0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Coğrafya: Kader değil, bilim

Devamsız bir öğrencinin -isterse bir süper zeka olsun- okulda başarılı olmasına imkan var mıdır? Tembel bir kişinin -isterse çok yüksek ahlak sahibi olsun- kaliteli bir ürün ortaya koyabilmesi mümkün müdür? Çalışmadan, emek harcamadan elde edilen şey, aslında bir tür hırsızlık değil midir? Miras bile, ancak ilgili kişinin onu devam ettirip aktarmasıyla sürmez mi?

Tüm bu kavramlar, insan türünün dününü-bugünü şekillendirmiş; üzerine sayısız eser yazılmış. Birbirinden farklı devir ve coğrafyalarda, bugünkü aklımızla pek anlayamayacağımız yaklaşımlar, stratejiler, gelenek-görenekler kaydedilmiş. Tüm bunlar arasında bir ortak nokta, bir “değerler manzumesi” bulmak kolay iş değil.
Ancak insan türünün “gelişimi” tarihte bir düz çizgi şeklinde olmadığı için, “aktarım” dediğimiz sözlü-yazılı kaynakların da dönemlerinin gerçeğini ne kadar yansıttığı hep tartışmalıdır. Bunlar ancak farklı dillerde, farklı yaklaşımlarda, farklı açılarla değerlendirilirse gerçeğe yaklaşılır. Böylesi kapsamlı çalışmalar için en önemli, hatta olmazsa olmaz kriter ise tabii coğrafyadır.

Coğrafya bilgisi, arazi çalışması, keşif gezileri, arkeoloji olmadan -kimse kusura bakmasın- hiçbir kalıcı, referans değeri taşıyan ürün ortaya konamaz (Tabii bunu derken, sadece sanatçıları/artistleri ayrı tutuyoruz; zira onlar da insandır ama ayrı ve daha yüksek bir türdür, homo sapiens değildir).

Bizim tarihimizdeki müstesna insanlardan biri de Pîrî Reis şüphesiz. “İnsanlar” diyoruz ama, bu kişilerden fazla yok; parmakla sayılır. Pîrî Reis, ailesi Karaman’dan gelmiş, kendisi Gelibolu’da doğmuş, Boğaz’dan çıkmış, açık denizlere taşmış, hatta Hindistan sularına kadar varmış sıradışı bir insan. 80 yaşından fazla yaşamış ama, zaten 40’ına kadar yaptıkları-yazdıkları-çizdikleriyle “uluslararası büyükusta” (GMI) olmuş bir deha. Bu topraklara, bu denizlere dair yaptığı çalışmalar 500 yılı aşkın bir zamandır dünya literatüründe baş sıralarda.

E tabii bu denli başarılı, üretken, çalışkan birini biz “normal”lerin kabul edip bağrına basmasına pek imkan yok. Hatta tersine; Pîrî Reis gibi bir insan evladını kabullenirsek, kendi seviyemizin ne kadar aşağılarda olduğu, bundan dolayı nasıl bir “aşağılık kompleksi” içinde bulunduğumuz da ortalara çıkacak! Bu bakımdan onu da kendi bulunduğumuz “aşağı”ya çekmemiz lazım ki, kendimizi iyi hissedip hayata devam edebilelim!

Şüphesiz tarihsel hadiseleri salt bu şekilde, yani bir “psiko-tarih” örneği olarak okuyamayız. Ancak 80’ini geçmiş Pîrî Reis’in Kanunî’nin fermanıyla katledilmesi; sonrasında kendisinin unutulması-unutturulması; ancak 1929’da tesadüfen diyebileceğimiz şekilde yeniden keşfedilmesi ve Atatürk gibi müstesna bir lider o sırada devletin başında bulunduğu için Pîrî Reis Haritası’nın çevrilip yayımlanabilmesi; kendimizi sorgulamak için önemli bir silsiledir.
Yolumuzu aydınlatanları karanlıkta bırakırsak, biz de görünmez oluruz. Geçmişle hesaplaşmazsak, şimdiki zamanı sonsuz sayarsak, geleceğe de uzanamayız.

Devamını Oku

Son Haberler