Mustafa Kemal Paşa’ya olağanüstü yetkiler tanıyan Başkumandanlık Kanunu’nun süresinin üçüncü defa uzatılması, Büyük Millet Meclisi’nde ciddi tartışmalara yol açmıştı. İsmet Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa, Fevzi Çakmak ve Rauf Bey’in desteğini alan Mustafa Kemal’in Meclis’in gizli oturumunda yaptığı konuşmadan sonra, kanunun uzatılması büyük çoğunlukla kabul edildi.
Mayıs 1922 başlarında Ankara’da çok ciddî bir kriz yaşandı. Sakarya’daki muharebeler öncesinde, 5 Ağustos 1921 tarihinde çıkarılan ve Mustafa Kemal Paşa’ya üç ay süreyle başkomutanlığı veren Başkumandanlık Kanunu’nun geçerliliğinin üç ay daha uzatılması gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa’ya olağanüstü yetkiler tanıyan bu kanun, 31 Ekim 1921 ve 2 Şubat 1922 tarihlerinde üç ay süreyle bir sorun çıkmadan uzatılmıştı. Ancak kanunun üçüncü kez uzatılma girişimi TBMM’de itirazlara neden oldu ve Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis’i feshetmeyi kısa bir süre için de olsa aklından geçirdiği bir bunalım yaşandı.
Süreç 4 Mayıs Perşembe günü, Trabzon Mebusu Hüsrev (Gerede) Bey ve arkadaşlarının Meclis’e sundukları kanun teklifiyle başladı. Başkumandanlık Kanunu’nun üç ay süreyle yeniden uzatılmasını öngören teklif, bazı eleştirilere hedef olsa da Meclis’in o günkü 4. oturumunda kabul edildi ama bu sonuç geçersiz sayıldı; çünkü oturuma katılan milletvekili sayısı toplantı yeter sayısını tutturamıyordu. Ertesi gün tatil olduğu için, görüşmeler 6 Mayıs’a bırakılmış ve oturuma son verilmişti. O günün gizli yapılan ikinci ve üçüncü oturumlarında da tartışmalar çok gergin geçmişti.
İlk tartışma konusu, kanun teklifinin alelacele Meclis’e getirilmiş olması, yani gündemde yer almamasıydı. Burada bir gecikme sözkonusu olduğu doğrudur. Ayrıca kanun teklifinin taslak komisyonuna gitmesi gerekirken apar topar Meclis’e sunulmuş olması, Meclis içtüzüğüne aykırı olarak “nasılsa yenilenir” kafasıyla yapıldığı izlenimi uyandırmış; Mustafa Kemal Paşa’ya muhalefet edenlerin gocunmasına yolaçmıştı. Öte yandan iki ay sonra İkinci Grup’u kuracak olan muhaliflerin bu konular üzerinde durmalarının bir tür geciktirme manevrası olduğu da unutulmamalıdır. Beklenti, kanunun 4 Mayıs akşamı süresinin dolmasına neden olarak yenilenmesini engellemek, yeni bir kanun yapma zorunluluğunu ortaya çıkarmaktı.
Bunlara karşın çoğunluğun teklifi görüşmeyi kabul etmesi üzerine, muhaliflerin itirazları kanunun içeriği üzerinde yoğunlaştı. En önemli sözcüleri Hüseyin Avni (Ulaş), “Çolak” Selâhattin (Köseoğlu) ve “Kara” Vasıf (Karakol) Beyler olan muhaliflerin temel fikri, kanunun çıkartıldığı dönemdeki koşulların ortadan kalkmış olmasıydı.
Sakarya muharebeleri öncesinde gelinen durum hem çabuk hem de sert önlemler gerektirmiş, bunun sonucunda da TBMM, Mustafa Kemal Paşa’ya olağan koşullarda tanınmayacak yetkiler vermişti. Örneğin Tekâlif-i Milliyye kararları, aslında Meclis’in yetkisinde olan vergi salma hakkının kullanılmasıydı. Seferberlik ilân edilmesi de ancak TBMM’nin alabileceği bir karardı. Özetle, muhaliflere göre Mustafa Kemal Paşa, Meclis’in yasama yetkisini “gasp etmişti”. Ayrıca salmalar bazı yolsuzlukların yaşanmasına neden olmuştu. Son olarak, verilmiş yetkilere karşın ordu bir türlü saldırıya geçememişti. Bu yüzden muhaliflere göre Başkumandanlık Kanunu 1. Madde’siyle yenilenebilirdi ama, Mustafa Kemal Paşa’ya çok geniş yetkiler tanıyan 2. Madde kaldırılmalı, Meclis’in yasama konusundaki mutlak üstünlüğü sağlanmalıydı.
