Kasım
sayımız çıktı

Anadolu tarihine bakarken Osmanlı gözlüğünü çıkaralım

Beylikler dönemini “Osmanlı egemenliği” ve “aşiretten devlete” klişeleriyle değerlendirmek, Türklerinin tarihinin dinamiklerini, başarısızlıkları anlamamızı engeller. “Egemenlik” teorileri ile aşiret ve konar-göçer yapılarını uygarlığın bir alt basamağı şeklinde görme eğilimi de artık dünya literatüründe geçerliliğini yitirmiştir.

Erken devir Anadolu (Sel­çuklu, Beylik, Osmanlı) ta­rihine genellikle Osmanlı gözlüğü ile bakmak bir alışkan­lık haline gelmiştir. Hatta sanat tarihçileri bazen beyliklerin Os­manlı mimarisinin hazırlayıcı­sı olduğunu söylerler. Bazen de beylikler devrinde çok farklı mi­mari şekillerinin denenmiş oldu­ğu, bu denemelerin Osmanlı mi­marisinde mükemmelliğe erişti­ği görüşü ileri sürülür.

Herhalde beylikler devri si­yasi yapıları için bu “denemeler” görüşü anlamlı olabilir. Ancak, o zamanki beyliklerin böyle bir kaygılarının olmamış olduğu­nu biliyoruz. Onlar, kendilerinin doğru buldukları yolda ilerleme­ğe çalışıyorlardı. Salt Osmanlı merkezinden baktığımız zaman “deneme” olarak gözüken bu çe­şitlilik, Türklerin tarihi açısın­dan, gerçekten bir zenginlik ola­rak ortaya çıkmakta ve Osmanlı merceğinin bazı şeyleri de gö­zardı etmemize sebep olduğunu göstermektedir (…)

Adana Ramazanoğulları Konağı

Öte yandan Osmanlı gözlü­ğü, aynı zamanda tarihe “devlet” gözlüğü ile bakmayı da berabe­rinde getirmektedir. Bu çerçeve­de de “aşiretten devlete” görüşü kabul görmüş ve yaygınlık ka­zanmıştır. Osmanlı’nın mükem­meliyeti ise, kendini kurduğu uzun ömürlü devletle gösterir. Beylikler, bu anlamda başarısız­lık örnekleridir ve sonunda er veya geç Osmanlı hakimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır.

Aşiretlere gelince, kimin aşi­ret olduğu ve kimin olmadığı ay­rıntılı olarak araştırılmış değil­dir. Genelde, aşiretlerin toplum­sal evrim basamaklarında ileri bir safhayı işgal etmedikleri gö­rüşü yaygındır. Aşiret düzeninin temsil ettiği düşünülen “geri kal­mışlık” sendromuna bir de göçe­belik daha doğrusu konar göçer­lik eklenince, bu toplulukların toplumsal evrim basamağında­ki “yer”leri konusu pek kimseyi cezbetmemiştir. Halbuk, konar göçerliği uygarlığın bir alt basa­mağı görmek şeklindeki görüşler artık dünya literatüründe geçer­liliğini yitirmiştir. Tek düze bir gelişme çizgisinde ilerleyen ev­rim teorileri de artık her yerde eski itibarlarını sürdürmezler.

Halbuki, genelde hâlâ yay­gın olan görüş, Osmanlı’nın hem beylik denemelerinin üstesin­den gelebilmiş, (üstesine çıka­bilmiş) hem de aşiret yapısından sıyrılarak, devlet kurmakla edin­diği tecrübe ile konar göçer aşi­retleri denetim altına alabilmiş olduğu yolundadır. Osmanlı’nın diğer Türk devlet veya sülalele­rine göre üstünlüğü ve dolayısıy­la devamlılığı bu çerçevede al­gılanır. Bu çerçevede de, Osman Bey’in beyliği ile diğer beylikler bir karşılaştırmaya tâbi tutul­maz: Adeta, tarihî gelişimin so­nuçları böyle eşitlikçi bir karşı­laştırmaya engel olarak görülür.

