Kazananların yazdığı tarih, hâtırasına haksızlık edilmiş insanlarla dolu. Dergimizin editörü Deniz Kaynak’ın, hafta içi her sabah okurlarımıza ulaştırdığı bültende yer alan bu cümle, herhâlde en çok bizim coğrafyamız için geçerlidir. Tarihe mâl oluşunu sadece galibiyetler-zaferler-başarılar-mucizeler-tanrısal iradeler üzerine inşa edip kaydedenler; bu durumun ilelebet süreceğini ve sonraki nesillerin de kendilerini hep takdir edeceğini düşünür. Oysa ki tarih, satır aralarından heykel detaylarına, arazi tetkiklerinden kayıp sanılan yazmalara, doku analizlerinden anlam ve beden dili araştırmalarına kadar; zaman içerisinde giderek mikro ölçülerde uzmanlıklarla çok daha büyüyen bir bilim dalı artık.
Tarihî figürlerin hakkını da hakkını da haksızlığını da teslim etmek; her yeni ortaya çıkan bilimsel bulgu, referans ve data’yla, bilinen ve kabul görmüş yaklaşımları revize etmek, tarihçi insanın temel niteliği olmalıdır. Ülkemizde maalesef çeşitli ideolojiler doğrultusunda veya “duygusal” nedenlerle veya tembellikle karışık kabullenmelerin sıkıştırmasıyla tutum alan insanlarımız epeycedir. Ancak vahim olan, toplumda şu veya bu alanda öne çıkmış, karar verici olmuş, herhangi bir iktidar alanına sahip kişiler arasında da; objektif kriterlerle konuşup-yazmaya çalışan pek az insan evladı bulunmasıdır. Zaten bilindiği gibi bu kişiler, sadece tarih veya tarihî şahsiyetler konusunda değil, akla gelebilecek her konuda fikir yürütürler; daha doğrusu laf üretirler.
Ülkemizde giderek ağırlaşan iktisadi kriz koşullarında, insanların tarih ve tarihle bağlantılı konuları karın doyurmayıcı ve “entelektüel” bulması; okumak-araştırmak yerine varolan klişelerle “tivit” faaliyetlerine vakit ayırması bir noktaya kadar anlaşılır bir durumdur. Ancak o “bir nokta”, ülkenin, vatanın, çocukların geleceğini birinci dereceden etkileyebilecek bir cümle sonuna konursa; tarihimizin, özellikle yakın tarihimizin sağlıklı-objektif şekilde bilinmesinin hayati önemi anlaşılır. Hem hataları tekrarlamamak hem de geleceğe dair isabetli kararlar alabilmek, ancak geçmişiyle hesaplaşabilmiş insanların çoğunluğunda mümkündür. Böyle bir çoğunluk da, ancak azınlıkta kalan, hatta kimi zaman marjinal diye nitelenen fikirlere bile itinayla yaklaşılırsa sağlanabilir.
Cumhuriyetin 100. yılına 1 ay kala, sahici bir samimiyete, durmaksızın çalışmaya, farklılıklarımızı koruyarak birarada durmaya her zamankinden çok ihtiyacımız var.