Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Siyaset dünyamızda muamma bir isim: Kasım Gülek

İnönü döneminde CHP’nin ilk genel sekreteri olan Kasım Gülek, yurtdışında iyi öğretim görmüş bir milletvekili, çeşitli Bakanlıklar yapmış ilginç bir politikacıydı. CHP’den ihraç edilmiş, tekrar milletvekili seçilmiş, 1960 darbesinden sonra Kurucu Meclis üyesi olmuştu. Sonradan Ecevit hükümetinde Bakanlık bile yapmıştı. 

Kasım Gülek her şeyden önce varlıklı bir aile çocuğu idi. 1905 doğumluydu, Adanalıydı. Soyadını Toroslar’da Anadolu’yu Çukurova’ya bağlayan ünlü Gülek Boğazı’ndan almıştı. Babası İttihat Terakki cemiyetinin Çukurova sorumlusu Rifat Bey’di. 

Fransızların işgali üzerine aile İstanbul’a taşınmış. Gülek önce Galatasaray Sultanisi’ne verilmiş, sonra orta eğitimini Robert Kolej’de tamamlamış, buradan birincilikle mezun olmuş. Bu arada, kolejde verilen derslerde Hıristiyan kültürünün empoze edilmesine bir panzehir olur düşüncesiyle baba dostu, sonraki yıllarda başbakan da olan Prof. Dr. Şemsettin Günaltay’dan da din eğitimi de almış. 

Daha da sonra Paris’te Siyasal Bilgiler okumuş; ABD’de Columbia, İngiltere’de Cambridge, Almanya’da Berlin ve Hamburg üniversitelerinde ekonomi ve hukuk üzerine eğitim görme şansına sahip olmuştu. En son eğitimini Rockefeller bursu ile tamamlamıştı. Dil öğrenmeye yeteneği vardı; yedi dili konuşma düzeyinde bildiği söylenirdi. Son zamanlarda Çinceye de merak sarmış, öğrenmeye başlamıştı. Hatta bu konuda Cemal Süreya’nın hiciv kokan kısa bir şiirciği de var: “Sekiz yabancı dil biliyormuş / Kasım Gülek Efendi / Bir de Türkçe öğrense / dokuz ederdi” diyen. 

CHP’nin ilk genel sekreteri 

Yıl 1955. Ozan Sağdıç, henüz amatör bir fotoğrafçı. Dönemin CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’i Dünya gazetesinin idarehanesinden çıkarken görmüş ve hemen fotoğrafını çekmişti. 

Gülek’in yurtdışındaki öğrenim yılları 1934’te son buluyor ve Türkiye’ye dönüyor. Atatürk’ün rastladığı zaman aklına, bilgisine, birikimine tanık olduğu gençlerden politikada ilerlemek üzere teşvik ettiği kişiler vardır. Bunlardan biri de, onun referansıyla CHP’ye kaydedilen ve genç yaşta Bilecik milletvekili yapılan Kasım Gülek’tir. Politikacımız daha sonra Adana milletvekilliği ile hizmetini sürdürmüştür. Daha da sonraki yaşamında pek çok uluslararası kuruluşlarla temasları, ilişkileri, TC adına temsilcilikleri olan Kasım Gülek’in aldığı görevleri saymakla sayfalarımızı doldurmayalım. 

Gülek, kişilik olarak girişkendi, dostluklar kazanmasını bilirdi. Buna benzer özellikler de onun yükselmesini sağlıyordu. Daha Demokrat Parti iktidara gelmeden önce 1. Hasan Saka hükümetinde Bayındırlık, 2. Saka hükümetinde de Ulaştırma Bakanı olarak kabinede yerini almıştı. Ama onun kamuoyunda asıl parlaması, Menderes hükümetleri zamanındaki CHP genel sekreterliği sırasında yaptığı muhalefet yıllarında olmuştu. Muhalefete düşen partinin tüzüğünde değişiklik yapılmış ve genel başkan yardımcılığı yerine genel sekreterlik makamı ortaya çıkarılmıştı. İlk genel sekreter Kasım Gülek olmuştu. İnönü partide genel başkan olarak pek günlük politikaya karışmaz, aktif politikayı genel sekreter yürütürdü. Gülek halkla birebir temaslarda Amerikanvari icatlar çıkarıyordu. Halkın içine dalıp ABD Başkanı Truman gibi el sıkma rekorları kırardı. Bu arada Yeni Tanin isimli bir gazete de çıkarıyordu. Popülerleşen gösterileri ve gazetesinde çıkan muhalif yazarların yazıları giderek diktalaşma eğiliminde olan DP iktidarını iyice rahatsız etmiş, Kasım Gülek altı aylık bir hapis cezasına mahkûm bile edilmişti. Zaman ve zemin koşulları altında bir hayli Amerikancı da olmuştu herhalde. Zaten o devirde Türkiye’de yaygın bir Amerikan hayranlığı vardı. 

