Kasım
sayımız çıktı

Çokkültürlü ‘Kıprıs’ mutfağı ama özgün lezzetler sofrası…

YOKLUK-YOKSULLUKLA ŞEKİLLENDİ AMA ÇOK ZENGİNLEŞTİ

Kıbrıs sofrası en âlâsından Akdenizlidir; çünkü ada Akdeniz’in bağrında, bir zeytin ağacının yanında, bağların ortasında kuruludur. Gelip geçen her farklı kültürün beğenilen yemekleri mönüye eklenir ama, diğer yandan gelenek, âdet ve ritüeller özgün hâllerini korur. İtalyan, Rumlar, Türkler ve nice kültürün yemekleri, Ada’da başka türlü ve çok lezzetlidir.

Kıbrıslı şair Leonidas Ma­lenis, memleketini “de­nize atılmış yeşil ve altın renkli bir yaprak” diye tanımlar; “deli havaların ve volkanların adası.” Çağlar boyu Akdeniz’de gidip-gelen neredeyse tüm kavimlere yurt olmuş Kıbrıs. Adada yaşam kuranlar, yeni ge­lenlerle yanyana yaşamış. Yap­rağın hangi ağaçtan olduğuna dair yaygara koparmaya gerek var mı? Akhalardan Hititlere, Mısır’dan Romalılara, adayı Bi­zans ile birlikte yöneten Emevî ve Abbâsîlere, Haçlılara, oradan Osmanlılara ve nihayet İngi­lizlere varana dek buraya ayak basmayan kim kalmış diye sor­mak lazım. Aslan Yürekli Rişar bile almış da adayı, sonra Rodos Şövalyeleri’ne satmış.

GASTRO-2
Tavuk suyunda pişmiş, tavuk didilmiş makarna “magarina bulli” servis edilirken altına ve üzerine hellim peyniri konur.

“Ada kimindir?” sorusunun cevabını en güzel şekilde adalı­ların kurduğu sofralar verir bize. Aa pardon; “drapez diyeceğn, sofra değil.” Yüksek dağları, ve­rimli vadileri ve geniş kumsal­ları, ismini aldığı bakır maden­lerinin zenginliği, muhteşem şarapları ve doğal ürünleri ile Kıbrıs, antik çağlardan beri farklı kültürlerin izlerini hâllihamur edip “Kıprıslı” yapmayı becer­miştir. Sözün özü Kıprıs Kıprıslı­larındır! Hamurişine bayılmala­rının nedeni de budur.

Latife bir yana, Kıbrıs sofrası en âlâsından Akdenizlidir; çün­kü ada Akdeniz’in bağrında, bir zeytin ağacının yanında, bağların ortasında kuruludur. Gelip geçen her farklı kültürün beğenilen yemekleri mönüye eklenir ama, diğer yandan gelenek, âdet ve ri­tüeller özgün hâllerini korur. Ör­neğin Rum tarafında çoğunluk­la domuz eti ile yapılan “stifado”, Türk tarafında dana etiyle pişer. Bu şarapla pişen yahni Fran­sızların “boeuf bourgignon”una benzer ve belki de onlardan ya­digardır ama, “bahar” (tarçın) ve karanfil eklentisi ile Arap etkisi­ne göz kırparak Kıbrıs’a özgü bir hâle dönüşmüştür artık.

Ada olmanın bir nebze koru­yuculuğu sayesinde mutfağına kabul ettiği yemekler ve orijinal isimleri fazla değişime uğrama­dığı için, bunların kökeni az-çok tahmin edilebilir. Örneğin yeşil su kabağından yapılan yemeği artık pek hatırlayan kalmamış­sa da, bu yemek Konya mutfa­ğında hâlâ yapılır. 1572’de bir ferman ile adaya göçettirilen Anadolu kökenli yerleşimcilerin büyük kısmının Konya’nın ilçe­lerinden geldiğini düşünürsek, bu yemeğin kökenini isabetle tahmin edebiliriz.

