Beylikler dönemini “Osmanlı egemenliği” ve “aşiretten devlete” klişeleriyle değerlendirmek, Türklerinin tarihinin dinamiklerini, başarısızlıkları anlamamızı engeller. “Egemenlik” teorileri ile aşiret ve konar-göçer yapılarını uygarlığın bir alt basamağı şeklinde görme eğilimi de artık dünya literatüründe geçerliliğini yitirmiştir.
Erken devir Anadolu (Selçuklu, Beylik, Osmanlı) tarihine genellikle Osmanlı gözlüğü ile bakmak bir alışkanlık haline gelmiştir. Hatta sanat tarihçileri bazen beyliklerin Osmanlı mimarisinin hazırlayıcısı olduğunu söylerler. Bazen de beylikler devrinde çok farklı mimari şekillerinin denenmiş olduğu, bu denemelerin Osmanlı mimarisinde mükemmelliğe eriştiği görüşü ileri sürülür.
Herhalde beylikler devri siyasi yapıları için bu “denemeler” görüşü anlamlı olabilir. Ancak, o zamanki beyliklerin böyle bir kaygılarının olmamış olduğunu biliyoruz. Onlar, kendilerinin doğru buldukları yolda ilerlemeğe çalışıyorlardı. Salt Osmanlı merkezinden baktığımız zaman “deneme” olarak gözüken bu çeşitlilik, Türklerin tarihi açısından, gerçekten bir zenginlik olarak ortaya çıkmakta ve Osmanlı merceğinin bazı şeyleri de gözardı etmemize sebep olduğunu göstermektedir (…)
Öte yandan Osmanlı gözlüğü, aynı zamanda tarihe “devlet” gözlüğü ile bakmayı da beraberinde getirmektedir. Bu çerçevede de “aşiretten devlete” görüşü kabul görmüş ve yaygınlık kazanmıştır. Osmanlı’nın mükemmeliyeti ise, kendini kurduğu uzun ömürlü devletle gösterir. Beylikler, bu anlamda başarısızlık örnekleridir ve sonunda er veya geç Osmanlı hakimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır.
Aşiretlere gelince, kimin aşiret olduğu ve kimin olmadığı ayrıntılı olarak araştırılmış değildir. Genelde, aşiretlerin toplumsal evrim basamaklarında ileri bir safhayı işgal etmedikleri görüşü yaygındır. Aşiret düzeninin temsil ettiği düşünülen “geri kalmışlık” sendromuna bir de göçebelik daha doğrusu konar göçerlik eklenince, bu toplulukların toplumsal evrim basamağındaki “yer”leri konusu pek kimseyi cezbetmemiştir. Halbuk, konar göçerliği uygarlığın bir alt basamağı görmek şeklindeki görüşler artık dünya literatüründe geçerliliğini yitirmiştir. Tek düze bir gelişme çizgisinde ilerleyen evrim teorileri de artık her yerde eski itibarlarını sürdürmezler.
Halbuki, genelde hâlâ yaygın olan görüş, Osmanlı’nın hem beylik denemelerinin üstesinden gelebilmiş, (üstesine çıkabilmiş) hem de aşiret yapısından sıyrılarak, devlet kurmakla edindiği tecrübe ile konar göçer aşiretleri denetim altına alabilmiş olduğu yolundadır. Osmanlı’nın diğer Türk devlet veya sülalelerine göre üstünlüğü ve dolayısıyla devamlılığı bu çerçevede algılanır. Bu çerçevede de, Osman Bey’in beyliği ile diğer beylikler bir karşılaştırmaya tâbi tutulmaz: Adeta, tarihî gelişimin sonuçları böyle eşitlikçi bir karşılaştırmaya engel olarak görülür.