Kasım Gülek 

Gülek’in kendisini betimleyen bir portresinin önünde kompoze edilmiş fotoğrafı. Kasım Gülek sanat ortamında da sık görülen simalardan birisiydi. 

CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, o dönemde iktidar yanlılarının başlıca hedefi haline gelmişti. Hani o, sembolik olarak ayağında çarık, eşek sırtında Anadolu yollarına dökülmüştü ya, kimi vatandaşlar ona samimi olarak armağanlar yağdırıyorlardı; kimileri de sırf gıcıklık olsun diye mecazi anlamda armağan vaadediyorlardı. Örneğin Bandırmalı “Genç Demokratlar” güçlü bir çoban köpeği beslemeye başlamışlardı. Gülek Bandırma’ya gelir de Kapıdağ yarımadasını o koşullarda tek başına gezmeye kalkışırsa (sözüm ona) ıssız yollarda kurtlara çakallara karşı eşlik etsin diye ona armağan etmeyi düşünüyorlarmış. Menemenli Demokratların teklifi ise daha ilginçti. Onlar deve hediye edeceklerdi. Menemen’in develeri ünlüdür ve Egeliler birisini başlarından savmak isterlerse “Hadi, Menemen’e Menemen’e, deve tersi yalamaya” derler. 

Kasım Gülek’in üniversite diploma törenindeki fotoğrafını ortaya çıkarmışlar; cübbeli ve kepli halini millete gösterip “Gördünüz mü bakın, o aslında papaz” diyorlardı. Takılmalar saldırı şeklini alıp, belden aşağı kaymaya başlayınca, sünnetsiz olduğunu iddia edenler bile çıkmıştı. Gülek ise onlara tam Adanalı işi bir yanıt vermiş, “Bunu söyleyenin kızı amma da gevezeymiş ha” demişti. İşte size yakın geçmişimize ait politika literatürümüzden ilginç bir örnek daha! 

Gülek Ailesi Kasım-Nilüfer Gülek çifti, kızları Tayyibe ve oğulları Mustafa ile.

Kasım Gülek’in 1959’da NATO Parlamenterler Grubu Başkanı Albay Fens’e yazdığı bir mektup skandala neden olmuştu. Anlaşıldığı kadarıyla mektup NATO’nun 10. yıldönümüne Türkiye’den katılacak üyelerle ilgili idi. DP’liler Kasım Gülek’in kendi arkadaşları hakkında Amerikalılara muhbirlik ettiği iddiasında idiler. O ise bunu reddediyor, mektubun iktidar tarafından postadan alınarak CHP içine fesat sokmak amacıyla tahrif edildiğini iddia ediyordu. 

1961 yılında bizzat izlediğim bir CHP Kurultayı vardır. O zamanın en geniş kapalı toplanma mekânı olan Büyük Sinema salonunda yapılmıştı. İsmet İnönü’yü çeşitli vesilelerle neredeyse bir çeyrek yüzyıl boyunca izlemiştim. Onu o kurultayda başkanlık kürsüsünde fotoğrafladığım an, herhalde en öfkeli zamanlarından birini saptamış oluyordum. Genel Sekreter Gülek’in yalan söylediği ortaya çıkmıştı. İnönü “Benim yalancılarla işim yok” diyor, Gülek’in tasfiyesini istiyordu. “Ben bu yükü taşıyamam” diyordu. Kongrede tartışmalar çıktı. Mevcut Genel Sekreter İsmail Rüştü Aksal fenalıklar geçirdi, ayıldı, bayıldı birşeyler oldu; Gülek için ihraç kararı çıktı. 

