Bu topraklarda matbuat kurulduğundan bu yana basın, hiçbir zaman evrensel anlamda belirlenen ilkeler çerçevesinde özgür olamadı. Ancak son dönemde önce medyadaki el değiştirmeler, ardından internet medyasının üzerinde artan baskılar ve son olarak başta gazeteciler olmak üzere birçok kesimin “sansür yasası” olarak andığı yasa değişikliği duruma yeni bir boyut katıyor. 20 yıllık sürecin özeti ve yeni yasanın getirecekleri…
FARUK EREN
Yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 28. maddesi şöyle başlar: “Basın hürdür, sansür edilemez”. Şöyle devam eder: “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır!” İktidarın internet medyasına ilişkin düzenlemesi Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne yönelik tartışmaları bir defa daha gündeme getirdi. İktidarın “dezenformasyon yasası” dediği düzenlemeyi başta gazeteciler olmak üzere birçok kesim “sansür yasası” olarak anıyor.
İnternet’ten önce
Bu topraklarda matbuat kurulduğundan bu yana basın, hiçbir zaman evrensel anlamda belirlenen ilkeler çerçevesinde özgür olamadı. Ayrıca Osmanlı Devleti zamanında başlayan gazeteci cinayetleri, cumhuriyet döneminde de sürdü ne yazık ki. Tabii gazeteciler sadece “öldürülerek terbiye” edilmeye çalışılmadı. En yaygın uygulama yargı eliyle cezalandırmaydı. Örneğin seçim vaatleri arasında basın özgürlüğü de bulunan Demokrat Parti’nin 10 yıllık iktidarı, bugünkü AK Parti dönemine kadar, gazetecilerin cumhuriyet tarihinde en çok kovuşturmaya uğradığı, tutuklandığı dönem oldu.
Büyük bir çelişki ama, gazeteciler en önemli haklarına bir askerî darbeyle sahip oldu: 1960 darbesi! Ünlü 212 Sayılı Basın-İş Yasası, gazetecilere o zamana kadar görülmemiş büyük avantajlar sağlıyordu. Tabii yasa daha çıktığı andan itibaren gazete patronlarının hedefi haline geldi. Zamanla gazete (daha sonraki yıllarda medya) patronlarının isteği, iktidarların desteğiyle budandı ve neredeyse tamamen değiştirildi. Artık adı da 5953 Sayılı Yasa.
İnternet çağı
Sadece gazetelerin ve devlet radyosu ile televizyonunun olduğu dönem çabuk değişti. Türkiye’de 1940’larla 1970’ler arasındaki dönemde doğanlar, insanlık tarihinin belki de en radikal teknolojik dönüşümüne tanıklık etti ve onu bizzat yaşadı. 90’lı yıllardan itibaren internet önemli bir yer edindi ve medya da buna göre şekillendi. Bugün ülkemizde kağıda basılan gazetelerin, TV ekranındaki kanalların internet medyası var. Ve bu mecralardan okuma-izleme oranları, gazete tirajlarından, TV kanallarının izlenme oranlarından çok daha fazla (TV kanallarının hâlâ özel bir durumu var ama o bir dizi dijital platform da onların pabucunu dama atmak üzere).
Sansüre giderken
Bugünkü siyasal iktidar öncesinde “merkez medya” tabir edilen yapı, oldukça problemli durumdaydı. Gazete, TV patronlarının yolsuzlukları, iktidarlarla girdikleri kirli ilişkiler ayyuka çıkmıştı. İktidara geliş sürecinde “merkez medya”dan büyük destek alan AK Parti iktidarları döneminde, medya sahipliği ve medya gruplarında önemli değişiklikler yaşandı. Yazılı-basılı medya ile TV kanalları çok büyük bir oranda tamamen siyasi iktidarların kontrolüne girdi. Ancak milyonlarca lira harcanan, büyük bölümü kamu kaynakları tarafından sübvanse edilen gazeteler ve haber kanalları etkisini yitirdi. Net satışlar ile okunma-izlenme oranlarında trajik düşüşler meydana geldi.
