Türkiye’nin 2000’li yıllarına damgasını vuran AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan, 2002’den itibaren yapılan 6 genel seçim, 4 yerel seçim, 2 cumhurbaşkanlığı seçimi ve 3 anayasa değişikliği referandumundan zaferle çıktı. Bu dönemde uzun süre “durumu izlemek”le yetinen muhalefet ise 2014’ten itibaren hareketlense de umutlar hep başka bahara kaldı.
Türkiye’yi yeni bin yıla taşıma vaadiyle yola çıkan DSP, ANAP ve MHP koalisyonu, 1999 deprem felaketi ve 2001 ekonomik krizi başta olmak üzere art arda yaşanan travmalar nedeniyle büyük güç kaybetmişti. 2002’de MHP lideri Bahçeli’nin beklenmedik önerisiyle erken seçim kararı alındı.
Kararın alınmasıyla, 3 Kasım 2002’de yapılacak seçimler arasında 3.5 ay vardı ve partiler kampanyalarını bu süreye sığdırmak zorundaydı. Halkın mevcut siyasi aktörlerden umudu kestiği, koalisyon partilerinin mitinglerinin sönük geçmesinden de anlaşılıyordu. Millî Görüş çizgisinden kopan “yenilikçilerin” 2001’de kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “genç ve karizmatik” olarak sunulan lideri Tayyip Erdoğan ise 40 günde 68 coşkulu miting yaparak iktidarın en güçlü adayı olduğunu göstermişti.
Seçmenlerin beşte birinin sandığa gitmediği 2002 seçimlerinde iki partili bir Meclis yapısı ortaya çıktı ve oyların 34.3’ünü alan AK Parti 363, yüzde 19.4’ünü alan CHP 178 milletvekilliği kazandı. Seçim öncesinde Meclis’te bulunan tüm partiler Meclis dışında kalmıştı. 16 parti yüzde 10 barajını aşamazken, oyların yüzde 46’sı, yani 14.5 milyon seçmenin tercihi boşa gidiyordu.
1997’de bir konuşmasında okuduğu şiir nedeniyle hapis cezasına çarptırılan AK Parti Genel Başkanı Erdoğan siyasetten men edildiği için milletvekili olamamıştı. Bu nedenle seçimin ardından ilk hükümet Abdullah Gül başbakanlığında kuruldu. Meclis’te AK Parti’nin, Erdoğan’ın seçilmesi önündeki engeli kaldırmak için verdiği yasa değişikliği önerisi Deniz Baykal ve CHP tarafından desteklenince Erdoğan tekrarlanan Siirt seçimiyle milletvekili oldu. Bunun üzerine Gül çekildi ve Erdoğan 2003 Mart’ında başbakanlık koltuğuna oturdu. O zaman kimse bunun -en az- 20 yıllık bir dönemin başlangıcı olduğunu düşünmüyordu ama eski Millî Görüş partilerinin aksine bir kitle partisi olmayı hedefleyen AK Parti 2015’e kadar tüm genel seçimlerde oylarını yükseltmeyi başardı.
2007 seçimlerinde AK Parti oylarının artmasına seçimden önce yaşanan bir dizi gelişme de etki etmişti. Bunlardan birincisi cumhurbaşkanlığı seçimi kriziydi. Nisan’da Meclis çoğunluğu Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçmiş ama karar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Gül’ün aday olmasıyla başlayan laiklik tartışmaları da Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde hükümete karşı yayımladığı bildiriye (e-muhtıra) kadar uzandı.
E-muhtıranın mağdur duruma düşürdüğü AK Parti için asıl iyi haberse merkez Sağ’dan geldi. İkisinin de barajın altında kalacağı düşünülen Erkan Mumcu liderliğindeki ANAP ve Mehmet Ağar liderliğindeki DYP seçime birlikte katılmaya karar vermişti. Ancak bugün dahi tam bilmediğimiz, tarafların da açıkça anlatmadığı “bazı şeyler” oldu ve birleşme son dakikada iptal edildi. AK Parti taraftarı basında bayram havası yaratan gelişme hem merkez Sağ’ın barajı aşamayacağını hem de bu cenahın oylarının bir bölümünün AK Parti’ye kayacağını kesinleştiriyordu. ANAP lideri Erkan Mumcu yıllar sonra, birleşme girişiminin “Gülen Cemaati ve ortağı olan iktidar tarafından sabote edildiğini” söyleyecekti.
