Türkler, Türk adı ile olmasa da Türkler’e özgü toplumsal, kültürel, ırksal ve sosyoekonomik unsurlarla, Hazar Denizi’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki bölgede yerleşik ve tarımcı bir kültür olarak tarih sahnesine çıktılar. Antik DNA çalışmaları ve arkeolojik bulgular, bu kültürün Proto Hint-Avrupalılar’ın işgaliyle sonlandırıldığını gösteriyor.
Batı Avrasya, Türkler’in ortaya çıktığı, kültürel ve dinsel gelişim evrelerini yaşadığı, İslâmiyet ile tanıştıkları coğrafyadır. Günümüz arkeolojik bulguları ve diğer kaynaklar, Türk tarihinin bu coğrafyadaki süreçlerinin çok büyük bir bölümünün İslâm öncesi dönemlere ait olduğuna işaret eder. Avrasya coğrafyasında 2000’lerin başından itibaren yapılmaya başlanan antik DNA çalışmaları ile arkeolojik araştırmalar, Hint-Avrupa tezlerinin doğru olmadığına işaret etmeye başlamıştır. Hem dilsel hem antik DNA’ya dayalı hem de arkeolojik veriler, Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Volga Havzası ve Güney Ural Bölgesi’ndeki insan kümelerinin Proto-Türkler’le bağlantılı olabileceğini göstermektedir.
Rusya Federasyonu’nun Orta-Batı bölümünde, Güney Urallar Bölgesi’nde, Hazar Denizi’nin kuzeyinde 1970’li yıllarda gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda Sintaşta (MÖ 2050-1750) olarak adlandırılan yeni bir kültür açığa çıkarılmıştır. Sintaşta, Doğu Avrupa ve Orta Asya sınırlarındaki Kuzey Avrasya bozkırlarında görülen bir Tunç Çağı arkeolojik kültürüdür. Sintaşta yerleşimi 1971-1986 arasında arkeolojik kazılarla araştırılmıştır. Bunun yanısıra Arkaim yerleşmesinde de bu kültürün karakteristik bulguları açığa çıkarılmıştır. Diğer önemli yerleşmeler arasında Sarym-Sakly, Bersuat, Kuysak, Ulak, Zhurumbay, Alanskoye, Bakhta ve Kameny Ambar sayılabilir. Sintaşta kültürünün geç dönem evresi, Petrovka yerleşmesinin kazılmasından sonra Sintaşta-Petrovka (MÖ 1750-1400) adıyla anılmaya başlanmıştır.
Sintaşta kültürü yerleşmeleri kent plan şemaları, genel olarak kendi içinde benzerlikler göstermekle birlikte topografyanın da katkılarıyla ayrıntılarda farklılıklar gösterir. Yerleşim dışı mezarlıkların varlığı ise ortak bir karakter olarak ortaya çıkar. Yerleşmeler, hendek ve rampalarla güçlendirilmiş savunma sistemleri ile koruma altına alınmıştır. Sintaşta kültürü yerleşmeleri yuvarlak, oval ve köşeleri yuvarlatılmış dikdörtgen planlıdır. Yerleşim içi yapılar radyal ya da sıralı sistemde yapılmıştır. Bu bağlamda, kentlerin savunma sistemi ve yerleşim içi dokularının tasarlanarak inşa edilmiş oldukları anlaşılmaktadır. Yapılarda inşa malzemesi olarak taş, ahşap ve çamur/kil kullanılmıştır. Sintaşta kültürü yerleşmelerinin, kendi içlerinde benzer besin ekonomisine sahip oldukları bilinmektedir.
Bu kültür, Hint-Avrupa kuramcıları tarafından “Kurgan hipotezi” içine alınmaya çalışılmaktadır. Kurgan hipotezi, Hint-Avrupa dillerinin Avrupa, Avrasya ve Asya’nın kimi bölgelerine yayıldığı Proto-Hint-Avrupa anavatanını belirlemeye yönelik en yaygın kabul gören hipotezdir. Bu kuram, Karadeniz’in kuzeyindeki geniş bozkırlarda MÖ 3500’lerden itibaren yaşayan ve kurgan inşa eden insanların Proto-Hint Avrupa dilini konuştukları temeline dayanır. Oysaki hipotezin adı bile, “mezar tepeciği/tümseği” anlamına gelen Türkçe “kurgan” teriminden türetilmiştir. “Kurgan hipotezi” ilk olarak 1950’lerde, bu terimi Yamnaya veya Pit Grave kültürü ve öncülleri de dahil olmak üzere çeşitli kültürleri gruplandırmak için kullanan arkeolog Marija Gimbutas tarafından kurgulanmıştır. Yamnaya kültürü, Dinyester ve Ural nehirleri arasındaki bölgenin MÖ 3300-2600 arasına tarihlenen Eneolitik Dönem’den Erken Tunç Çağı’na kadar uzanan bir devreyi kapsar. Bireylerin kurganların altındaki çukur mezarlara gömülmeleri, kültürün karakteristik özelliğidir. Cesetler dizleri bükülmüş halde sırtüstü pozisyonda yerleştirilir ve genellikle aşı boyası uygulaması yapılır.