Aksine, bu dönemin kaynaklarından, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’yu ziyaret etmiş olan iki seyyah İbn Batuta ve Clavijo’ye baktığımız zaman onlar, Türk beyliklerindeki çeşitlilikten söz ederken, aslında söz konusu edilen bu çeşitliliğin çok daha geniş boyutlu olduğunu sergilerler (…)
Osmanlı’nın bu başarısından dolayı da, Anadolu Türk tarihine, Osmanlı gözlüğü ile bakmak, doğal gözlük olarak görünür. Halbuki, Asya Türk Tarihi açısından baktığımız zaman, burada bir problemle karşılaşırız. Zira, başarısız bularak önemsemediğimiz beylikler de Türklerin tarihinin bir parçasıdır. Burada ise Türklerinin tarihinin dinamikleri açısından, bu başarısızlıkları da anlamak gerekmektedir (…)
Bütün bu görüşler bir taraftan Osmanlı gözlüğü diğer taraftan, tarih metodolojisi içinde yaygın olan “egemenlik” teorilerinin de sonucudur. Bu teoriler de daha çok ulus-devletlerin ortaya çıkmasından sonra şekillenmiştir. Bizim Osmanlı gözlüğü ile bakmamız; bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin içerisinden doğal olarak ulus-devlet görüşü ile tarihe bakmış olmamız, diğer taraftan Osmanlı Devletini de Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihteki bir uzantısı gibi görmemiz ile ilgilidir. Öte yandan, kültürel olarak kahramanlığa ve galibiyete önem vermemiz de bu şekillenmede rol oynamıştır (…)
Öte yandan, tarihsel yapıları senkronik bir rekabet içinde karşılaştırmalı bir bakış açısının içinden incelemenin yanında, incelenen toplumların ekonomik, politik, sosyal ve estetik, düşün, inanç dünyalarını birbirlerinin üzerinde yığılmış kültürel katmanlar olarak görmek de mümkündür…
Kültürel katmanların, kendilerini gösterdikleri alanlardan biri de toplumların kendilerini yaşatma ve devam ettirmede kullandıkları yöntem ve kalıplardır. Olaylara böyle kendini yaşatma ve devam ettirme açısından baktığımız zaman, devletin, beyliklerin ve halkın kendilerini değişik şekillerde yaşattıklarına şahit oluyoruz. İşte, bu türlü devamlılıkların simgelerine baktığımız zaman ise, devlet ve beyliklerin kendilerini kalıcı tarihî (tarih yazımı anlamında) edebî ve mimarî eserler ile, halkın ise halk edebiyatı dediğimiz türlerle, genelde ulema ve siyasi organizasyonların dışında kalan inanç guruplarının “menâkıbnâme” veya “tezkire” dediğimiz tür eserlerle ve bazen hiç de mimari bir değeri olmayan küçük türbe, zaviye, ziyaretgahlarda, manevi liderlerine gösterdiği sevgi ve saygıyla kendini yaşattığını görmekteyiz (…)
(İsenbike Togan’ın “Beylikler Devri Anadolu Tarihinde Yöntem Sorunları: Germiyan’dan Örnekler” adlı makalesinden kısaltılarak düzenlenmiştir. Şinasi Tekin Anısına Uygurlardan Osmanlı’ya- Simurg Yayınevi, 2005.)
BEYLİKLER DEVRİNİN ÖNEMLİ ESERLERİ
1. Erzurum Saltuklu Üç Kümbetler (12. yüzyıl)
2. Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi (1228-1229)
3. Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1296-1299)
4. Selçuk İsa Bey Camii (1375)
5. Balat İlyas Bey Camii (1404)
6. Manisa Uu Camii (1366)
7. Kızıltepe Ulu Camii (1204)
8. Mardin Sultan İsa Medresesi (1385)
9. Diyarbakır Evlibenden _ Yedikardeş Burcu (1208)
10. Tokat Yagu Basan Medresesi (1157-1158)
11. Adana Ulu Camii (1509 – 1541)
12. Malabadi Köprüsü (1146-1147)
13. Ahlat Mezarlığı ve Kümbetleri (13. – 14. yüzyıllar)
14. Bitlis Gökmedrese (1589)
15. Diyarbakır On gözlü Köprü (1065-1067)
16. Karaman II. İbrahim Bey İmareti (1451)
17. Peçin Ahmet Gazi Medresesi (1375)
18. Kastamonu Kasabaköy Camii (1366)
19. Ürgüp Damse Köyü Taşkın Paşa Külliyesi (1342-1355)
20. Hasankeyf Köprüsü (1122)