Özellikle İstanbul şehri-hayatı üzerine müstesna yazıları, şiirleri ve romanlarıyla iz bırakan Abdülhak Şinasi Hisar, doğma-büyüme İstanbullu, çok iyi eğitimli bir yazardı. 60 sene önceki cenazesine pek az kişi katılmış; belediye işçileri tabutunu Aksaray’dan Topkapı’ya kadar taşımıştı. El verenlerden bir tanıklık…
Bundan tam 60 sene önce, günlüğüme şunları yazmışım:
“4 Mayıs 1963 – Abdülhak Şinasi Hisar toprağa verildi. Hürmet beslediğim, yakından tanıdığım mümtaz simalardan biriydi. Zannetmem ki onun beyefendiliğini taşıyan üç-beş insan daha kalmış olsun. Bizim neslin yegâne şansı, bu üstün kişilerden ekserisine yetişmemizdir. Cenazesinde bulunanlar, Hamdullah Suphi, Nihad Sami, Mümtaz Tarhan, Said Nazif Ozankan, Ekrem Hakkı Ayverdi, Nadir Nadi, daha birçokları ile vali ve belediye reisi (Necdet Uğur) beylerdi.
Bu, pek acı ölümle aynı tesirde bir başka üzüntü ise bizzat üstadın yakın arkadaşları da dahil olmak üzere seçkin zevattan teki olsun cenaze namazını kılmadılar. Musallanın önünde el bağlayanlar o civardan yabancı kimselerdi. Merkez Efendi’ye giderken Hamdullah Suphi ile hayli konuştuk. Zindeliğini bana doğrulattı. İlerimizde giden cenâze, kendisini korkutmuştu.
Üç kürek toprak üzerinde birkaç çelenk, Merhumun geçmiş günlerine ait birkaç menkıbe ve el fatihâ”. Bugün bana bütün cümleleri düzeltme gerektirir görünen bu günlüğün hatırlattıklarını da yazayım: O tarihte Çorlu’da yedeksubay olarak askerlik yapıyordum. Kurban Bayramı idi; 3 günlük izinle İstanbul’a gelmiştim. Kaldığım ev Lâleli’de idi. Hisar’ın (1888-1963) cenazesinin Lâleli Valide Camii’nden kaldırılacağını sabah radyodan dinlemiştim. Yürüyerek camiye gittim. İstanbul’un tenha bir cumartesi günü idi.
Bugün için inanılmayacak başka bir İstanbul gerçeği daha: Cenazeyi Aksaray’dan Topkapı dışında Kozlu Merkez Efendi Mezarlığı’na kadar belediye işçileri taşıdı. Belediyenin cenaze arabası yok muydu? Akla zarar bir soru. Olasılıkla bayram nedeniyle veya merhuma tazimen omuzlarda götürülmesi uygun görülmüştü. H. Suphi Tanrıöver, sağ elinde baston koluma girerek yürürken hayli yoruldu. Bastonu ile tabutu göstererek: “Bu benim giden son arkadaşım!” demişti. Galatasaray’da birlikte okumuşlar. Belediye Başkanı Necdet Uğur da önde yürüyenler arasındaydı. Mezarlıkta defin tamamlanınca o yılların ünlü mevlüthanlarından Adem Erim dokunaklı bir dua yaptı. Merhum, yaşarken küs oldukları, aynı soyadını da almayan kardeşi Selim Nüzhet Gerçek’in yanına gömüldü. Orada bunu konuşanlardan biri “öbür dünyada barışırlar” temennisine bulununca gülüşmeler olmuştu.
Çelik Gülersoy’dan bir cenaze anısı…
Benden önce Hamdullah Suphi Tanrıöver, Prof. Vehbi Eralp ve akrabasından Fatma Hanım (İzzet Melih’in eşi) gelmişlerdi. İçlerinde tek hukukçu ben olmama rağmen cenazede ne yapılacağını bilmiyordum. Hamdullah Suphi Bey bu küçük cemaate Kanunî’nin savaşlarını anlatmakla meşguldü. Nihayet aklımıza Belediye Başkanı’na haber vermek geldi. Dönemin Belediye Başkanı, Necdet Uğur idi. Sayın Uğur’un Hisar’la tanışıklığı yokmuş. Fakat bu aydınlık adam onun en iyi okuyucularından biriymiş. Vefatı ona telefonla haber verdiğimizde bütün işlemleri süratle yerine getirttirdi. Fatma Hanım’ın verdiği bilgiyle Merkez Efendi’de ağabeyisi Selim Nüzhet Gerçek’in mezarı bulduruldu. Onun yanında yer hazırlatıldı. Kimsesiz bir ölü için bütün bu kolaylıklar birer mucize idi. Kader ona bir dizi son nimetler sunmuş oluyordu: Hiç olmazsa ahrete rahat gidiş.
Dostum arife günü ölmüştü; bayramda cenazesi kaldırılacaktı. Bizim kurumdan bir çelenk yaptırılması isteğime, başkan Atabinen (Reşit Saffet) şu gerekçe ile hâcet görmedi: “Evladım, arkasında kimse bırakmadı ki! Çiçeği kim görecek?” Böylece o genç yaşımda, çiçeklerin anılara saygı için değil kalanlara nümayiş için gönderildiğini öğrenmiş bulundum.
Cenaze namazı Aksaray Valide Camii’nde az bir cemaatle (50 kişi kadar) kılındı. Frau Buck, bir duvara yaslanmış için için ağlıyor ve bana soruyordu: “Almanya’da böyle biri ölünce ülke ayağa kalkar. Hani sizin hiç değilse üniversite gençliğiniz nerede?..
(Devamı için Çelik Gülersoy’un A. Şinasi Hisar Anı Broşürü – Çelik Gülersoy Vakfı yayını, İstanbul 2001).