MÖ 590’a kadar, Anadolu’da kesintisiz bir biçimde farklı inanç sistemleri çerçevesinde güçlü bir paganizm yaşanmıştı. Medler’le birlikte ise, Erken Zerdüşt dini özellikle Kızılırmak Havzası ve doğusundaki coğrafyada etkili olmaya başladı. Görsel ifadelerin yerini ateş aldı; küller depolandı; ateş, bir tür “kıble” olarak kullanıldı.
Göçebe Persler, MÖ 1. binyılın başlarında Horasan’dan yani Hazar Denizi’nin doğusundaki topraklardan Proto-Türk (Turanî) Sakaların (Doğu İskitler) baskısıyla İran’ın bugünkü Fars Bölgesi’ne geldiler ve yerleştiler. İlk Pers ülkesinin adı olan “Parsua”, Yeni Assur, Yeni Babil, Yeni Elam, Urartu ve Eski Pers kaynaklarında geçmektedir. MÖ 716-715 yıllarında bölgeye büyük bir sefer gerçekleştiren Assur Kralı 2. Sargon, sarp bir tepe üzerinde yer alan ve güçlü kulelerle korunan Med kenti Ganghutu’ya saldırmış ve kenti zaptetmiştir. Bu bağlamda Assur döneminde Persler ile Medler’in Batı İran’da birlikte yaşadığı anlaşılmaktadır.
Perslerin komşuları olan Medler, uzun yıllar süren mücadeleler sonucunda MÖ 625 civarında Sakaları İran topraklarından çıkarmayı başardılar. Buradaki Proto-Türk göçebelerden kurtulan Med Kralı Kyaksares (MÖ 625-585) İran coğrafyasında genişleme arzusundaydı. Bu siyasetin bir sonraki aşamasında Medler, Persleri de egemenlikleri altına aldılar. Böylelikle Persler, Med Krallığı’na bağlı bir beylik konumuna düştüler. Kyaksares’ten sonra Med Krallığı tahtına Astyages (MÖ 585-550) çıktı. Akhaimenid soyundan gelen Pers Kralı 1. Kambys ise, Kral Astyages’in kızı Mandana ile evlendi. Bu evlilikten, MÖ 590’da İran’da Önasya’nın en büyük imparatorluklarından birini kuracak olan Büyük Kyros doğacaktı.
Önce Urartu Krallığı sonrasında ise Assur İmparatorluğu yıkılmıştı. İran’daki siyasal ve askerî yapılanmasını tamamlayan Medler ise Batı İran, Kuzey Mezopotamya ve Doğu Anadolu’da etkin güç durumuna geldiler; Kral Kyarksares önderliğinde Fırat’ın batısındaki Anadolu topraklarını tehdit etmeye başladılar.
Kızılırmak Kavsi İçi ve yakın çevresinde, Antik Batı’nın “Kappadokia” dediği, Assurlular’ın ise “Tabal” olarak andığı topraklarda Frigleşmiş Kızılırmak Havzası toplulukları yaşıyordu. Medler’in batıya doğru hareketlenmeleri, bu coğrafyanın yakın geleceğini belirleyen
politik ve askerî olayların başında gelmektedir. Medler’in Anadolu’nun doğu yarısını ele geçirmeleri ile Batı İran, Mezopotamya ve Anadolu topraklarında kültürel anlamda bir birlik oluşmaya başladı. Bunun sonucunda Kızılırmak Havzası topluluklarının Medler’e karşı kültürel ve dinsel temelleri olan bir yakınlık hissetmeye başladıkları anlaşılmaktadır. Kültürel birliğin sağlanmasında, Medler’in Anadolu’ya taşıdıkları Zerdüşt dininin etkisi önemli olmuştur. Bu duruma MÖ 6. yüzyılın başlarından itibaren Kızılırmak Havzası ve doğusunda Zerdüşt dininin saygı görmüş ve yaygınlaşmış olması tanıklık etmektedir.
MÖ 590’da başlayan Kızılırmak (Halys) Savaşı, MÖ 585’de sona ermişti. Bu tarihten itibaren Lidya Krallığı, Med sınırını oluşturan Kızılırmak’ın yakın çevresinde ve batısında oturan Frig halkı ile Frigleşmiş topluluklara baskı yapmaya başladı. MÖ 585’teki barış antlaşması ile sağlanan huzur ortamı, MÖ 546’da Akhaimenid kralı Büyük Kyros’un Lidya Kralı Kroisos’u yenmesi ve Anadolu’yu zaptetmesiyle son buldu.
Önemli bir Kuzey Kappadokia kenti olan Oluz Höyük’e, yaklaşık MÖ 585 civarında Med boylarından biri olan Magiler’in (Mog, Magus) yerleşmiş olduğu, dinsel mimarideki bazı eklenti unsurları ile taşınabilir maddi bulgulardan anlaşılmaktadır. Bu durum, Anadolu’nun doğu yarısını MÖ 585’ten MÖ 559’a değin 26 yıl boyunca yöneten Medler’in, Amasya coğrafyasının da dahil olduğu Kappadokia’ya büyük önem vermiş olduklarına işaret eder. Bu süre içinde Magiler’in, Erken Zerdüşt dininin temel kültünü oluşturacak olan Ateş Kültü inancını hem de Zerdüşt’ün hayatta olduğu bir dönemde Oluz Höyük’e taşımış oldukları gözlenmektedir. Misyonları Zerdüşt dininin yaşatılması olan Magiler’in, Medler’le birlikte Anadolu’ya ilk defa MÖ 590’larda misyoner olarak girdikleri ve sonrasında belki de hiç geri dönmedikleri anlaşılmaktadır.