Kanunun olduğu gibi yenilenmesini isteyen birçok milletvekili oldu gerçi. Savunma Bakanı Kâzım (Özalp) Paşa da kanunun uygulanmasına ilişkin bazı yanlış anlamalara açıklık getirdi. Ancak doğrudan doğruya eleştirileri yanıtlayan iki kişi vardı: Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf (Orbay) Bey ve Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa. Önce Rauf Bey, Başkomutan’a daha önce verilmiş olan yetkileri kısıtlamaya gitmenin bir tür güvensizlik göstergesi olacağı için dış dünya karşısında zaafa yolaçacağını söyledi. Daha sonra söz alan Fevzi Paşa da aynı soruna değindi. Gene de muhalifler, Meclis Başkanlığı’na kanunun 2. Madde’sinin kaldırılmasını isteyen bir önerge sundular. Önerge 73 olumlu oya karşı 96 olumsuz oyla reddedildi. 15 milletvekili ise çekimser kaldı. Daha sonra, yukarıda sözünü ettiğimiz ve açık olarak yapılan 4. oturumda kanun teklifinin oylamasına geçildiyse de muhalif milletvekillerinin bu oturuma katılmamaları nedeniyle toplantı yeter sayısı oluşmadığından konu 6 Mayıs Cumartesi gününe bırakıldı.
Cuma günü, Mustafa Kemal Paşa için çok sıkıntılı ama aynı zamanda da hummalı bir gün oldu. İlk yaptığı işin, Fevzi ve Kâzım Paşalar’la Rauf, İçişleri Bakanı Fethi (Okyar) ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Beyler’in katıldığı gizli bir toplantıda Meclis’in bu tutumunu ve ortaya çıkan belirsizlik karşısında neler yapılabileceğini tartışmak olduğu anlaşılıyor. Daha sonra ise Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’yla Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa’ya birer şifreli telgraf çekerek önceki günkü gelişmeleri anlatmış ve bu nazik durum karşısında en doğru hareketin ne olabileceği konusundaki fikirlerini paylaşmalarını istemiştir. Son olarak da, ertesi günü Meclis’te yapacağı konuşmayı hazırlamak üzere önceki günün görüşme tutanaklarını incelemiş ve bazı muhaliflerin sözlerini kopya ederek vereceği cevapları not etmiştir.
İsmet Paşa’nın anılarından öğrendiğimize göre Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine gönderdiği ve özgün metnine henüz ulaşamadığımız telgraf, Kâzım Karabekir’e gönderdiği telgraftan daha ayrıntılıdır ve içeriğinde Mustafa Kemal Paşa’nın olası bir önlem olarak Meclis’in dağıtılmasını da düşündüğünü gösteren sözler vardır. Kendisine yazılan telgrafta böyle sözler bulunmamasına karşın Kâzım Karabekir Paşa’nın verdiği yanıtta bu konuya da değinmiş olmasından, telgrafı yanıtlamadan önce İsmet Paşa’yla görüştüğünü anlıyoruz. Sonuç olarak Kâzım Karabekir, Doğu Ordusu’nun Ankara’nın en önemli dayanağı olduğunu ve Meclis’in kapatılmasının doğru olmayacağını söylemiştir. İsmet Paşa ise Mustafa Kemal Paşa’yı ılımlı davranmaya davet etmiş, başkomutanlığın yeterli olduğunu ve olağanüstü yetkiler konusunda fazla ısrarcı davranmamasını söylemiş, Meclis’in kapatılmasına da karşı çıkmıştır. İsmet Paşa’nın, yanıtında Meclis’in kapatılmasının bütün çabaların millet adına gösterildiği iddiasına büyük zarar vereceğini de söylediği anlaşılıyor. Son olarak, kararın Mustafa Kemal’e ait olduğunu ve ne olursa olsun onu destekleyeceğini söylemiştir.
