan Karahantepe, Sefertepe ve Hamzantepe’de kazılar başladığında, Göbeklitepe kültürünün yayılım alanının etkileri ve sınırlarının daha iyi anlaşılacağı bilinmelidir. 

Köşeli geometrisi olmayan mimari planlara sahip yapıların ana unsurlarını “T” ve “L” biçimli dikilitaşların oluşturduğu Göbeklitepe, bu özellikleri ile Önasya anıt sanatının da başlangıcını oluşturmaktadır. 13 bin yıl önce Güneydoğu Anadolu’da yaşayan hayvanların türleri ve bunların fiziksel özellikleri, sözkonusu dikilitaşlara kabartma tekniğinde yansıtılmıştır. Basitliğin ve gösterişin birlikte gözlendiği Göbeklitepe yapıları, ikamete uygun olmayan mimari karakterlere sahiptir. Bunların kapalı mekanlara dönüştürüldüklerine, başka bir deyişle bina edilmiş olduklarına dair ipuçları bulunmamaktadır. Bu bağlamda çok sayıda tapınağın bulunduğu Göbeklitepe’nin bir hac merkezi olduğu hususu da dile getirilmeye başlanmıştır. 

Uygarlığın doğduğu “Bereketli Hilal”in kuzey sırtlarında yer alan Göbeklitepe’de arkeolojik bakışaçısıyla herhangi bir sır ya da gizem olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bilinemeyenlerin anlaşılabilmesi için, Göbeklitepe kazısının devam etmesi ya da benzer yerleşmelerde çalışmaların başlaması yeterli olacaktır. Burada sorulması gereken doğru soru, günümüzden 12-13 bin yıl önce yaşamış insanların, yazının keşfine daha yaklaşık 7 bin yıl varken, kendilerini resim sanatı ve anıtsal mimari ile ifade edecek birikimi nerede ve nasıl kazanmış olduklarıdır. 

Doğa gözlemi ve totemcilik  Göbeklitepe hakkında bugünkü bilgiler, buranın sakinlerinin yaşam tarzları gereği doğayı gözlemleyerek oluşturdukları derin bir totemciliği yaşadıklarını gösteriyor. 

1940 ve 50’li yıllarda Anadolu arkeolojisi ile ilgili yazılan kitaplarda Türkiye coğrafyasında Neolitik yerleşme bile bulunmadığı iddiası, bu çerçevede unutulmaması gereken bir husustur. Göbeklitepe’de bilinmeyenlerin fazla olmasının nedeni, şifre, sır ya da gizem değil, yetersiz arkeolojik araştırmalardır. Bugünkü yetersiz araştırmalar bile insanoğlunun konut yapmayı, bitki ve hayvanları kültüre almayı, çanak-çömlek imal etmeyi bilmediği “karanlık” bir dönemin, gerçekte anıtsal mimari ve resim sanatı ile kimlik kazanan bir süreç olduğunu göstermiştir. Bu arkeolojik gerçekliklere rağmen ısrarla çözülmeye çalışılan “Göbeklitepe şifreleri”ne bir bakalım 

Şifre 1: Adem ile Havva Göbeklitepe’de yaşadı Kazı başkanı müteveffa Dr. Klaus Schmidt başta olmak üzere Göbeklitepe’nin Tevrat’ta anılan Assur ülkesinin batısındaki “Cennet Bahçesi” olduğu öne sürülmüştür. Dört ırmakla çevrelendiği bildirilen Cennet Bahçesi’nin iki ırmağının Fırat ve Dicle olduğu “Yaradılış” bölümünde anlatılmaktadır. Adem ile Havva’nın yaşadığı ve kovulduğu yer olan Cennet Bahçesi’nin Göbeklitepe’ye lokalize edilmesinin arkasındaki en önemli neden, kazılar sonucu ortaya çıkan ve tapınak olduğu düşünülen anıtsal yapılar ile onların zengin figürlerle bezenmiş eşsiz dikilitaşlarıdır.

Göbeklitepe sıradışı yapı ve buluntuları ile yaygın bir şekilde din kurumu ve ilk tapınakların ortaya çıktığı yer olarak anılmaya başlanmıştır. Yazılı belgeler bilinen en eski kurumsal dinleri Sümer ve Mısırlıların yaşadıklarını göstermektedir. Önasya’da yazının olmadığı dönemleri karakterize eden birtakım özellikli yapıların tapınak olduğu düşünülse de, yazılı belge noksanlığı sözkonusu tapınakları inşa edenlerin din sistemlerini detaylı biçimde anlamamızı engellemektedir. Mağaradan henüz çıkmış, erkekleri av peşinde koşan, kadınları yenebilecek bitkileri toplayan bir topluluğun ruhban sınıfı, tapınağı, kuralları, inanç sistemi ve hatta hac organizasyonu olan bir dine sahip olduklarına ikna olmak, bugünkü bilgiler ışığında mantıklı değildir. Bir de bu dinin günümüz semavi dinlerinin figürlerini taşıdığı iddia ediliyorken. 

Arkeolojik gerçeklikler, Göbeklitepe dikilitaşlarını bize sembolleri olan dünyanın ilk totemlerini göstermektedir. Şamanik uygulamalara işaret eden bu totemler, 20 civarında türü bulunan hayvan betimleri ile kimlik bulmaktadır. Bugünkü bilgiler Göbeklitepe insanlarının gelişkin bir din ya da inanç sisteminden çok, yaşam tarzları gereği doğayı gözlemleyerek oluşturduğu derin bir totemciliği yaşadıklarını göstermektedir. 

