Türkiye’de 1920’lerde piyasaya sürülen Aspirin’in ağrı kesici piyasasına egemen olması üzerine yerli eczacılar da harekete geçmiş ve Aspirin’i çağrıştıran Asipin, Asabrin, Asipirol, Asepitin gibi markalarla ilaç üretimine başlamıştı. Bu ilaçlar eczanelerde Aspirin’le birlikte satılıyor, yeni alfabeye henüz geçildiği için birçok kişi yazım farkını anlayamıyordu.
Bayer ilaç firmasının 1899’da toz, 1915’te tablet olarak piyasaya sürdüğü Aspirin, kısa sürede büyük satış rakamlarına ulaşmıştı. Türkiye’de cumhuriyetin ilanından sonra satılmaya başlanınca da aynı şey oldu ve Aspirin kısa sürede en bilinen ağrı kesici markası durumuna geldi.
Markanın başarısı sahtecilerin de gözünden kaçmadığından, piyasaya sahte Aspirin sürülmesi fazla zaman almadı. Sahteciler bazı ecza depolarıyla anlaşıyor ve kutuların içindeki ilaçların yarısını sahtesiyle değiştirip piyasaya öyle veriyordu.
Sahte ürünlerle mücadele eden Bayer’in bir sorunu da, Aspirin’i çağrıştıran isimlerle piyasaya sürülen yerli ağrı kesicilerdi. O yıllarda kendi markalarıyla çeşitli müstahzarlar (kullanıma hazır ilaçlar) üreten İstanbul’daki bazı ecza laboratuvarları, 1929’dan itibaren Aspirin ismini çağrıştıran Aspis, Asabi, Fenaspin, Asipirol, Asipin, Asepitin, Asporal, Asabrin, Haspirin gibi ağrı kesicileri satışa sunmuştu. Bu ilaçlar eczanelerde Aspirin’le birlikte satılıyor, yeni alfabeye kısa süre önce geçildiği için vatandaşların kafası karışıyor ve birçok kişi gerçek Aspirin ile diğerleri arasındaki yazım farkını anlayamıyordu.
Bayer’in buna karşı önlemi büyük bir reklam kampanyası oldu. Üzerinde “İzmir Lüks İnciri” yazan bir kutuyla Aspirin ambalajı çiziminin olduğu ilanlarda şöyle deniyordu: “Avrupalılar iyi ve nefis incir almak istedikleri vakit alameti farikasına dikkat etmek suretiyle halis TÜRK İNCİRLERİ talep ederler. Aspirine ihtiyacı olanlar da aynı şeyi yaparak hakiki ALMAN ASPİRİNİ talep etmeli ve alameti farikası olan salip (haç) şeklindeki BAYER isminin her paket ve tablet üzerinde bulunmasına dikkat eylemelidir.”
İncirli reklamın tütünlü versiyonunda ise “Tütüncünüzden her zaman içtiğiniz sigaradan istediğiniz vakit sizi başka ucuz sigaralardan almanız için iknaa çalışırlarsa ne cevap verirsiniz? Tabiatıyla istediğiniz markayı almakta ısrar edeceksiniz. Şimdi size başka bir misal: Eczaneden Aspirin istiyorsunuz. Satıcı elinize hakiki olmayan bir Aspirin veriyor ve ‘bu da o kadar iyidir’ diyor. Hayır, bu bir taklittir ve hiçbir zaman aslı kadar iyi olamaz. Aspirin dünyayı kaplayan şöhretini yoktan kazanmamıştır.”
“Yerli Aspirinler” ise Bayer’in reklam kampanyasından pek etkilenmişe benzemiyorlardı. Hattâ kendilerine taklitçi denilmesine bozulmuş gibiydiler. Örneğin, Asipirol’un gazete ilanlarında “Asipirol, yerli Aspirin değildir. Avrupa’da üretilen benzerlerinin fevkindedir. Faydasızlığını ispat edene ikramiye verilir” deniliyordu. Reklam sloganlarından biri “Asipin alırsan, hacı yatar sen yatmazsın” olan Asipin’in ilanlarında ise “fahiş fiyatla satılan ecnebi markalardan, tesiri aynı olmakla beraber fiyatça ehvendir. Kıymeti olmadığını ispat edene 1000 lira ikramiye verilir” denilmekteydi.
Bir süre sonra Aspirin reklamlarındaki Bayer logosu daha büyük kullanılmaya başlandı. Ancak Asabrin’in üreticisi İsmet Bey’in de bir planı vardı. Kudret Emiroğlu’nun Gündelik Hayatımızın Tarihi kitabında aktardığına göre, 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca kendisine Bayer soyadını almıştı; fakat Bayer firmasının avukatları “Yok artık! Bu kadarı da fazla” diyerek mahkemeye başvurunca vazgeçmek zorunda kalacaktı.
O yıllarda Afyon’da eczacılık yapan Hüsnü Bey ise gözlerden uzakta olmanın avantajını kullanmış ve kendisine Bayer soyadını almayı başarmıştı. Sonradan İstanbul’a taşınıp önce “şifa kaynağı millî marka” diye tanıttığı Asporal’ı üretip, gazete ilanlarında Bayer logosunu andıran ama ondan çok daha havalı olan Hüsnü Bayer logosunu kullandı; arkasından Haspirin’i piyasaya sürdü.
Bayer firması, 1930’lu yıllarda birkaç kez Aspirin ismini çağrıştıran markalarla ilgili tedbir kararı aldırmıştı. Bunun üzerine diğer markaların sahibi eczacılar da ilaçların adına kendi isimlerini eklemeye başladılar. Asipin Kenan, Asipirol Necati, Asepitin İdris ve Asabrin İsmet markaları böyle doğdu. Bunların üretimine ve satışına yasal bir engel yoktu.
2. Dünya Savaşı sonrası çıkarılan yeni yasalar nedeniyle Aspirin’i çağrıştıran tüm markalara yasak geldi. Bunun üzerine üretici firmalar Nevrol, Derman, Alpogan, Sefalin, Nevrozin, Neokürin ve Fevrozin gibi Aspirin’i çağrıştırmayan yeni isimlerle yollarına devam etti. Ancak 1950’lere gelindiğinde ithalatın kolaylaşması ve ilaç piyasasında yapılan düzenlemeler nedeniyle küçük ecza laboratuvarlarının çoğu ilaç üretiminden çekildi ve eczane olarak hizmet vermeye başladı. Bayer firması Aspirin’i 1954’ten itibaren Türkiye’de de üretmeye başlayacaktı.