Bir de İtalyanca “babillaro” (erken olgunlaşan incir), “bomi­larga” (domates), “farina” (un), “garafan” (adaçayı), “lazmarin” (biberiye), “sumada” (somata; ba­dem sütü içeceği), “galina” (dişi hindi), “passadempo” (eğlence­lik-kabak çekirdeği), “botsa” (şişe) gibi sözcüklere bakalım. Bunlar­dan sadece gastronomi değil her alanda çok sayıda var. Ada’nın Roma, Ceneviz ve Venediklilerin kontrolünde, İtalyancanın resmî dili olduğu zamanlarını hatırla­tır. Bu sözcükler Kıbrıs Rumcası­na, oradan da Kıbrıs Türkçesine geçmiştir. Tabii elbette Türkler de dile kendi güzide katkılarını yapmıştır. Örneğin kız istemeye gelen aile reddedilecek ise basit bir domatesli bulgur pilavı ikram edilirmiş. Adına da olayı hiç eğip bükme gereği duymadan “…tir pi­lavı” demişler. İşte Kıprıs’ın nük­tedan ruhu bu lafını esirgemez­likte gizlidir. Nüktedan olmayıp da ne yapsın Adalılar; gelen vur­muş geçen vurmuş, almış elinde­kini. Bu nedenle çağlar boyu yok­sullukla mücadele sonucu kendi toprağının kaynaklarına bağımlı, doğadan toplamaya meraklı, azı çoğa çevirmeyi beceren özgün ve mutlaka korunması gereken bir mutfak geleneği oluşturmuşlar.

GASTRO-1
Türk mutfağından etkilenen Kıbrıslı Rumlar, tandır kebabının bir benzeri olarak oğlak veya kuzu etinden yaptıkları “kleftiko”yu önemli misafirlerine ikram eder.

Osmanlıların adayı mes­ken tutan ve ticareti zorlaştı­ran Hıristiyan korsanlarla başa çıkmak için 1571’deki fethin­den sonra 1573’te Venedik ile barış imzalanmış; bunu takiben Anadolu’nun farklı yerlerinden Türkler Kıbrıs’a yerleştirilmiş. Osmanlı idaresinin göç ettirdi­ği Türkler Orta Anadolu şehir­lerinden; ayrıca fetih sırasında farklı görevlerde bulunan 4 bin asker ve memurun da ailelerini getirerek Ada’ya yerleşmesine izin verilmiş. Anadolu kültü­rünü koruyan Yörük kökenli bu aileler, 1974’e kadar birlikte yaşadıkları Rum komşularının kültüründen ve mutfak alış­kanlıklarından da etkilenmiş­ler. Rumlar da Türklerin kebap, hamur işleri ve tatlılarını kendi mutfaklarına pek güzel kabul etmişler. Örneğin bizim tandır kebabının benzeri, Rumlar tara­fından oğlak veya kuzu ile yapı­lıyor. Sürüden çalınan hayvanla yapıldığı için, adına “kleftiko” yani “hırsız kebabı” denmiş. Anavatanda olduğu gibi önemli misafirlere ikram edilen bir ye­mek olarak iki tarafta da pişirili­yor bugün.

Ada’nın orijinal lezzetleri, Türklerin çeşitlerine değişik kat­kılarda bulunmuş; Mesela Kıb­rıs’ta Müslüman mahallesinde pekala salyangoz satabilirsiniz; çünkü özellikle “zivanya” içilen çilingir sofralarında “garavol­li” turşusu sevilerek tüketilir. “Zivanya” İtalyanların grappa’sı­na benzeyen üzümden yapılan 43-45 derecelik alkollü bir içecek. Olasılıkla Venediklilerden geride kalan yiyecek ve içeceklerden biri. Ada’daki Türkler anavatan­dakilerden farklı olarak tavşan da yerler; bol sirke ve soğanlı bir yahni ya da fırında veya unlu bir karışımda dinlendirilip kızartıla­rak “lalangı” adıyla yapılır.

