Hayatını 1915’teki Çanakkale muharebelerinin araştırılmasına adamış; gerek yazdığı kitaplar-makaleler gerekse yetiştirdiği insanlarla yakın tarihimizin bu en önemli safhalarından birine ışık tutmuş bir uzmandı. Bu müstesna insan, özellikle coğrafya bilgisi ve coğrafya koruması olmadan, bir tarihî devamlılık da sağlanamayacağını öğretmişti.
Bugün eğer tüm ağır sorunlara rağmen hâlâ bu memlekette varolabiliyorsak, bunu şüphesiz büyük oranda Mehmed Âkif Ersoy’un “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. / Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı…” dizelerindeki fedakarlara borçluyuz. Şehit oğulları-torunları bu vatanı kurtaran, yeniden kurulmasını sağlayan ana-babalarını bir ölçüde unutmadılar ama; ilk mısrada geçen “toprağı tanımak” konusunda onların kemiklerini sızlattılar. Atalarımızın kemiklerini önemsemedik biz; Âkif’in öngördüğü gibi maalesef onları incittik.
Sonra bir insan belirdi 70’li yıllarda Gelibolu Yarımadası’nda. Çocukluğundan beri ailesiyle buraya geliyordu ama, artık farklı görüyordu coğrafyayı. 12 Mart darbesi öncesinde emekli edilmiş bir deniz subayıydı; 70’li yılların başından itibaren, sivil uzun yol gemilerinde, makine dairelerinde hayat mücadelesi verdi:
Şahin Aldoğan.
Elindeki kıt-kısıtlı kaynaklarla arazide dolaşmaya, hatta arazide yatıp-kalkmaya başlaması, notlar alması… Etrafta görenlerin kendisini defineci sanıp jandarmaya ihbar etmesi… Çanakkale muharebelerini araştırdığını söyleyerek devleti ikna etmeye çalışması… Nihayet gerek otoritenin gerekse köylünün “ya bu kafadan hasta” falan deyip kendisini rahat bırakması… 74’te bölgenin millî park ilan edilerek biraz olsun korunmaya başlanması…
80 darbesiyle bölgede başlayan sembolik şehitlik yapma faaliyetleri… Ayrıca heykel, bayrak, yol, tuvalet, çam ağacı dikme faaliyetlerinin hız kazanması… Tüm bunlar olup biterken ve muharebe arazisi devlet eliyle rezil edilirken, kimsenin Şahin Aldoğan’a hiçbir şey şey sormaması-danışmaması… Otobüs turizmiyle beraber bölgenin dokusunun-çehresinin tamamen değişmeye başlaması…
90’ların ikinci yarısında tanıdım Şahin Abi’yi. O yıllarda Yarımada’ya yerleşip arazide çalışmaya başlamama sebep olan insandır. Onun bilgisi ve yaklaşımı, alışık olmadığım tarafsızlığı, tarihî data’ların ancak arazi tetkikiyle bir bilgiye dönüşebileceğini (konfirme edilebileceğini) anlatması… ve bunun için de arazinin doğal yapısının kıskançlıkla korunması gerektiğini aktarması…
Onunla yollarımızın kesişmesi, 1915’te bu vatanı erken bir yıkımdan koruyan askerin, başta Mustafa Kemal Bey olmak üzere tüm değerli komutanların mirası, yani bu toprak sayesindeydi. Bastığımız yerleri tanımak istiyorduk. Metre metre, gün gün, saat saat… Kim ne yazmış? O yazılan cümle hangi anlamda kullanılmış? Hangi günlükte hangi detay var? Kim doğru kim yalan söylüyor? Şahin Abi’nin buna cevabı basitti ama arkasında engin bir birikim vardı: “Gürsel Bey, bizde muharebe sırasında İngiliz-Avustralyalı gibi günlük tutma geleneği yok malum; bunlar bizim tarafta çok nadir. Yazılanların büyük çoğunluğu savaş bittikten sonra. Eh, yazanlar da tabii hayatta kalanlar. Şüphesiz aralarında namuslu olanlar da var ama, yine de hepsine mesafeli yaklaşmalıyız.” Zaten mesele de mesafeyle ilgiliydi. Zira Şahin Abi, x hatıratındaki bir cümleyi okuyup “yazarın bahsettiği noktadan intikal edilen noktaya, üstelik muharebe koşullarında, üzerinde şu kadar ağırlık olan piyadenin-mekkarenin o kadar kısa sürede intikal etmesine teknik olarak imkan yoktur” diyordu. Coğrafyayı bilmeden savaş tarihini bilmenin imkansız olduğunu ondan öğrendim ve ben de gücüm-imkanım yettiğince, onun yanında çıraklık ederek Gelibolu muharebe alanlarını belledim.