1962 kışının yağan ilk karında TBMM bahçesinde kartopu oynanan Gülek ve arkadaşları.

Ancak Kasım Bey kedi gibi dokuz canlıydı. Kurucu Meclis üyesi oldu. Sonra partisi tarafından affa uğradı. Daha sonra milletvekili ve kontenjan senatörü filan oldu. Ecevit hükümetine Bakan bile oldu. Benim Kasım Gülek ile temaslarım 1960’tan sonraki yıllarda bir politikacı ile bir gazeteci arasındaki ilişki şeklinde sürmüştü. Ancak ilk fotoğrafını bir rastlantı olarak henüz basın mensubu olmadan, amatör fotoğrafçı olarak çekmiştim. 

1955 yılıydı. Ağabeyimin Edremit’te küçük bir matbaası vardı. Kendi bastığı Edremit gazetesinin sahibiydi. Hürriyet, Milliyet, Dünya gibi gazetelerin de muhabirliğini yapardı. Gazetesindeki boşlukları doldurmak üzere aktüalitesi geçmeyecek klişelere ihtiyacı olurdu. İstanbul gazetelerindeki arkadaşları onun için biriktirirlerdi. Onları alıp postalamak işi de bana düşerdi. Bir gün Dünya gazetesine bu amaçla gittiğimde idarehanenin kapısında Kasım Gülek’i arabasını bekler vaziyette gördüm. Belli ki Falih Rıfkı ve Bedii Faik ile görüşmeye gelmişti. Hemen kamerama davranıp o anı saptamıştım. 

Gülek, bakan ve büyükelçi sohbeti Fransızların ulusal günü resepsiyonunda CHP’den Kasım Gülek’le AP’li Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil (sağda), dönemin Fransa Büyükelçisi ile birlikte. 

1960’ta Ankaralı olduktan sonra ilk ziyaretlerimden biri, ilginç kişiliği dolayısıyla onun evi olmuştu. Bahçelievler’de 4. Cadde’nin Beşevler tarafındaki ilk sokakta bir evdi. Sokağın adı 50. Sokak, evin kapı numarası 3 idi. Son derece büyük salonları olan, bir buçuk katlı köşk gibi bir yerdi. Özellikle kütüphanesi dikkati çekecek kadar zengin idi. Bahçe ile ilişkisi çok fonksiyonel bir biçimde sağlanmıştı. Huzur vericiydi. 

O evin sonraları çeşitli vesilelerle birkaç kez daha konuğu olmuştum. Gülek’in çok sözü edilen ünlü namlarından biri de, elinin fazlaca sıkı olduğuna dairdi. Gördüğüm kadarıyla konuklarına karşı hiç de öyle olmadığına tanıklık edebilirim. 

Dikkati çekici yönleri vardı. Enerjik bir yapıya sahipti. Yürüyüşü severdi, Bahçelievler semtinde uzun turlara çıkardı. Gideceği yerlere defa araç kullanmadan yürüyerek giderdi. Palto, pardesü nedir bilmezdi. Kışın en soğuk günlerinde bile onu ceketle dolaşırken görürdünüz. Zaman zaman papyon kravat takardı. Yaptığımız söyleşilerden Adana’ya bir asfalt dökme makinası getirdiğini öğrenmiştim. Greyfurtu da Türkiye’ye ilk getiren de o imiş. Hatta ilk günlerde ona doğru dürüst bir isim verememişler, “kız memesi” adını takmışlar. 

Vekil Gülek ve Avni-Zerrin Arbaş Ressam Avni Arbaş’ın sergisinde sinema oyuncusu kızı Zerrin Arbaş ile birlikte Kasım Gülek.

