Ülkemizin en önemli Shakespeare uzmanlarından Ayşegül Yüksel’in kitabı hem yazarın eserlerini derinlemesine inceliyor hem de Türk tiyatrosundaki uygulamalardan örnekler veriyor. Ünlü İngiliz yazarı hem bilenler hem de öğrenmek isteyenler için bir referans kitabı.
SILA ŞENLER GÜVENÇ
Türkiye’deki en önemli Shakespeare uzmanlarından biri olan, kendisi de Shakespeare gibi kalemi ve hitabıyla insanları âdeta büyüleyen, yıllarca ODTÜ ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde İngiliz Edebiyatı ve tiyatro alanında hizmet vermiş Prof. Dr. Ayşegül Yüksel tarafından kaleme alınmış değerli bir kaynak kitap.
1979’dan beri Cumhuriyet gazetesinin kültür sayfasındaki “Sahneden” köşesinin yazarı olan Ayşegül Yüksel’in birçok kitabı, makalesi ve tiyatro eleştirisi mevcut. William Shakespeare: Yüzyılların Sahne Büyücüsü, Yüksel’in öğretim üyesi ve tiyatro eleştirmeni olarak, yıllarca verdiği derslerin ve yazdığı tiyatro eleştirilerin bir ürünü. Shakespeare’i -başta gençler olmak üzere- her yaştan ve alandan insanların zevkle okuyabileceği ve anlayabileceği bir anlatımla sunuyor. Ancak kitabın herkes tarafından takip edilebilecek bir nitelikte olması kimseyi yanıltmasın; bu, Shakespeare eserlerini derinlemesine inceleyen çok kapsamlı bir çalışma aslında. Eserde yazar, yaşadığı dönem, antik ve klasik tiyatro geleneği ve Shakespeare’in katkıları anlatılmakta, oyunlarıyla ilgili çeşitli incelemeler okur dostu bir üslupla verilmekte. Asıl ustalık, bu denli zor bir konuyu sade bir anlatımla geniş bir okur kitlesi için anlaşılabilir kılmak şüphesiz.
Kitabın ilk üç bölümü, bir şahsiyet ve oyun yazarı olarak Shakespeare’e ve İngiliz rönesansına bir altyapı oluşturmaktadır. Bu noktada, İngiliz rönesansının İtalya’dan çok sonra, 16. yüzyılda başladığını belirtmek gerek. İngiliz rönesansı, ‘eski’ ve ‘yeni’ olanın içiçe geçtiği bir dönem. Kitapta, tiyatro geleneğine ek olarak rönesans İngiltere’sinde gerçekleşen önemli değişimler de tek tek ele alınıyor. Bu bağlamda, İngiltere’nin feodal yönetim biçiminden monarşiye geçmesi, kapitalist girişimciliğin yayılması, deniz ticaretinin gelişmesi, İngiliz Kilisesi’nin Protestanlığı kurumlaştırma çabaları, dönemin egemen ahlak anlayışı ve hümanist bakışaçısı, Kraliçe I. Elizabeth’in ülkesinde kadının durumu, Shakespeare’in ortakları arasında bulunduğu Globe Tiyatrosu da dahil olmak üzere profesyonel tiyatroların kurulması ve dönemin sansür politikasına geniş ölçüde yer verilmiş.
Shakespeare, İngiliz rönesansının karmaşık, değişken ve yenilikçi ortamında ortaya çıkan, bu koşullar içinde yoğrulmuş ve sayısız ürün vermiş önemli bir ozan ve tiyatro yazarı. Burada vurgulanan nokta, Shakespeare’in dehası sayesinde halkı nasıl tiyatroyla buluşturduğu ve her kesime hitap etmeyi nasıl başardığıdır. Farklı sosyal tabakalardan oluşan, yoğun bir nüfusu barındıran Londra kentindeki tiyatrolarda da her kesimden seyirci mevcuttu: Saraylılar, genç soylu hanımlar, şövalyeler, hukuk öğrencileri, esnaf, çıraklar, hayat kadınları, kente ürünlerini satmaya gelen tüccarlar ve köylüler aynı oyunları seyrediyorlardı. Böylece, elit kesimin yanısıra okuma yazma bilmeyen halk da sahnede antik ve klasik tiyatro geleneğinden beslenen bir İngiliz tiyatrosu seyretme fırsatını buluyordu.