2005’te Şahin Abi’yle ortak yazdığımız Siperin Ardı Vatan ve Çanakkale Muharebe Alanları Gezi Rehberi kitapları bugün konuyla ilgili en önemli referans eserler arasında. Ancak şunu belirtmem lazım: Bu kitapları esas olarak ben yazdım! Zira Şahin Abi’nin yazı dili neredeyse hiç yoktu. Tabii bunlardaki bilgilerin yüzde 80’inden fazlası Şahin Abi’ye aitti; yani o söyledi ben yazdım, düzenledim. “Kalem efendisi sensin” demişti bana arazinin efendisi. Bununla birlikte neredeyse her bir cümle için benimle didişmesini, hattâ küsüp gitmesini ve tekrar ve tekrar yeniden oturup çalışmaya başlamamızı unutamam. Onunla beraber 2000’lerin başında Atlas dergisinde, sonra bizim dergimizde yaptığımız/ yazdığımız arazi çalışmaları literatüre girmiştir. Mustafa Kemal’in arazi üzerindeki rotasını 87 yıl sonra saptayan-belirleyen-yorumlayan insan evladı Şahin Aldoğan’dır. Fransız sektörünü (Kerevizdere) ilk defa bilimsel anlamda tetkik ve analiz eden (Francine Roussanne’la birlikte) odur. Kireçtepe’den Tenger Dere’ye Çanakkale muharebe arazisinin her iki tarafını da gün gün, metre metre, yaşanan hadiselerle birlikte bellemiş, dünyanın bu coğrafyasının uzak ara 1 numaralı bilginiydi o (okusaydı “sil onu Gürsel Bey, yapma Allah aşkına” derdi).
Şahin Abi bu dünyadan geçmedi, kaldı burada ve hep kalacak. Onu Büyük Anafarta köyündeki mezarlığa gizledik ama, hep yanımızda olacak. Onun yetiştirdiği gençler, arazi uzmanları Çanakkale’yi geleceğe taşıyacak. Eğiliyorum önünde.
FERİT EDGÜ (1936-2024)
Türk edebiyatında bir usta, nadir bir entelektüel yazar…
88 yaşında yaşama veda edan Ferit Edgü, çağdaş Türk edebiyatının en önemli ve verimli isimlerindendi. Roman, öykü, şiir, deneme, eleştiri, biyografi, inceleme gibi birçok türde eser verdi; dünya edebiyatının başeserlerini de Türkçeye kazandırdı.
Türk edebiyatının usta ve en üretken isimlerinden Ferit Edgü 88 yaşında hayatını kaybetti. İstnabul doğumlu yazar, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünde aldığı eğitimine Paris’te devam etti. Académie du Feu’de seramik öğrenimi gördü; Sorbonne’da felsefe, Louvre’da sanat tarihi kurslarına katıldı.
Sonrasında edebiyatçı kimliğiyle öne çıkan Ferit Edgü, roman, öykü, şiir, deneme, eleştiri, biyografi, inceleme gibi birçok türde eser verdi. Kurucusu olduğu Ada Yayınları ile çağdaş Türk edebiyatının önemli çalışmalarını yayımladı; dünya edebiyatının başeserlerini de Türkçeye kazandırdı. Bir dönem metin yazarlığı da yapan Edgü, daha sonra kendi reklam ajansını kurdu. Bir Gemide adlı kitabıyla 1979 Sait Faik, Ders Notları ile 1979 Türk Dil Kurumu, Eylül’ün Gölgesinde Bir Yazdı ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. Hakkâri’de Bir Mevsim romanından uyarlanan ve Erden Kıral’ın yönettiği film, Berlin 33. Film Festivali’nde, aralarında Gümüş Ayı’nın da bulunduğu 5 ödül kazandı. Romanları, öyküleri, denemeleri Japonca ve Çince dahil birçok dile çevrildi.