6 Mayıs günkü birleşimin ilk oturumu, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine gizli yapıldı ve ilk söz alan da o oldu. Söze, “Meclis’in yasama hakkını gasp etme” eleştirisini yanıtlayarak başladı ve bunun doğru olmadığını, zira aldığı kararların yasa değil emir olduklarını söyledi. Ayrıca bunların Başkumandanlık Kanunu’nda belirtilen biçimde yalnızca askerî konularla sınırlı olduklarını ekledi. Orduyu silahlandırmaya, yedirme, içirme ve giydirmeye ilişkin etkinliklerin de cephe gerisinde olsa da askerî konular olduğunu; savaş zamanında başka mercilere bırakılmasının zaman kaybına yolaçacağını anlattı. Bu etkinlikler sırasında ortaya çıkan bazı yanlışlıkları da kabul etti; ama bunların başka mercilerde de görüldüğünü, Meclis’in soruşturması gerektiğini söyledi.
Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te kendisine gösterilen bu güvensizliğin orduyu atalete düşüreceği fikrinden hareketle; Meclis’te politika yapıldığını ve savaş zamanında bunun çok yanlış olduğunu söyleyerek o günlerde gündemde olan başka bir konuya geçti. Meclis’te kendisinin gösterdiği bakan adaylarının seçilmesi sırasında çok sayıda çekimser oy çıktığını, bunun da yürütmeyi akamete uğratığını söyledi; ancak özellikle savaş zamanında bunun ordu için kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla da başkomutanlığı bırakmasının imkansız olduğunu vurguladı. Başkomutanlıktan ayrılması halinde Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa edeceğini söyleyen Fevzi Paşa’dan da destek alan Mustafa Kemal Paşa, bu durumu bazı milletvekillerinin Bakanların seçilme biçiminden memnun olmamalarına bağladı. Bunun haklı bir hoşnutsuzluk olabileceğini, ancak Meclis’in savaşa odaklanıp yürütmeye vekil tayin edilmiş kişileri varıyla yoğuyla desteklemesi gerektiğini vurguladı.
Muhaliflerden bazıları, özellikle de Selâhattin Bey, Meclis’in yasama tekelinin bozulduğuna ilişkin itirazlarını sürdürse de sonuçta görüşmelerin kâfi olduğuna karar verildi. Arkasından açık olarak başlayan ikinci oturumda yapılan oylamada Başkumandanlık Kanunu, 11 red oyu ve 15 çekimser oya karşı 177 olumlu oyla, ama “5 Mayıs 1922’den itibaren” olmak üzere, üç ay daha uzatılmış oldu.
5 AĞUSTOS 1921 TARİHLİ KANUN
‘Mustafa Kemal, Meclis namına Türk ordusunun gücünü kullanır’
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne Başkumandanlık Tevcîhine Dâir Kânûn
(5 Ağustos 1921)
Nümero 144
Madde 1 – Millet ve memleketin mukadderâtına bi’l-fiil vâzü’y-yed yegâne kuvvet-i âliyye olan ve azâsından her birinin Kânûn-ı Esâsî ve Teşkîlât-ı Esâsiyye Kânûniyle hukûk ve masûniyet-i teşrîiyyesi tabiatiyle mahfûz ve şahsiyet-i mâneviyyesi başkumandanlığı hâiz bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi kuyûd-ı âtiyye ile başkumandanlık vazife-i fiiliyyesine kendi reisi Mustafa Kemal Paşa’yı memûr eylemiştir.
Madde 2 – Başkumandan ordunun maddî ve manevî kuvvetini azamî sûrette tezyîd ve sevk ü idâresini bir kat daha tarsîn husûsunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin buna müteallik salâhiyetini Meclis nâmına fiilen istimâle mezûndur.
Madde 3 – Müşârün-ileyhe bâlâdaki mevâd ile mevdû sıfat ve salâhiyet üç ay müddetle mukayyeddir. Meclis lüzûm gördüğü takdirde bu müddetin inkızâsından evvel dahî bu sıfat ve salâhiyeti ref edebilir.
Madde 4 – İşbu kânûn târîh-i neşrinden itibâren merîü’l-icrâdır.
Madde 5 – İşbu kânunun icrâsına Türkiye Büyük Millet Meclisi memûrdur.
5 Ağustos 1337 ve 2 Zi’l-hicce 1339