GASTRO-3
Kıbrıs mutfağının kendine özgü peyniri hellim, keçi ve koyun sütünden yapılır ve arasına nane yaprakları konularak aromalandırılır.

Kıbrıs mutfağının kendine özgü malzemelerinden en tanın­mışları hellim peyniri ve çakıstes zeytinidir. Hellim keçi ve koyun sütünden yapılır ve arasına nane yaprakları konularak aro­malandırılır. İnek sütünden yapı­lan endüstriyel türü daha yaygın olsa da en lezzetlisi Ada’nın otları ile beslenen hayvanların sütün­den yapılan geleneksel hellim­dir. Izgara yapılıp ekmek arası da yenir ya da “bitta”, çörek ve yemeklere malzeme olur. En çok hellimli, zeytinli “bitta” sevilir. “Bitta” pide, pita sözcüğünden dönüşmüştür ama yassı pideden ziyade kek gibi, İtalyanların “fo­caccia” ekmeğine benzer. “Maga­rina bulli” (tavuk suyunda pişmiş, tavuk didilmiş makarna) servis ederken altına ve üzerine hel­lim konur. Osmanlı mutfağında sevilen “pirohi” Ada’da “pirohu” (et suyunda pişen içi “norlu” yani lorlu mantı) olmuştur. Üzerine hellim rendelenir. Yavaştan unu­tulan av yemeklerinden biri de karnına hellim doldurulup ızgara yapılan “hellimli keklik”tir. “Pila­vuna”, Kıbrıs’ta özellikle kahval­tılarda tüketilen bir hamur işidir. İçine nor peyniri, hellim ya da talar peyniri, kuru üzüm, nane ve mastika (damla sakızı) konur.

Çakıstes ise “gollandro” (co­riander yani kişniş tohumu) ile kurulan ve sofraya gelirken, sarımsak, zeytinyağı, limon ile servis edilen kırılmış yeşil zey­tindir. İçki sofralarının “gabbar” (kapari) turşusu ile birlikte en sevilen mezelerindedir. Kapari turşusunun kendi başına sofra­ya getirilmesine Osmanlı sofra­larında da rastlarız. Türk mutfa­ğında tohumu hariç neredeyse egzotik malzeme muamelesi gören taze kişniş Kıbrıs mutfa­ğında sevilerek kullanılır.

GASTRO-4
“Gollandro” (coriander yani kişniş tohumu) ile kurulan ve sofraya gelirken, sarımsak, zeytinyağı ve limon ile servis edilen kırılmış yeşil zeytin “çakıstes”.
GASTRO-5
St. Hilarion Kalesi bağlarında şarap üretimini tasvir eden gravür, 1878.

Anavatanda daha az tanınan ama Kıbrıs’ın klasik yemekle­rinden bir diğeri de “molehiya” bitkisidir. Kurusu tercih edilir. Tavuk ya da kuzu eti ile bol ek­şili yapılır. “Ekşi”, Kıbrıs ağzında limona verilen isimdir. “Molehi­ya” bol ekşi ile yapılmazsa bamya gibi sümüklenir. “Molehiya”, Nil kenarında yetiştiği için Ada’ya olasılıkla Mısırlıların veya onlar­dan öğrenmiş Arapların arma­ğanıdır. Ama Kıbrıs’taki, bula­maç veya çorba gibi yapılan Arap ve Mısır yemeklerinden lezzet olarak ayrılır. Ayrıca bir yumru sebze olan “kolakas” (gölevez) etli pişirilir. Onun ufağı olan “bullez” ise patates ile birlikte kızartılarak servis edilir.

