Ara Dinkjian’ın, 5 bini aşkın taş plaktan oluşan koleksiyonundan seçtiği 58 kayıt, 1915 öncesi ve sonrasında ABD’ye göç eden Anadolu Ermenileri’nin taşıdıkları müzikal tarihin yanısıra daha sonra yaşadıkları topraklarda nesilden nesile aktardıkları ve geliştirdikleri birikimi de yansıtıyor. Kalan Müzik’in kurucusu rahmetli Hasan Saltık’ın misyonunu devam ettiren bir arşiv çalışması…
Haziran ayında kalp krizi sonucu çok erken ve zamansız kaybettiğimiz, Anadolu’nun ses arkeologu, sosyal tarihimizin görüntü ve biçim uzmanı, dergimizin yayın danışmanlarından Hasan Saltık’ın kurduğu Kalan Müzik, Anadolu’nun unutulmuş ses hazinesinden yeni bir kesitle dinleyicilerle buluştu. Saltık’ın 1991’de yaşadığımız toprakların unutulan, unutturulan müzikal çeşitliliğini ortaya çıkarma; Anadolu’nun bütün dillerinin, dinlerinin ve toplumlarının sesini dünyaya duyurma misyonuyla kurduğu Kalan Müzik’in 30. yılı için üzerinde çalıştığı, ancak ömrünün vefa etmediği “Ara Dinkjian Arşivinden Taş Plaklarda Amerika’daki Ermeniler” albümü, eşi Nilüfer Saltık tarafından tamamlanarak, Arşiv Serisi’ne eklendi. Nilüfer Saltık, projeyi “Pandeminin müzisyenler ve sektör üzerindeki olumsuz etkilerinden elbette biz de nasibimizi aldık. Bu koşullar altında, 30. yılımızı konserlerle kutlayamayınca, onun yerine bu projeyi hazırlamak istedik. Yaşadığımız en büyük zorluk, projeyi Hasan olmadan, onun yasını tutarken tamamlamaya çalışmak oldu” sözleriyle anlattı.
Ara Dinkjian’ın, 5 bini aşkın taş plaktan oluşan koleksiyonundan seçtiği 58 kayıt, 1915 öncesi ve sonrasında ABD’ye göç eden Anadolu Ermenileri’nin ayak izlerini takip ediyor; yalnızca anayurtlarından ayrılırken yanlarında götürdükleri müzikal tarihi değil, daha sonra yaşadıkları topraklarda nesilden nesile aktardıkları, geliştirdikleri ve kayıt altına aldıkları birikimi de yansıtıyor. Karekin Prudyan, Vartan Margosyan, Kaspar Cancanyan, Harputlu Karekin, Hovsep Şamlıyan, Markos Melkon, “Horyad” Kevork, Udi Hrant, Garabet Mercanyan, Aşuğ Murad, Mesrop Takakçıyan, Kemani Minas, Garbis Bakırcıyan gibi kimi hâlâ hatırlanan, kimi unutulmuş birçok müzisyenin sesi bu projeyle geçmişten bugüne ulaşanlar arasında… Üç CD ve bir kitapçıktan oluşan çalışmaya, Amerikalı Ermeni sanatçıların portreleri, kayıtların alındığı taş plaklara ve Ermeni toplumunun Anadolu’daki yaşamına dair fotoğrafların yanısıra Ermeni tarihi konusunda uzmanlığıyla tanınan Harry A. Kezelian’ın ayrıntılı bir makalesi de eşlik ediyor.
Ermeni müziğinin ABD’den Türkiye’ye uzanan tarihsel bağlarının izlerini süren Kezelian, bir müzisyenin ut için söylediklerini şu şekilde aktarmış: “Ut beni hüzünlüyken bile mutlu ediyor. Bana unutulan ama mutluluk verdikleri için unutulmaması gereken harika insanların hikayelerini anlatıyor. Onlar unutuldu ama müzikleri unutulmadı”.
