Kasım
sayımız çıktı

Avrupa’nın ortasında harp

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, 1945’ten bu yana Avrupa’daki en büyük askerî harekat olarak tarihe geçmek üzere. Parçalanan aileler, göç ve sivil kayıpların iç parçalayıcı görüntülerinin yanında bu çatışma, risklerin yükseldiği yeni bir ekonomik savaş düzenine de işaret ediyor. Ekonomik yaptırımların nükleer tehditlere dönüştüğü savaşın tarihe geçen ilk haftası ve krize uzanan yolun köşetaşları.

Rusya Devlet Başka­nı Vladimir Putin, 21 Şubat’ta barış görüş­melerini fiilen sona erdire­rek, Ukrayna’nın doğusunda Rusya yanlılarının ağırlıkta olduğu Donbas bölgesindeki Donetsk ve Luhansk’ın “ba­ğımsız ülkeler olarak tanın­ma” talebini kabul ettikleri­ni açıkladı. Olağanüstü gü­venlik konseyi toplantısının ardından yaptığı konuşmada Putin, Ukrayna’nın gerçek bir ulus olmadığını savunur­ken “Modern Ukrayna’nın mimarı Lenin’dir” ifadele­rini kullanıyordu. Ayrıca 1991’de SSCB’nin çöküşüyle birlikte ülkesinin “soyuldu­ğunu” söylüyor ve “kukla bir hükümet” tarafından yöne­tildiğini vurguladığı Ukray­na’yı “Amerikan kolonosi” olmakla suçluyordu. Putin, Donbas bölgesinin tarihsel olarak Rusya top­rağı olduğunu, Ukrayna’nın Sovyet döneminden miras bilgiye dayanarak nükleer si­lah yapmayı planladığını öne sürmüş; bunu kendilerine karşı saldırı hazırlığı olarak değerlendirdiklerini ifade et­mişti. Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmesini de ken­dilerine karşı bir güvenlik tehdidi olarak görüyorlar­dı. Diplomatik görüşmelerde masaya koydukları üç kriter ise “NATO’nun genişlemesi­nin durması, Rusya sınırında silah konuşlandırılmaması, askerî altyapının 1997 sevi­yesine çekilmesi” idi.

Batı tarafından “ulus­lararası hukukun, Ukray­na’nın toprak bütünlüğünün ve Minsk antlaşmalarının açık bir ihlali” sözleriyle tep­ki çeken bu tarihî konuşma, Putin’in 24 Şubat’ta sabaha karşı Ukrayna’nın Donbas bölgesinde “özel bir askerî operasyon” başlattığını söy­leyerek resmen işgal hareka­tına start vermesinin ilk adı­mıydı. BM Güvenlik Konseyi toplantısının acil gündem­li buluşması henüz devam ederken yaptığı açıklamada halen ülkesinin Ukrayna’yı “işgal etme planının olma­dığını” tekrarlıyordu, ancak aynı anda Ukrayna’nın baş­kenti Kiev başta olmak üzere Ukrayna’nın farklı bölgele­rinden naklen yayınlara gi­ren ilk patlama sesleriyle dünya dikkat kesilmişti. Bu sayıyı hazırladığımız sıra­da savaşın ilk haftası geride kalmıştı. Başta saldırıların ağırlıklı olarak askerî alt­yapıyı ve Ukrayna’nın hava savunma sistemlerini hedef aldığı söylense de sivil ka­yıplar, yerinden edilen 1 mil­yon kişi ve yerle bir edilmiş şehir görüntüleriyle savaş tüm dehşetiyle halkın üzeri­ne çökmüştü.

Savaşın ayırdıkları. BM verilerine göre savaş yüzünden yerinden olanların sayısı 1 milyonu aştı.

Rusya’nın Ukrayna’yı iş­gali, 1945’ten bu yana Avru­pa’daki en büyük askerî ha­rekat olarak tarihe geçmek üzere. Bu çatışma, risklerin yükseldiği yeni bir ekono­mik savaş düzenine de işaret ediyor. Rusya’dan gelen arz kesintiye uğradığı için şu an­da dünya ekonomisinde bir enerji şoku yaşanıyor. Avru­pa, Rus enerjisine olan ba­ğımlılığını nasıl azaltacağı­nı değerlendiriyor. Bu arada Batı’nın Rusya’ya dayattığı yaptırımlar o kadar güçlü ki, ülkenin 1.6 trilyon dolarlık ekonomisinde ciddi bir kaos tetiklendi ve Rusya’yı başta pek de ciddiye almadığı bu yaptırımlar karşısında nük­leer tehditlere başvurmaya sevk etti.

SSCB’nin dağılmasından sonraki otuz yılda, Rusya ile Batı arasındaki uçurum hiç bu kadar derinleşmemişti. Oysa şimdi şaşırtıcı gözükse de 1990’ların başında, Rus­ya ve Batı dünyası Soğuk Sa­vaş’ı sona erdirmek ve yeni bir dünya inşa etmek konu­sunda anlaşmıştı. O sırada, Mihail Gorbaçov “ortak bir Avrupa vatanı”ndan söz edi­yordu. ABD, Avrupa ve Rus­ya’yı içeren betbox bir askerî ittifak bile tasavvur edilmişti.

Otuz yıl sonra ise, Rusya yüzünü Batı’ya karşı Avras­ya’ya döndü ve bir dönem “düşman kardeşi” olan Çin ile askerî ittifak ve ekono­mik anlaşmalar yapıyor. Ta­rih hem bu dönüşümleri an­lamak hem de dönüşmeyen desenleri fark etmek için yo­lumuzu aydınlatmaya devam ediyor.