Önemli bir diğer nokta ise, küçük kent kökenli bir ailenin, üniversite öğreniminden yoksun kalmış sıradan bir bireyiyken, Shakespeare’in ülkenin ve dünyanın hayranlıkla bağrına bastığı bir yazar ve tiyatro ustasına nasıl dönüştüğüdür. Kitapta, kayıtlara göre yüksek tahsili bulunmayan Shakespeare’in gerçekte kendisine maledilen oyunları yazıp yazmadığı ile ilgili farklı görüşlere yer verilse de, Ayşegül Yüksel üstün yetenek ve hünerin sadece kültürlü bir aileden gelen, seçkin sanat ortamında yetişmiş, çok okumuş kişilerin sahip olduğu bir ayrıcalık olarak düşünülemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu konuyla ilgili de iki çift sözü vardır: “Bize gelince, yaşam öyküleri Anadolu coğrafyasında dolaşıp duran Hoca Nasreddinlerin, Yunus Emrelerin, dahası, ortaokul öğrenimini bitiremeden çalışmak zorunda kalmış, ama yapıtlarıyla dünya düzeyindeki pek çok ustayı geride bırakan Yaşar Kemal gibi bir ‘deha’nın yetiştirdiği toprakların çocuklarıyız. Bizim aklımız ve yüreğimiz gerçeklere de açıktır, efsanelere de…” (s.19).
Bu bağlamda, şaşılacak bir şey yoktur; çünkü Shakespeare bir rönesans aydınıdır…
Kitabın büyük bir bölümü oyun incelemelerine ayrılmış. Öncelikle antik-klasik tragedya, komedi geleneği ve yazınsal unsurları işlenmiş, Shakespeare’in bunları rönesans İngiliz tiyatrosunun kurallara bağlı kalmayan yapısıyla nasıl birleştirdiği anlatılmış ve getirdiği yenilikler tartışılmış. Ayrıca, Shakespeare’in tarihî oyunlarına, romanslarına ve sınıflandırılması güç olan oyunlarına da yer verilmiş. Bu doğrultuda, kitapta Shakespeare’in birçok eserine değinilse de, muhtelif bölümlerde detaylı olarak incelenen oyunlar III. Richard, Yanlışlar Komedisi, Titus Andronicus, Ne ki Hırçın Kız, Romeo ve Juliet, Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası, Venedik Taciri, Kuru Gürültü, V. Henry, Julius Caesar, Beğendiğiniz Gibi, On İkinci Gece, Hamlet, Troilus ve Cressida, Yeter ki Sonu İyi Bitsin, Kısasa Kısas, Othello, Kral Lear, Macbeth, Antonius ve Kleopatra, Coriolanus, Atinalı Timon, Kış Masalı ve Fırtına’dan oluşmaktadır.
Kitabın son bölümü, çok önemli bir arşiv niteliği taşımaktadır. Shakespeare’in Türk sahnesindeki yaklaşık 200 yıllık geçmişine değinilen bölümde, 19. yüzyıldan itibaren sahnelenen belli başlı eserlerin ve özellikle Hamlet, Othello, Kral Lear gibi oyunların Türkiye’deki tatlı ve acı serüvenleri anlatılmakta, Shakespeare’in geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan Muhsin Ertuğrul gibi şahsiyetlere yer verilmekte ve Türk yapımlarından örnek fotoğraflar sunulmaktadır.
Son söz olarak bilenlere veya ilgi duyanlara: Shakespeare’i her yaş ve bilgi düzeyindeki kişilere sevdirecek ya da yeniden hayran bırakacak bu kaynak kitabı mutlaka edininiz.