Aksine, bu dönemin kaynak­larından, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’yu ziyaret etmiş olan iki seyyah İbn Batuta ve Cla­vijo’ye baktığımız zaman onlar, Türk beyliklerindeki çeşitlilik­ten söz ederken, aslında söz ko­nusu edilen bu çeşitliliğin çok daha geniş boyutlu olduğunu sergilerler (…)

Osmanlı’nın bu başarısından dolayı da, Anadolu Türk tarihi­ne, Osmanlı gözlüğü ile bakmak, doğal gözlük olarak görünür. Hal­buki, Asya Türk Tarihi açısın­dan baktığımız zaman, burada bir problemle karşılaşırız. Zira, başarısız bularak önemsemedi­ğimiz beylikler de Türklerin ta­rihinin bir parçasıdır. Burada ise Türklerinin tarihinin dinamik­leri açısından, bu başarısızlıkları da anlamak gerekmektedir (…)

Hasankeyf, Artuklu Köprüsü ayakları.

Bütün bu görüşler bir taraf­tan Osmanlı gözlüğü diğer ta­raftan, tarih metodolojisi içinde yaygın olan “egemenlik” teorile­rinin de sonucudur. Bu teoriler de daha çok ulus-devletlerin or­taya çıkmasından sonra şekillen­miştir. Bizim Osmanlı gözlüğü ile bakmamız; bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin içerisinden do­ğal olarak ulus-devlet görüşü ile tarihe bakmış olmamız, diğer ta­raftan Osmanlı Devletini de Tür­kiye Cumhuriyeti’nin tarihteki bir uzantısı gibi görmemiz ile il­gilidir. Öte yandan, kültürel ola­rak kahramanlığa ve galibiyete önem vermemiz de bu şekillen­mede rol oynamıştır (…)

Öte yandan, tarihsel yapıla­rı senkronik bir rekabet içinde karşılaştırmalı bir bakış açısının içinden incelemenin yanında, incelenen toplumların ekono­mik, politik, sosyal ve estetik, düşün, inanç dünyalarını birbir­lerinin üzerinde yığılmış kültü­rel katmanlar olarak görmek de mümkündür…

Kültürel katmanların, ken­dilerini gösterdikleri alanlardan biri de toplumların kendileri­ni yaşatma ve devam ettirmede kullandıkları yöntem ve kalıp­lardır. Olaylara böyle kendini ya­şatma ve devam ettirme açısın­dan baktığımız zaman, devletin, beyliklerin ve halkın kendile­rini değişik şekillerde yaşattık­larına şahit oluyoruz. İşte, bu türlü devamlılıkların simgeleri­ne baktığımız zaman ise, devlet ve beyliklerin kendilerini kalıcı tarihî (tarih yazımı anlamında) edebî ve mimarî eserler ile, hal­kın ise halk edebiyatı dediğimiz türlerle, genelde ulema ve siyasi organizasyonların dışında kalan inanç guruplarının “menâkıbnâ­me” veya “tezkire” dediğimiz tür eserlerle ve bazen hiç de mimari bir değeri olmayan küçük türbe, zaviye, ziyaretgahlarda, mane­vi liderlerine gösterdiği sevgi ve saygıyla kendini yaşattığını gör­mekteyiz (…)

(İsenbike Togan’ın “Beylikler Devri Anadolu Tarihinde Yöntem Sorunları: Germiyan’dan Örnekler” adlı makalesinden kısaltılarak düzenlenmiştir. Şinasi Tekin Anısına Uygurlardan Osmanlı’ya- Simurg Yayınevi, 2005.)

BEYLİKLER DEVRİNİN ÖNEMLİ ESERLERİ

1. Erzurum Saltuklu Üç Kümbetler (12. yüzyıl)

2. Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi (1228-1229)

3. Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1296-1299)

4. Selçuk İsa Bey Camii (1375)

5. Balat İlyas Bey Camii (1404)

6. Manisa Uu Camii (1366)

7. Kızıltepe Ulu Camii (1204)

8. Mardin Sultan İsa Medresesi (1385)

9. Diyarbakır Evlibenden _ Yedikardeş Burcu (1208)

10. Tokat Yagu Basan Medresesi (1157-1158)

11. Adana Ulu Camii (1509 – 1541)

12. Malabadi Köprüsü (1146-1147)

13. Ahlat Mezarlığı ve Kümbetleri (13. – 14. yüzyıllar)

14. Bitlis Gökmedrese (1589)

15. Diyarbakır On gözlü Köprü (1065-1067)

16. Karaman II. İbrahim Bey İmareti (1451)

17. Peçin Ahmet Gazi Medresesi (1375)

18. Kastamonu Kasabaköy Camii (1366)

19. Ürgüp Damse Köyü Taşkın Paşa Külliyesi (1342-1355)

20. Hasankeyf Köprüsü (1122)