Kıbrıs’tan gelip geçen halk­lar içinde sosyolojik anlamda toplumu en çok dönüştüren ama gastronomik anlamda en az katkısı olan İngilizlerdir. Böl-yö­net prensibinin mucidi İngiliz­ler Kıbrıs’a 1878’de konmuşlardır. Mutfak yoksulu İngilizlerin Ada mutfağına büyük katkıları ise “sandüyüç”lerin vazgeçil­mezi, ızgaraların mutlak yancısı “bikla”dır (İngilizcede “picalilli” olan bu sözcüğün “P” harfinden pek hoşlanmayan Kıprıs ağzın­da kısaca “bikla”ya dönüşmesi insanı gülümsetiyor. Pita bitta, bakla pakla, pişi bişşi, olur Kıp­rıs’ta). Bikla, karnabahar, havuç, soğan ve kereviz saplarının sirke, zerdeçal ile hazırlandığı, market­lerde de satılan bir nevi turşudur. İngilizlerin gastronomik açıdan değersiz ama pek sevilen bir di­ğer katkısı da dana veya tavuk etinden yapılmış teneke kutular­da satılan işlenmiş et ürünü boli­beef’tir. Dilimlenerek sandviçler­de kullanılır.

Kıbrıs’ta her iki kesimde de meyhaneler önemli sosyalleşme mekanlarıdır. Restoranlarda ve evlerde kurulan içkili sofralarda çok sayıda meze ana yemekten önce küçük tabaklar içinde su­nulur. Haftasonları yakılan man­gallarda kuzu gömleğine sarılı şeftali kebabı, şiş kebaplar, deniz ürünleri, pastırma (sucuk), uy­kuluk kebapları ve özellikle bah­çelerdeki büyük taş fırınlarda sulu fırın kebabı (et-tavuk-kelle) ve “kleftiko” önde gelen çeşitler­dendir.

GASTRO-6
Kıbrıs’ın klasik yemeklerinden “molehiya”, tavuk ya da kuzu eti ile bolca limon kullanarak yapılır.

Kıbrıs mutfak kültüründe şarabın varlığı ise çok eskile­re gidiyor. Lüzinyan egemenliği sırasında Ada’nın Haçlı halkları ve özellikle Fransa soyluları ile yakın bağları vardı. Bu dönemde Commandaria şarabı, 13. yüzyıl­da Fransız kralı Philip Augustus tarafından düzenlenen ve tarih­te ilk kayda geçen şarap tadım yarışması olan “Şaraplar Sava­şı”nı kazandı. Osmanlı dönemin­de şarap üretimi, çok yüksek vergiler ve yasaklar nedeniyle düşüşe geçti. Bugün Ada’da sof­ra üzümü ve şarap üzümü olmak üzere iki grup üzüm yetiştiril­mekte. İri taneli lezzetli “verigo”, çekirdeksiz Sultaniye üzümü sofralık üzümlerdir. Asit sevi­yesi düşük olan “kara mavro” ve beyaz “xynisteri” üzümleri şarap yapımında kullanılmaktadır. Türk toplumunda ise kapsula, angila, 31Peristiani gibi Kıbrıs brandy’si ve “zivanya”, içilen di­ğer alkollü içeceklerdir.

Ada mutfağı yokluklar ve yok­sullukla şekillenmiş, ama zengin bir mutfak ortaya çıkmış. Ancak talebin yapısının değişmesi, doğal malzeme üretiminin azal­ması ve dışarı göç nedeniyle, Ada günümüze dek aktarılarak gelen ve geçmişi yüzyıllara dayanan geleneksel “Kıprıslı” lezzetlerini unutmaya başlamıştır. Yüzyıl­ların birikimi olan bu lezzetlerin genç kuşaklar tarafından gerçek bir servet olarak benimsenip korunması için çok çalışılması lazım. Bu eskilerden günümüze dek gelmeyi başarmış benzersiz lezzetlerin gastroturizm yolu ile yaşatılması için çeşitli projeler yürütülmekte. Umarız korumayı ve yaşatmayı başarabilirler.

GASTRO-7
Rum tarafında çoğunlukla domuz eti ile yapılan, Türk tarafında ise dana eti kullanılan “stifado”.