Edgü’nün ölümünün ardından, edebiyat dünyasının önemli isimleri, yayıncılar ve okurları üzüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. Edgü için İBB’nin restore ettiği ve kültür hayatına kazandırdığı Beyoğlu’ndaki Casa Botter Apartmanı’nda bir tören düzenlendi. Edgü, Aşiyan mezarlığında toprağa verildi.
GÜNER ELİÇİN (1934-2024)
Yorulmak bilmez bir aydın
Türkiye Sol siyasetinin önemli isimlerinden Güner Eliçin, 29 Haziran’da hayatını kaybetti. 31 Ekim 1934’te Avanos’ta doğan Eliçin, 13 Şubat 1961’deki kuruluşundan 12 Mart darbesi sonrası 21 Temmuz 1971’deki kapatılışına kadar Türkiye İşçi Partisi’nin yöneticilerindendi. Bu dönem Emek dergisinin İzmir temsilciliğini de yaptı. Aynı dönemde İzmir’de yayımlanan Memet isimli, haftalık gazetede yazıları yayımlandı. TİP’in İzmir İl Başkanlığı ve Genel Yönetim Kurulu üyeliği de yapan Eliçin 12 Mart 1971’deki darbenin ardından tutuklandı ve bir süre Mamak’ta hapis yattı. Aynı zamanda yüksek mimar olan Güner Eliçin, üç dönem Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin başkanlığını da yaptı; 12 Eylül 1980 darbesi sırasında bu görevdeydi. 12 Eylül’den sonra Barış Derneği davasının sanıklarındandı ve gözaltında tutuldu. 12 Eylül rejimine karşı en önemli çıkışlardan biri olan Aydınlar Dilekçesi’nin Ege’deki öncülerindendi. Gazeteci Işın Eliçin’in babası olan Güner Eliçin, Urla Helvacılar mezarlığında toprağa verildi.
PROF. DR. ERDOĞAN ÖNER (1945-2024)
Bürokrasiden akademiye
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni 1966’da bitiren Prof. Dr. Erdoğan Öner, aynı yıl Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu’na girmişti. Müfettişlik görevinin ardından Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı ve Bütçe Genel Müdürlüğü; 1997-2000 arasında Maliye Bakanlığı müsteşarlığı yaptı. Son olarak 2000-2003 arasında Washington Büyükelçiliği Maliye Müşavirliği görevinde bulunmuş ve oradan emekli olmuştu. Erdoğan Öner daha sonra akademik çalışmalarıyla gündeme geldi. 2011’de profesör olan Öner, Bütçe Hukuku, Vergi Hukuku ve Türk Vergi Sistemi, Sayıştay Hukuku kitaplarının yanısıra Osmanlı-Türk maliye sistemine ilişkin önemli araştırmalara da imza atmıştı. Kâmil Mutluer ve Ahmet Kesik’le birlikte kaleme aldığı Bütçe Hukuku; yine Mutluer’le ortaklaşa kaleme aldığı Teoride ve Uygulamada Mahalli İdareler Maliyesi kitapları, TÜBA tarafından sosyal bilimler ödülüne layık görüldü.
Ali Eroğul
CAN ALKOR (1936-2024)
Şair-yazarın sessiz vedası
Temmuz ayında edebiyat dünyasından bir kayıp da Can Alkor’du. Şair, çevirmen ve yazar Can Alkor, 88 yaşında hayatını kaybetti; 18 Temmuz Perşembe günü Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından İstanbul’da toprağa verildi. 29 Mart 1936 doğumlu Alkor, edebiyat dünyasına müstesna katkılarıyla tanınan önemli bir isimdi. Çok sayıda eseri Türkçeye tercüme etti. İş Bankası Kültür Yayınları, Alkor için “Şiirlerindeki özenli dili ve mükemmeliyetçi tutumuyla Rimbaud, Valéry, Rilke ve Nietzsche’den çeviriler yaptı” diye yazdı. Şiirlerini topladığı Güneşdil adlı kitabı 2007’de yayımlanmıştı.