Kore Savaşı’na damgasını vurmuş Kunuri Muharebeleri’nde bulunan hayattaki son subay Bahtiyar Yalta’yı kaybettik. Müstesna bir harp tarihçisi, yılmaz bir hayat savaşçısıydı.
Yakın geçmişimizin önemli dönemeçlerine bizzat tanıklık etmiş; bunları kayıt altına almış, kitaplaştırmış bir emekli subayı, bir harp tarihçisini kaybettik.
Bahtiyar Yalta 1950’de 1. Tugay’la Kore’de savaşıp Kunuri cehenneminden çıkmış, 1962- 63 Talat Aydemir kalkışmalarına katılmış, hapis cezasına çarptırılmış, sonraki hayatını araştırmacılığa adamış müstesna bir insandı.
2002 başlarında tanıştım kendisiyle. O tarihte Atlas dergisi için bir Kore Savaşı dosyası hazırlamaya karar verdiğimizde, “bugün Kuzey Kore’de kalan Kunuri’ye gitmemiz lazım” diye düşünmüştük. Kore Savaşı sonundaki ateşkesten (1953) o tarihe kadar Türkiye’den bir Allah’ın kulu o bölgeye gitmemiş, gidememiş, ama en önemlisi, maalesef gitmeyi de düşünmemişti! Kuzey Kore’ye öyle kolay kolay gidilemiyordu malum (sonradan biraz kolayladı). Hele hele gazeteci olarak imkansızdı. Zaten vize almak için başvuracak mercii yoktu; ya Beijing’e ya Sofya’ya gidecektiniz.
Bu süreçte Ankara’da Genelkurmay, Dışişleri Bakanlığı, vs. dolaşıp bir formül ararken, Bahtiyar Yalta ismine tesadüf ettim. Kunuri muharebelerine katılıp sağ çıkmış, o sırada hayatta olan birkaç subaydan biriydi. Evinde buluştuk. İlk sözü “Ben kendimi buraya gömmüştüm, beni nasıl buldunuz?” olmuştu. “Kunuri’ye gitmek istiyoruz; Amerikalılar baş düşmanları olmasına rağmen Kuzey Koreliler onlara izin vermiş ve orada kalan askerlerinin kemiklerini araştırıp, getiriyorlar. Biz niye yapmıyoruz?” dediğimde önce gülümsedi, sonra birden ciddileşerek “tabii, çoktan yapmamız lazımdı ama bu unutulmuş bir savaş, devlet de millet de unuttu. Göncü, siz gazeteci olarak bu yolu açabilirsiniz, yılmayın” demişti.
Kahraman savaş gazisinin cesaretlendirmesiyle, viza için bir yıl uğraştım; sonunda mucize gerçekleşti ve bir gece Türkiye’nin Beijing elçiliğinden gelen telefondaki ses: “Kuzey Kore’e size 1 haftalık vize verdi, üstelik Kunuri’ye de gideceksiniz. Biz de şaşkınız, bu bir ilk, hemen buraya gelin” diyordu.
Kuzey Kore ve Kore Savaşı konuları, Özcan Yüksek’in fotoğrafları ile Atlas’ın kapağından onbinlere ulaştı. Türkiye’de belli bir azınlık dışında ilk kez insanlar Kore’de yaşananları öğrendiler. Bahtiyar Yalta 1950 Kasım’ında 100 km. yürüyerek, “ümidinizi kesmeyin, çemberi kıracağız” diyerek sadece emrindeki 70 civarındaki askeri kurtarmamış; bizlere de aynı coğrafyaya gidip şehitleri anmak, durumu anlatmak için ümit vermiş, rehberlik etmişti.
Sonrasında Yalta, TTK’dan yayımlanan Kunu-ri Muharebeleri ve
adlı eserini yazdı. Bu kitap, Kore Savaşı üzerine Türkiye’de çıkan ilk ve tek harp tarihi kitabıdır. İlerleyen yıllarda, bizzat içinde bulunduğu Talat Aydemir darbe kalkışmalarına dair, Bir Darbecinin Gözüyle 27 Mayıs’tan 22 Şubat ve 21 Mayıs’a adlı, henüz basılmamış kitabını kaleme aldı.İlerleyen dostluğumuzda, onun ne kadar hayata bağlı bir insan olduğuna tanıklık ettim. Yüksek bir IQ’nun getirdiği müthiş mizah duygusunu ve kendini bilmenin, kendini eleştirebilmenin getirdiği objektifliği; inanılmaz bir disiplinle, metot bilgisiyle birleştirmişti. Tarih onu unutmayacak.