2007’de barajı geçen üç partiden AK Parti yüzde 46.6 ile 341, CHP yüzde 21 ile 112, MHP yüzde 14.3 ile 71 milletvekili çıkardı. ANAP seçimlere katılamamış, Mehmet Ağar’ın partisi yüzde 5.5 oyla baraj altında kalmıştı. HEP geleneğinin devamı DTP’nin desteklediği bağımsız adaylardan 22’si de Meclis’e girmeyi başardı.
İktidarının ikinci döneminde ilk iş olarak Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçen AK Parti, ardından bir anayasa değişikliği teklifi hazırladı. 21 Ekim 2007’deki referandumda kabul edilen değişikliklere göre cumhurbaşkanı halk oyuyla seçilecek, genel seçimler de 5 yıl yerine 4 yılda bir yapılacaktı.
AK Parti’nin logosunu tasarlayan ve kuruluşundan itibaren tüm seçim kampanyalarını yöneten Erol Olçok, Erdoğan’ın ilk iktidar dönemini çıraklık, ikinci dönemi kalfalık olarak nitelendirmişti. 2011 seçimlerindeki “Hayaldi gerçek oldu” sloganlı kampanyada ise Erdoğan’ın ustalık dönemi için oy isteniyordu.
CHP ve MHP ise 2011 seçimleri öncesi “kaset skandalları” nedeniyle büyük sarsıntı yaşadı. 2010’da CHP lideri Deniz Baykal’ın bir kadınla görüntüleri sızdırılınca Baykal partinin genel başkanlığından ayrılacak ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu gelecekti.
Seçimlere iki ay kala bazı MHP milletvekillerinin çeşitli ilişki görüntülerinin yayımlanması da ikinci kaset skandalıydı. 10 MHP’li partiden ayrılmak ve adaylıktan çekilmek zorunda kaldı.
12 Haziran 2011’de yapılan seçimlerde 327 milletvekilliği kazanan AK Parti’nin oy oranı 49.9’la zirveye ulaşmıştı. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığıyla oyları yükselen CHP yüzde 26’yla 135, MHP yüzde 13’le 53 milletvekili çıkardı. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun 36 bağımsız adayı da Meclis’e giriyordu.
Menderes’ten sonra üç dönem üstüste başbakanlık yapan ikinci siyasetçi olmayı başaran Erdoğan, yüzde 50 oy oranının verdiği güçle 2013’ten itibaren yürüttüğü “kutuplaştırma” siyasetiyle geniş tabanlı kitle partisi hedefinden uzaklaştı; o zamana kadar AK Parti’yi destekleyen bazı kesimlerin desteğini kaybetti.
Muhalefet de ilk kez Erdoğan’ı “gönderebileceğini” düşünmeye başlamıştı ama, 10 Ağustos 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimleri işlerinin hiç de kolay olmadığını gösterdi. Birinci turda oyların yüzde 51.6’sını alan Erdoğan rahatlıkla seçilirken, CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38.5’te kalmıştı. HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın oy oranı ise yüzde 9.8’di.
Erdoğan cumhurbaşkanı seçilince partinin genel başkanlığı ve başbakanlık görevini Ahmet Davutoğlu’na devretse de genel başkan gibi davranmayı sürdürdü ve 2015 seçimleri öncesinde sahaya çıkıp seçmenlerden AK Parti için 400 milletvekili istedi. Ancak 7 Haziran’da AK Parti yüzde 41 oy oranıyla birinci olsa da, 258 milletvekili çıkararak 2002’den beri ilk defa parlamentodaki çoğunluğu kaybetti. CHP yüzde 25’le 132, MHP 16.2’yle 80 sandalye kazanırken, HDP de ilk kez barajı aşıp yüzde 13 oy alarak 80 milletvekili çıkarmayı başardı.
13 yıldır ilk defa ufukta koalisyon görünüyordu. Hükümeti kurmakla görevlendirilen Davutoğlu’nun koalisyon görüşmeleri sonuçsuz kalınca, Erdoğan yetkisini kullanarak seçimlerin yenilenmesine karar verdi. Yeni seçim 1 Kasım 2O15’te olacaktı.
Haziran ve Kasım seçimleri arasında geçen sürede, Türkiye tarihinin en vahşi terör saldırılarından bazıları yaşandı. Suruç ve Ankara’daki intihar saldırılarında 135 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. 5 ay boyunca ölüm ve katliam haberleriyle yaşayan toplumda güvenlik kaygısı önplana çıkmış, Davutoğlu da oylarının bu süreçte arttığını söylemişti. 1 Kasım’daki seçimin sonuçları da Davutoğlu’nun yanılmadığını gösteriyordu. AK Parti oylarını 8.5 puan yükselterek yüzde 49.5’e çıkardı ve 317 sandalyeyle Meclis çoğunluğunu tekrar ele geçirdi. Bir defa daha yüzde 25 oy alan CHP 134 milletvekili çıkarırken, MHP oyları yüzde 12’ye, HDP oyları ise yüzde 10.7’ye düşmüştü.