Göbeklitepe’de cevaplanmamış soru  Göbeklitepe hakkında cevaplanması gereken temel soru, günümüzden 12-13 bin yıl önce yaşamış insanların yazının keşfine yaklaşık 7 bin yıl varken kendilerini resim sanatı ve anıtsal mimarî ile ifade edecek birikimi nerede ve nasıl kazanmış olduklarıdır. 

Şifre 2: Hz. İbrahim putları Göbeklitepe’de kırdı Kısa bir süre önce TRT belgesel kanalında yayınlanan “Suların Ateşin ve Taşların İmparatorluğu” isimli belgeselde, Göbeklitepe’de yer alan hayvan betimli dikilitaşların “Bunları Hz. İbrahim’in babası Azer’in yapmadığını kim bize söyleyebilir ya da Hz. İbrahim’in kırdığı putların yeraldığı tapınağın Göbeklitepe olmadığını söyleyebiliriz miyiz” söylemiyle yere düşürülerek kırıldığı bir canlandırmaya yer verilmişti. Her şeyden önce bu durumun yakın çevremizdeki coğrafyalarda yaşanan arkeolojik değerlerin tahrip edilmesini hatırlatan bir vahameti olduğunu görmekteyiz. Belgeseldeki put kırma fikrinin arka planında ise “büyük bir şifrenin çözüldüğünü” anlamaktayız. Buna göre MÖ 2000’li yıllarda yaşadığına inanılan ve kutsal kitaplara göre tek tanrılı dinlerin babası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in putları kırdığı yer, günümüzden yaklaşık 13 bin yıl önce inşa edilmiş olan Göbeklitepe’dir. Yani üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim, kendisinden 8-9 bin yıl önce var olmuş bir yeri ziyaret etmiş olmaktadır. Bu durum, özellikle şifreci yaklaşımların mantığı açısından bir zirve oluşturmaktadır. 

Şifre 3: Göbeklitepe Sirius yıldızına adanmış bir merkezdir Göbeklitepe haritaları ve uydu görüntülerini kullanan İtalyan gökbilimci Giulio Magli, Göbeklitepe’nin Sirius yıldızının dünyadan görünmeye başlaması üzerine bir yıldızın doğumu için yapılmış bir merkez olduğunu öne sürmektedir. Magli, Göbeklitepe’nin gök cisimlerinin hareketlerini takip etmek ve onlara tapınmak için inşa edilmiş olduğu iddia etmektedir. Sirius yıldızı şifresinin çözülmesi, Engin Ardıç’ın da belirttiği gibi “henüz avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği sanılan Yontma Taş Devri insanlarının mükemmel astronomi bildikleri ve rasathane yapabildiklerini” göstermektedir. Bütün bunlara arkeologların astronomi ve astroloji bilmemesi neden olmuş gibi görünmektedir! 

Adem ile Havva nerede oturdu? 


Adem ve Havva’nın “Göbeklitepe’de yaşadığı” efsanesine karşın, basitliğin ve gösterişin birlikte gözlendiği Göbeklitepe yapıları “ikamete uygun olmayan” mimari karaktere sahip. 

Şifre 4: Göbeklitepe bir gözlemeviydi İskoç bilim adamları Göbeklitepe’nin dikilitaşları üzerindeki sembolleri kısa bir süre önce çözdüler! Dünyaya yaklaşık 13 bin yıl önce bir kuyrukluyıldız çarpmıştı, sonrasında ise bin yıllık bir buzul dönemi yaşanmıştı. Mamutların da yok olmasına neden olan bu felaketlerden sonra Göbeklitepe, geceleri meteor ve kuyrukluyıldız hareketlerini izlemek amacıyla bir gözlemevi olarak kurulmuştu. Bu teze göre üzerinde akbaba betimi bulunan dikilitaş üzerindeki semboller, gökyüzünden görülebilen takımyıldızları simgelemektedir. Bu durumda dünyanın bilinen en eski astronomi kaydının bulunduğu eser, Göbeklitepe’nin çözülen şifrelerinden biri olmaktadır. 

Hiçbir bilimsel temele oturmayan bu varsayımlar, çok büyük olasılıkla bazı burçların sembolü olan aslan, boğa ve akrep gibi hayvanlara ait betimlerin Göbeklitepe’deki varlıkları ile ilgili gibi görünmektedir. 

Şifre 5: Modern yaşamın şifreleri Göbeklitepe’den yayılmıştır “Göbeklitepe’de insanlığın ortak bilincinin kökleri bulunmaktadır. 12-13 bin yıl önce yaşanan gelişmeler günümüz insanının şifrelerini oluşturmuş, bu şifreler Göbeklitepe’den tüm dünyaya yayılmıştır”. 

Bir dönem var olmuş ve sonrasında devam edememiş Göbeklitepe kültürünün insanlık tarihindeki önemi yadsınamaz bir konudur. Öte yandan bu tür iddiaların Çatalhöyük’ün keşfi sonrasında da yapıldığını hatırlıyoruz. Bir kıyaslama yapıldığında, konutları, tapınakları, duvar resimleri, tarım ve hayvancılığı ile sosyal toplum sistemi gözönüne alındığında, modern hayatımızdaki kazanımların Çatalhöyük ile olan bağlantılarını “şifresiz de” görebiliyoruz. 

Yukarıdaki tüm saptamalar, “Göbeklitepe sakinlerinin verdikleri şifreleri” çözdüğümüzde çok daha fazla şaşıracağımıza işaret etmektedir.