Yakın geleceğin Çinggis Han’ı Temücin, aralarında Müslümanların da bulunduğu birbirinden farklı 19 arkadaşıyla birlikte Balcuna Gölü’nün yakınlarına kaçar. Orada “bu işten muzaffere çıkarsam hep sizinle birlikte olacağım. Eğer sözümden dönersem bu su gibi [bulanık] olayım” diyerek suyu içer. Yanındakiler de aynı bulanık sudan içer ve efsane gerçeğe kavuşur.
Hayatta bazı anlar vardır, her şeyin dibe vurduğunu ve bittiğini hissedersiniz ama bir taraftan da çıkış yolu, bir ışık umarsınız. İşte üç yıl sonra Çinggis Han ünvanını alacak Temucin’in 1203’te başına gelen de böyle bir şeydir. Bazen başarısızlık ile başarı arasındaki çizgi böylesine yakındır.
Aslında 15-20 senedir gittikçe artan bir popülarite ile kendisine bağlı olanların sayısı gittikçe artan Temuçin’in bu başarısı yanında, kendisine karşı olanların sayısı da kabarmıştır. Hatta o zamana kadar hep Temucin’i destekleyen ve karşılığında da onun desteğini almış olan Ong Han ile araları açılmak üzeredir. Ong Han artık Temüçin’in kendisi için bir tehdit oluşturduğunun farkındadır ve bir gece ansızın birlikte kurmuş oldukları karargahtan ayrılıverir. Böylece ayrılık sinyali verilmiş olsa da, o zamanın kaygan ilişkileri içinde Ong Han’ın oğlu daha evvel gelin olarak vermek istemediği kızını bu kez vermeğe hazırmış gibi bir haber gönderir. Ancak bu bir tuzaktır. Daha sonra kendilerine bu hizmetlerinden dolayı tarhanlık unvanı (tarhan olan vergilerden muaf ve dokuz suç işleyinceye kadar da dokunulmazlık kazanmış olurdu) verilecek olan iki sığır çoban Temücin’i durumdan haberdar ederler. Temücin haberi alınca yanındakilerle doğuya doğru kaçar; aç bilaç, yorgun ve bitkin halde bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeydoğusunda Rusya Federasyonu’na yakın yerlerde bulunan Buir Gölü civarında, balçıklı suları ile bilinen Balcuna gölünün kenarlarına sığınır. Bu zor zamanda Temücin’in yanında sadece 19 kişinin bulunduğu konusunda kaynaklar hemfikirdirler. Sazlık ve durgun bir göl olan Balcuna’ya vardıklarında artık azıkları da tükenir. Temücin’in kardeşi Kasar bir yabani at (kulan) avlar; taşları sürterek ateş yakarlar ve hayvanın derisine kazan şekli verip kulan etini pişirip yerler.
Tam o sırada yanlarında 1000 kadar koyun ve bir beyaz deve ile Hasan beliriverir. Müslüman olan Hasan, bugünkü İç Moğolistan’ın başkenti Hohhot civarında bulunan Önggüd Türklerinin yanından gelmektedir ve avcılık için uygun olan Balcuna-Buir bölgesinde getirdiklerinin karşılığında samur ve sincap derisi almayı planlamaktadır. Hasan’ı böylece Balcuna’daki 19 kişiden bir olarak görüyoruz. Ancak o sırada ekipte iki Müslüman daha vardır: Cafer Hoca ve Danişmend Hacib. Daha sonra (1218) bu iki kişi de Harzemşahlara giden kervanda bulunacaklardır. Cafer Hoca o zamanlar Kuzey Çin’i idare eden proto-Mançu Jin (1115-1234) sülalesine birçok kereler elçi olarak gönderilmiştir. O dönemlerde bugünkü Kızılay-Kızılhaç mensupları gibi tüccarların dokunulmazlığı vardır. Onun için de diplomatik ilişkilerde elçi görevini de üstlenirler. Hatta anlaşılan onları diğerlerinden ayıracak bir şekilde giyiniyorlardı ki, Temücin de bir keresinde çok yakın birini düşman esaretinden kurtarmak için tüccar kılığına girmiştir. Bu Müslüman tüccarların varlığı ve diplomatik seferlere gönderilmeleri, Çinggis Han’ın ticarete bakışını göstermektedir.
Bugünden Balcuna’da, Temucin’in yanında kimler var diye bakacak olursak, sanki özellikle seçilmişler gibi bir izlenime kapılırız. Ekipte, daha sonra Orta Asya’da vergi işlerinden sorumlu olacak Çinkay ve Karadeniz’in kuzeyine yaptığı başarılı seferleri ile bilinen Sübedey bulunduğu gibi, Temücin’in o sıradaki en güçlü hasımı olan Ong Han sülalesine mensup kişiler de vardır. Ayrıca Altan Hanların devrilmesinden memnuniyet duyacak olan Hıtay sülalesi mesubu iki kardeş de aralarındadır. Temücin’in güçlük içinde olsa bile, daha başlangıçta Asya’nın her tarafından ona taraftar olan kişilere umut kaynağı olması dikkati çekicidir.
İşte içinde bulundukları bu zor durumda Temücin, “bu işten muzaffere çıkarsam hep sizinle birlikte olacağım. Eğer sözümden dönersem bu su gibi [bulanık] olayım” diyerek suyu içer. Orada bulunan herkes bu durumdan çok etkilenir ve bu durum onlara güçverir. Onlara “Balcunalılar” denmiştir. Bir rivayete göre burada bulunan herkes bu bulanık sudan içmiştir ve sonra evlatları da yaşam boyu bu ayrıcalıktan yararlanmıştır. Herhalde arşivlerde daha nice “Balcunalar” vardır.