Yeni Medya
Bu süreçte yüzlerce gazeteci işsiz kaldı. Hatta bir dönem siyasi iktidara destek veren gazetecilerle bile “yollar ayrıldı”. Ancak artık eskiden olduğu gibi devasa dağıtım ağlarına, devasa baskı makinelerine ve o makineleri çalıştıranlara, büyük stüdyolara, pahalı kameralara, uydu kiralarına ihtiyaç çok azalmıştı. Dijital medya, klasik yayın organlarından çok daha fazla takip edilir oldu. Artık insanların çoğu haber almak için bu mecralara “bakmaya” başladı. İnternet’e doğan kuşak ise zaten konvansiyonel medyadan tamamen uzak durmuştu. Onlar için haber kaynağı, esas olarak sosyal medya platformlarıydı.
İnternet yasası
Bugün adına “dezenformasyon yasası” denilen yasa, özellikle elektronik ortam için bir dizi düzenleme getiriyor. Gerçekten de internet üzerinden yapılan yayınlar için bir yasal düzenleme gerekiyordu. Buradaki kimi siteler, sosyal medya platformları yalan bilginin, dezenformasyonun yayılmasına hizmet edebiliyor. Bu nedenle haberin doğruluğunu test eden çeşitli platformlar kuruldu. Birçok ülke bu konuda yasal önlemler de aldı. Ancak bu durumun basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlamanın bir bahanesi olarak kullanılması tabii farklı.
Havuç-sopa ilişkisi
Türkiye’de medyanın maruz kaldığı siyasi baskılar herkesin malumu. Uluslararası saygın kurumların yayınladıkları raporlarda Türkiye, basın ve ifade özgürlüğü alanında sicili en kötü ülkelerden biri. Son çıkan yasa, basın ve ifade özgürlüğü alanını daha da daraltıyor.
Her düzenlemede olduğu gibi, son çıkan yasada da maddelerin arasına “iyi şeyler” yerleştirildi.. Yasaya göre artık internet medyasında çalışanlar gazeteci sayılacak, basın kartı alabilecek, hatta Basın İlan Kurumu’nun dağıttığı resmî ilanlardan pay alabilecek. Ancak basın kartlarının bağlı olduğu İletişim Başkanlığı’nın kimi uygulamaları, “kimin gazeteci sayılacağına kimin gazeteci sayılmayacağına” dair çok tartışmalı, hatta kabul edilemez kararlar da içeriyor. Yılların gazetecilerinin kazanılmış hakkı olan “sürekli basın kartı” keyfiyetle iptal edilebiliyor.
Yasanın en çok tartışma çıkaran maddelerinden biri 29. Madde. Bu madde ile Türk Ceza Kanunu’na “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” cümlesi eklendi. Artık internet sitelerinde ya da sosyal medya platformlarında “halkı yanıltıcı bilgiyi yayanlar” 3 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanabilecek, hatta tutuklanabilecek.
Peki “halkı yanıltıcı bilgi”nin ne olduğuna, hangi haberin doğru, hangi haberin yanlış olduğuna kim karar verecek? Yaşadıklarımız, buna kimin karar vereceğini bize gösteriyor.
Enflasyon ne kadar?
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) her ay iktisadi veriler paylaşıyor; bunların arasında enflasyon oranı da var. Bir grup iktisatçının kurduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise gerçek enflasyonun TÜİK’in açıkladığının çok üstünde olduğu fikrinde. Resmî kurumlara göre ENAG yalan söylüyor. Bu konuda açılmış bir dava da var. Bu dava ilginç; zira mahkemeler gerçek enflasyonu bulmaya çalışacak! Ancak bu aşamada ENAG verilerini haber yapmak, paylaşmak bir “suç” sayılabilir. Yeni yasayla, bu verilerin paylaşılmasını engellenebilir.
Yasanın bir başka problemli yanı ise sosyal medya platformlarının neredeyse kapatılma noktasına gelmesi. “Uygun bulunmayan” içerikleri kaldırmayan sosyal medya platformlarının bant aralığı yüzde 90 oranında daraltılacak ki bu fiilen kapatma anlamına geliyor.
Türkiye bir seçim sürecinde. Geçen günlerde RTÜK’ün çeşitli medya kanallarına verdiği ekran karartma cezası ve çıkan son yasa, önümüzdeki seçim süreciyle ilgili bir mesaj veriyor. Yukarıdaki enflasyon örneğiyle bitirelim. Yasak konsa da, iktisadi verilerin haber yapılması, paylaşılması engellense de, sonuçta yurttaşlar çarşıya-pazara gidiyor; hakiki enflasyon oranını görüyor. Yasaklar bunu engelleyebilir mi?
*Faruk Eren: DİSK Basın-İş Genel Başkanı