Kasım
sayımız çıktı

Çinggis ve Müslüman ‘ortak’lar

Müslüman tüccarların yolunun açılması Çinggis Han (Temücin) ile başlar. 12. yüzyıl sonlarında Ong Hanı Tuğrul’un baskın yapacağını haber alan Temucin’in yanında sadece 19 kişi vardır ve bunların üçü Müslüman’dır. Balcuna nehrinin balçıklı sularını içerek and içerler. Sonradan Temucin, Çinggis Han olacak, Müslümanlar korunarak devlet tüccarı yapılacak ve farklı coğrafyalarda İslâmiyet’i yayacaklardır.

Çinggis Han denince, insanın aklına “Müslü­man tüccar” ibaresi gelmez. O dönemlerde milliyet farkı gözetmeden Asya’nın doğusun­dan batıya bakan insanın yaptığı tanımlamadır bu. İşin ilginç yanı bu tanımlama, Çin ve erken dönem Moğollar arasında da görülmektedir.

Kişileri daha da belirlemek gerektiği zaman, onlar etnik aidiyetleri ile değil oturdukları yer ile tanımlanırdı: Buha­ralı, Harezmli gibi. Bugün ise biz genelde bu Müslüman tüccar­lar zümresinin mesela Türk mü İranlı mı olduğu ile daha çok il­gileniyoruz. Görüldüğü gibi bizim görmek ve bilmek istediğimiz mateessüf tarihteki algılamalara pek uymamaktadır. Biz gerçeği değil de düşündüğümüzü arıyoruz.

O zamanın gerçekleri içinden bakarsak, soracağımız soru “kimdi bu Müslüman tüccarlar, ne yapıyorlardı ve tarihsel bel­geler onlarla niçin ilgilenmişlerdi” olmalıdır. Aslında bu tüc­carlar bugün bizim İpek Yolu diye algıladığımız kervan yolunda uzun mesafe ticareti ile meşgul oluyor, Gazneliler’den beri Çin pazarına girmeye çalışıyorlardı. İslâm coğrafya eserleri Asya ti­caretine özel bir ayırmalarına rağmen, ancak bugünkü kuzey­batı Çin’in bazı şehirlerinden bahseder. Bu problem Karahanlı­lar devrinde de devam etti. 12. yüzyıl ortalarında doğudan gelen Karahıtaylar ve bugünkü Gansu-Qinghai batısında yaşayan Tangutlar ile bazı çözüm yollarına gidilmişse de problem devam ediyordu. O dönemlerde Çin de bugünkü gibi yekpare bir bütün değildi; güneyde ve kuzeyde farklı sülaleler hüküm sürüyordu.

Müslüman tüccarların yolunun açılması Çinggis Han ile baş­lar. Aşağıda anlatılacak olayların geçtiği 12. yüzyıl sonlarında, Çinggis Han henüz Temücin olarak biliniyordu. Ancak uyguladı­ğı politikalar, özellikle ganimetin eşit sayılabilecek düzeyde üleş­tirilmesi, çevresinde toplananların gittikçe artmasını sağlıyordu. Yeni gelenler kendi beylerinden duydukları hoşnutsuzluğu dile getiriyorlardı. Çocukluğunda ve gençliğinde Temücin’in metbuu olmuş olan Kereyid Hanı Ong Han Tuğrul durumdan hiç hoşnut değildi. Gelişmelere dur demek amacı ile Temücin ve etrafında­kilere bir gece baskını düzenlemeye karar verdi. Ancak hayatları bahasına yola çıkan Baday ve Kişilik adındaki iki at çobanı, gelip Temücin’i durumdan haberdar ettiler.

Durumu haber alan Temücin hemen hızla bulun­duğu yerden ayrıldı ve Balcuna nehri kenarına kondu. Yanında Baday ve Kişilik dahil 19 kişi vardı. Hep be­raber durumu gözden geçirdiler. Bu kötü günde Te­mücin’in yanında olanlar arasında, Danişmend Hoca, Seyyidler’den Cafer Hoca ve Hasan adlı üç de Müslü­man vardı. Bunlardan Hasan yanında getirdiği 100 ko­yun ve bir deveyi sincap ve samur derisi değiştirme fikri ile bu civara gelmiş ve kendilerini bu olayın içinde bulmuştu. Koyun­lara ne olduğunu bilmiyoruz, ama Balcuna’ya geldiklerinde yan­larında olmadıkları aşikar. Zira Balcuna’dakiler bu sırada açlıkla boğuşuyorlardı. Ancak uzaktan gördükleri bir “kulan”ı (yaban atı) vurarak aç karınlarını doyurmuşlardı.

Ong Han Tuğrul’un baskın yapma niyeti Temücin ve yanın­dakilerin çok ağırına gitmişti. Buradan kurtulurlarsa hayat boyu birbirlerine destek olacaklarına dair ant içtiler. Balcuna nehri­nin balçıklı sularını içerek yapılan bu anttan sonra onlar “Bal­junalılar” olarak bilindi. Temücin de ayrıca göğe bakarak “eğer bir gün bu büyük işi başarırsam, tatlı ve acı her zaman sizin ya­nınızda olacağım. Eğer sözümden dönersem, bu su gibi olayım” demişti.

Kaynaklarımız onun bu sözü tuttuğunu ve zor zamanda ya­nında durmuş olan bu arkadaşlarını kolladığını bildirir. Müs­lüman tüccarlar da bu olaylardan nasiplenmiş görülüyor ki, bunlar Çinggis Han’ın oğlu Ögedey Han’ın kağanlığı zamanında “ortak”, Çince’si ile wuolutuo diye bilinmişlerdir. Ögedey Han onları merkezin kaynakları ile besliyor ve ellerine sermaye ve­riyordu. Yapılan ticaretten elde edilen kazanç ortaklar arasında paylaşılıyordu. Merkezle Müslüman tüccarlar arasında gelişen bu ortaklık, tüccarlar zarar etse de devam ediyordu. Atamelik Cüveyni’nin eserinde bu konuda anlatılan birçok anekdot, Öge­dey Han’ın maksadının sadece kazanç olmadığını göstermekte­dir; ortaklığa devam daha önemli gibi gözüküyor. Ancak Balcu­na olayından iki kuşak geçtikten sonra Möngke Kağan devrin­de “ortak” tüccarları devlet tüccarları olurlar. Kubilay Kağan da onları Endonezya, Java gibi yerlere gönderince, oralarda İslâ­miyet’i yayarlar. Anlaşılan Balcuna’nın balçıklı sularının etkisi uzun olmuştur.