Anadolu’nun pek çok farklı bölgesinden ve İstanbul’dan 1915 öncesinde ve sonrasında göç eden müzisyenlerin oradaki hayatlarını nasıl sürdürdüklerini de ayrıntılı bir şekilde anlatan Kezelian, “Nasıl İstanbul gazinolarında Ermeni, Rum ve Yahudiler Türkçe şarkıları Türkler ve Romanlarla birlikte çaldılarsa, aynı adeti New York’ta, Manhattan’ın 8. Cadde’sinde ‘Greektown’ yani Yunan mahallesi olarak bilinen bölgesindeki Yunan lokanta ve barlarında devam ettirdiler” diyerek aynı topraklardan gelmenin yeni bir diyardaki birleştirici rolünü vurguluyor; ABD’deki Ermenilerin yalnızca Ermenice değil, Yunanca ve Kürtçe müziklerle de içli-dışlı olduğunun altını çiziyor.
Kezelian, “kef time” olarak anılan Amerikalı Ermeni geleneğini ise şöyle aktarıyor: “Amerika’daki birçok Ermeni, diğer diaspora topluluklarında olduğu gibi, Gomidas Vartabed ve diğerlerinin kurduğu Klasik Ermeni ekolünün takipçileriydi. Ermeni halk ezgilerini Batılı/ Avrupalı bir üslupla, piyano ve keman eşliğinde söylüyorlardı. Ancak [birçokları da] Ermeni, bunun yanı sıra, çocukluklarının ve gençliklerinin Anadolu müziği için yanıp tutuşuyordu. İşte Amerika’da düğünlerinde, pikniklerinde ve ‘hantes-khıncuyk’ olarak bilinen eğlence yemeklerinde ve elbette Ermenilerin bir araya geldiği her ortamda, mesela ev eğlencelerinde çalmaya devam ettikleri müzik buydu. Hatta, Amerika’daki Ermeniler bir süre, (…) ‘sıra geceleri’ne benzer, sadece erkeklerin katıldığı, Anadolu usulü yemeli içmeli, çalınıp söylenen ev eğlenceleri düzenlemeye de devam ettiler. Aileler de sık sık hep birlikte şarkı söylerlerdi ve burada Ermenice müzik Türkçe müzikten önde gelirdi. İkinci kuşak yetişkinlik yaşına geldikçe, gençlerin buluşması ve birbiriyle kaynaşması için danslar düzenlenmeye başlandı. Bu danslardan kef time [keyif, eğlence zamanı] adı verilen Amerikalı Ermeni geleneği doğdu. Bunlar, Amerika’da doğmuş Ermeni müzisyenlerden oluşan grupların gitar, saksafon ve piyano gibi ‘Amerikalı’ enstrümanların yanı sıra ud, klarnet, darbuka, kanun, keman ve tef çaldıkları meşhur, bütün gece süren eğlencelerdi”.
Bu paha biçilmez kıymetteki koleksiyonu toplayan Ara Dinkjian’a gelince… 6 yaşında evde babasının birkaç taş plağını bulmasıyla başlayan merakı, Amerika’da plakları evinde tutmak istemeyen Ermeni ailelerden aldıklarıyla gelişmiş. 1990’da Sezen Aksu’yla çalışmak üzere ilk defa Türkiye’ye gelmesiyle yeni bir kapı açılmış önünde. Burada taş plak almak istediği satıcıların bunlara para verdiği için ona güldüğünü hatırlıyor. Agos’a verdiği röportajda “Koleksiyonun düzenli olması konusunda saplantı derecesinde dikkatli davranıyorum; öbür türlü, onca plağın arasında aradığını bulmak çok zor olur. En başından beri, bu kayıtları araştırmacılar ve müzisyenlerle paylaşıyorum, çünkü plakları bana ait nesneler olarak görmüyorum. Bunlar, benim çöpe atılmaktan kurtardığım plaklar; şu an onlara emanetçilik yapıyorum sadece” diye anlatıyor koleksiyonuyla ilişkisini…