Medler’in işgale başladığı MÖ 590’a kadar, Anadolu’da kesintisiz bir biçimde farklı inanç sistemleri çerçevesinde güçlü bir paganizm yaşanmıştır. Medler’le birlikte ise, merkezinde “arkaik monoteizm” (tevhid) ile “anikonizm” olan Erken Zerdüşt dininin özellikle Kızılırmak Havzası ve doğusundaki coğrafyada etkili olmaya başladığı anlaşılmaktadır. Oluz Höyük’te açığa çıkmaya başlayan arkeolojik bulgular, büyük olasılıkla Medler’in hareket güzergahlarına ve yerleşmelere de işaret etmektedir. Oluz Höyük kazıları, Anadolu’ya yeni olan bu dinde heykelin ve sunağın olmadığına, görsel ifadelerin yüceltilmesi ya da bunlara saygı duyulması noktasında muhalif bir düşünce ve eylem bulunduğuna işaret etmektedir. Görsel ifadelerin yerini ateşin aldığı, belki ateşin bir “kıble” olarak kullanıldığı bu yeni dinin bulguları Oluz Höyük’te açığa çıkmaya devam etmektedir.
Hitit çöküşünden yaklaşık 600 yıl sonra Oluz Höyük’ün Frig Krallığı döneminde önemli bir dinsel merkez olmaya başladığına işaret eden en önemli yapı Kubaba Sunağı’dır (kurbangah). MÖ 600’lerde inşa edildiği anlaşılan sunak, yerleşmenin o dönemdeki en yüksek noktasında bulunur. Kubaba Sunağı, ana plan şeması olarak kareye yakın dikdörtgen biçiminde masif bir yapıdır. Sunak ve yakın çevresinde 2010 döneminden itibaren geliştirilen kazılarda, yapıyı işlevlendirmesine yardımcı olan taştan şekillendirilmiş Kubaba heykelciği parçası dışında, çok sayıda dinsel bulgu ortaya çıkarılmıştır. Bunlar içinde kamçılı kırbaçlara ait olduğunu düşündüğümüz delinmiş koyun parmak (phalanx) ve omur (astragalos) kemikleri dikkati çekmektedir.
Oluz Höyük 2023 dönemi çalışmaları sırasında Kubaba Sunağı’nın doğusunda yapılan genişleme ve derinleşme çalışmaları sırasında kare biçimli yeni bir masif yapı ortaya çıkarıldı. Kubaba Sunağı ile aynı doğrultuda ve hizada inşa edilmiş olan kare yapının hemen kuzey bitişiğinde ise yuvarlak planlı bir ocak bulundu. Batı ve doğusundaki alanlarda yoğun bir biçimde kül depolama yerleri saptanan ocağın tabanı ve kenarlarının özenli biçimde kil ile sıvanmış olduğu gözlendi (Bunlara ek olarak, kare biçimli yapının güneydoğu köşesine, yapıyla organik bağı olduğu anlaşılan dikdörtgen plan şemasına sahip bir taş platform inşa edilmiş olduğu anlaşıldı).
2023 dönemi çalışmalarında saptanan kare biçimli yapının inşa tekniği, taş cinsleri, taş ve çamurdan oluşan yapı malzemeleri ile plan şeması Kubaba Sunağı ile büyük benzerlikler göstermektedir. Kubaba Sunağı’nı pozisyonlayarak aynı hizada inşa edilmiş olması da gözönüne alındığında, bu yapının da bir sunak olduğu düşünülebilir. Her iki sunak arasındaki yakın benzerlikler, bunların aynı dönemde, yani MÖ 600 civarlarında birlikte inşa edilmiş olduklarına işaret etmektedir.
Geç Frig kültürünün inanç sistemindeki Kubaba için yapılmış olduğu gözlenen bu iki sunağın ve kutsal alanın, MÖ 585’ten itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlayan Magiler’le birlikte değişime uğramaya başladığı anlaşılmaktadır. Özellikle doğuda yer alan sunağın kuzeyine eklenen “Kutsal Ateş Ocağı” ile güneydoğusuna inşa edilen taş platform bu değişimin arkeolojik kanıtlarıdır. Bu müdahalelerle Kubaba için inşa edilmiş kare biçimli kutsal bir yapıya “Ateş Kültü” ile ilgili işlevler yüklenmiş olduğu gözlenmektedir.
Güneydoğudaki platform ise çok büyük olasılıkla üzerinde ateş yanan bir yapı olarak tasarlanmıştı. Orijinal yüksekliği çok büyük olasılıkla 3 metreyi bulmuş olan platformun üzerinde yanan ateş, yerleşmede bir ateşgede olduğunu işaret etmek için kullanılıyordu. Mimari kalıntıların yanısıra saptanan tunç bir levha ile çanak-çömlek parçaları, Oluz Höyük’teki Med varlığının diğer arkeolojik kanıtlarını oluşturmaktadır.