Öykümüzün dahası da var (Bir gün ayrıntılı bir biçimde anlatmasına da sıra gelir inşallah). Bilen bilir, Türkiye’de ilk fotoromanları ben yapmıştım. Ankara’da Devlet Tiyatroları’nın ünlü oyuncularıyla ve özgün mekânlarda yaptığımız çekimlerle gerçekleştirmiştik onları. İkinci fotoromanımız “Karım Nerede?” polisiye türündeydi. Senaryoda balayı sırasında kaçırılan bir gelin ve bu işi ayarlayan bir zengin adam olacaktı. Düşündüm taşındım; Ankara’da Kasım Gülek’in evinden daha uygun bir ev tanımıyor, bilmiyordum. Kendisinden rica ettim, evini çekim platosu olarak kullanabilir miyiz diye. “Buyurun, istediğinizi yapın” dedi. Çekimlerimiz süresince kütüphanesinde oturdu, kendi işine baktı. Biz dört tiyatrocu arkadaşla evin her köşesini dolaşıp, senaryomuza uygun çekimleri yaptık. Kaçırılan gelin rolünü oynayan tiyatronun en genç elemanlarından, benzerliği yüzünden o zaman “Türk Kim Novak’ı” diye ünlenmiş olan Ümit Kiper’di. Rol gereği kaçırılma sırasında ilaçla uyutulmuştu. Kızcağızı fütursuzca bir güzel Kasım Gülek’in yatağına yatırdık, o sahneyi öyle çektik. O günlerde Kasım Bey henüz bekârdı. 

Gülek daha sonra 60’ına merdiven dayamışken, 30 yaşındaki bir hanımla evlendi. Evlendiği hanım da ikinci evliliğini yapan Nilüfer Devrimel’di. Biri kız, diğeri erkek iki de çocukları olmuştu. Yolum herhalde yine bir röportaj vesilesiyle o eve bir kez daha düşmüşken eşiyle de tanıştım. Ailecek fotoğraflarını çektim. Aklımda kalan, bana ikram edilen kekin lezzetiydi. Kasım Gülek bunun karısının bir becerisi olduğunu söylemişti. “Bu kekin içinde bir gram un yok. Onu bizim hanım öğütülmüş cevizden yapıyor” demesi beni şaşırtmıştı. Aklımda yer ediş nedeni de buydu. Badem unundan ekmek yapmak gibi bir şey. 

Vekil Gülek ve Avni-Zerrin Arbaş 

Gülek, TBMM kürsüsünde milletvekilliği yemin töreninde. 

Son günlerde medyaya Kasım Gülek – Fethullah Gülen ilişkisine dair bir takım yazılar, yayınlar döküldü. Aktüellik kazanmış olması dolayısıyla arşivimden fotoğraflarını çıkardım. Şahsen Sayın Gülek’in ne savunucusu ne suçlayıcısı olabilirim. Ben sadece görebildiklerimin ve objektifimin saptadığı şeylerin aynı tarafsızlık içindeki tanığı olabilme konumundayım. Benim için geçerliği olan, cumhuriyet tarihimizden böyle ilginç bir politikacının geçtiğidir. 

Hemen hemen her politikacının mayasında bir miktar oportünizm mevcuttur zaten. Derece derece az ya da çok olup olmadığına bakılabilir. Gördüklerimden fazlasını bilmediğim için ben bir değerlendirme yapamam. Gülek bir oportünist miydi diye sorulsa “elbette” diyebilirim. O çerçeve içinde yalan söylemiş midir? O da meydanda. Günümüz politika sahnesinde dün söylediğinin bugün tersini söyleyenler az mı yani? Hiç yok diyenin alnını karışlarım. 

Ortada bir de Nilüfer Gülek’in Beylikdüzü’ndeki 70 dönümlük arazisini Fatih Üniversitesi’ne bağışladığı gerçeği var. Fethullah Gülen’in 22 Ocak 1996’da Ankara Kocatepe Camii’ndeki cenaze namazını kıldırması gerçekten Kasım Gülek’in vasiyeti miydi, yoksa bu Nilüfer Hanım’ın arzusundan ibaret miydi? Bütün bunlar benim aklımın ermediği karışık işler; erbabı çözümlesin. 

ABD’nin Yeşil Kuşak projesi kapsamında Kasım Gülek, Moon tarikatı, ABD Büyükelçisi Abramovitz, CIA’cı Graham Fuller’in Fetullah Gülen’le ilişkileri ve bu şer örgütünün dal budak salmasının ayrıntıları polisiye roman detayları gibi. Bu işler bendenizi aşar. İşbu Fotografik Hafıza ise gördüğü, bildiği kadarını yukarıda anlatıldığı şekilde saptadığını beyan eder.