Seçim zaferi ve ardından gelen 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle tabanını etrafında kenetlemeyi başaran Erdoğan’ın bundan sonraki hedefi başkanlık sistemi oldu. Kasım seçimleri bu gücü vermese de imdada MHP lideri Devlet Bahçeli’nin desteği yetişti ve AK Parti döneminin üçüncü anayasa değişikliği referandumu yapılması kararı alındı. Sistem değişikliğine karşı olan MHP’liler de partiden ayrılıp, Akşener liderliğindeki İyi Parti’yi kuruyordu.
16 Nisan 2017 referandumunda sonuçlar Erdoğan’ın istediği gibi çıktı. Seçmenlerin yüzde 51.4’ü yeni sistemi onaylarken, 48.6’sı reddetmişti. Referanduma damgasını vuran olaysa “mühürsüz oy” skandalı oldu. Yasaya göre oyların geçerli sayılabilmesi için oy pusulalarıyla zarfların oy verme işleminden önce mühürlenmesi gerekiyordu. Ancak bu referandumda mühürsüz zarf ve pusulalar da kullanılmıştı. 2.5 milyon oyun şaibeli olduğunu öne süren CHP itiraz etse de Yüksek Seçim Kurulu mühürsüz pusula ve zarfları geçerli sayınca sonuçlar kesinleşmiş oldu.
2014 yerel seçimlerinde oylar sayılırken farklı yerlerde yaşanan elektrik kesintileri ve Ankara’daki kesintinin sebebinin trafoya kedi girmesi olarak açıklanması sandık güvenliğiyle endişe yaratınca, Oy ve Ötesi başta olmak üzere sivil inisiyatifler harekete geçmişti. Siyasi partiler de eskisinden daha dikkatli davranıyordu. Referandum günü binlerce gönüllü görev başında olsa da kimsenin mühürsüz oy kullanımına karşı alabileceği bir tedbir yoktu, Erdoğan’ın, YSK henüz kararını duyurmadan dediği gibi “atı alan Üsküdar’ı geçmişti”.
Referandumdan sonra Cumhur İttifakı’nı kuran AK Parti ve MHP, ilk başkanlık seçimlerinin 24 Haziran 2018’de yapılacağını açıklayınca, CHP, İyi Parti, Saadet ve DP de Millet İttifakı’nı kurduklarını ilan etti. İttifak kurulmuştu ve partiler cumhurbaşkanlığı için kendi adaylarını gösteriyordu. Seçim ikinci tura kalınca ittifaktan hangi aday birinci çıkarsa ona destek olunacaktı.
CHP, Erdoğan’a karşı Muharrem İnce’yi, HDP 2016’dan beri tutuklu bulunan Demirtaş’ı, İyi Parti Meral Akşener’i, SP Temel Karamollaoğlu’nu aday gösterdi. Muhalefetin ikinci tur beklentisine rağmen Erdoğan seçimi birinci turda aldığı yüzde 52.4 oyla kazandı. İnce yüzde 30.6, Demirtaş yüzde 8.4, Akşener yüzde 7.3, Karamollaoğlu 0,9 oranında oy almıştı.
Başkanlık seçimlerinin gölgesinde ve aynı gün yapılan genel seçimlerden de AK Parti’nin yüzde 42.5 oy oranıyla 295 milletvekili çıkararak birinci olması, Erdoğan’ın 2002’den beri en mutlu balkon konuşmalarından birini yapmasına yol açtı. CHP yüzde 22.6’yla 146, HDP 11.7’yle 67, MHP yüzde 11’le 49 ve ilk kez seçimlere katılan İyi Parti yüzde 10’la 43 milletvekili çıkardı.
Seçimlerin önemli sonuçlarından biri de 2014’ten beri umut yorgunu olan muhalif ittifakın, hiçbir partinin tek başına Erdoğan’ı yenemeyeceğini açıkça görmesi ve Millet İttifakı’nı güçlendirme yoluna girmesiydi. 2019 yerel seçimlerinde ittifaka Ankara ve Istanbul belediye başkanlıklarını zaferlerini kazandıran bu çabaların, önümüzdeki genel seçimleri nasıl etkileyeceğini de 14 Mayıs akşamı göreceğiz.