Sintaşta kültürü ise, bu yukarıdaki uygulamadan farklıdır ve üst kültür unsurlarını yansıtır. Savaş arabası mezarları ve at gömüleri de içeren kurganlarıyla tanınan Sintaşta’nın mezarları, Yamnaya’ya göre daha gelişkindir. Bunun yanısıra sur ve hendeklerden oluşan savunma sistemine sahip yerleşmeleri, Sintaşta insanlarının ciddi dış tehditlere maruz kaldığına işaret eder. Bu dış tehdidin Proto Hint-Avrupalı Yamnaya ve ardılı kültürleri oldukları düşünülebilir.
Türkler’in Batı Avrasya ve Batı Orta Asya (Horasan) kökenli olabileceğine dair yeni bir varsayım, Nisan 2018’de (#tarih, sayı: 47) yayımlanan yazımızla gündeme getirilmişti. Bu tarihten sonra, Türkler’in Batı Avrasya kökenlerine dair Sintaşta kültürü temelinde oldukça önemli yeni gelişmeler meydana gelmiştir.
Mimari, çanak-çömlek ve küçük buluntular noktasında Sintaşta kültürüne ait yerleşmelerde saptanmış bulguların Proto-Turan ve Proto-Türk kümeleri ile hangi noktalarda bağlantılı olduğu sorusuna bugüne kadar çok kesin cevaplar verilememiştir; bununla birlikte Türk dilinde yer alan kimi tarım ve tarım ürünleri ile ilgili terimlerin herhangi bir dilden alınmamış olması, Türkçenin konuşulmaya başlandığı Tunç Çağı’na dikkati çekmektedir. Tarım, tarla, arık, orak, pulluk, saban, döğen (düven), yaba, harman, değirmen, ekim, ekin, ekmek, biçmek, öğütmek, arpa, buğday, burçak, başak ve elma gibi terimler, Türkler’in tarımı deneyimleyerek kendi ürettikleri ve dillerine kattıkları terimlerdir. Sözkonusu ürünlerin, Türkler’le ilişkilendirilmeye çalışılan ve MÖ 1300-700 arasına tarihlendirilen “Taş Mezar” (Slab Grave) kültürünün bulunduğu soğuk ve verimsiz Moğolistan ile Transbaykal coğrafyasında yetişmesi olanaksızdır. Türkçede bulunan ve terimleri bize ait olan ürünlerin bulunduğu temel coğrafya, Sintaşta kültürünün de saptandığı Hazar Denizi kuzeyindeki sulak ve verimli Güney Ural Bölgesi’dir. Buna ek olarak Sintaşta kurganlarında açığa çıkarılan insan iskeletleri üzerinde yapılan antik DNA çalışmalarında saptanan “R1a DNA haplogrubu”nun Türkiye Türkler’i arasında yaygın olması da oldukça önemlidir.
Sintaşta kültürü çerçevesinde bugüne kadar onlarca yerleşim ortaya çıkarılmıştır. Her biri kendine özgü savunma sistemi ile korunan yerleşimlerin yakın çevrelerini tarım ve hayvancılık temelinde korumuş oldukları düşünüldüğünde, bunun ilkel bir beylik sistemi olduğu gözlenmektedir. Savunma duvarları ile çevrili yerleşimlerin hayatta kalma çabalarının 300 yıldan fazla sürmediği anlaşılmaktadır. Proto Hint-Avrupalılar’ın Sintaşta kültürü bölgesini işgal etmesiyle birlikte yerleşik hayatın da ortadan kalktığı düşünülebilir. Bu bağlamda, beyliklerden oluşan yerleşik Sintaşta kültürü insanları, Proto Hint-Avrupalılar’ın saldırıları sonucu Andronovo kültürünün (MÖ 1700-1200) göçebe yaşam tarzını başlatmış olmalılar. Sonuç olarak Türkler’in Türk adı ile olmasa da Türkler’e özgü toplumsal, kültürel, ırksal ve sosyo-ekonomik unsurlarla Hazar Denizi’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki bölgede yerleşik ve tarımcı bir kültür olarak tarih sahnesine çıkmaları günümüzden yaklaşık 4 bin yıl önceye rastlamaktadır.