Tarih genellikle sizin nasıl biri olduğunuzla değil, yaptıklarınızla, geride bıraktıklarınızla ilgilenir. Sokak tabelasında yaşayan isimler devirler değiştikçe değişir, “iyi bir insandı” diyenler en fazla iki kuşak duyulur, sonra da mezarınızın üzerine apartman dikilir.
Toplumsal hafıza ancak tarihî eser ve dokuyla yaşar, yaşatılır. Bizans surunu yoketmişsek veya yoketmekten beter şekilde restore etmişsek, İstanbul’un fethinin 563. yılını da, Cumhuriyetin 100. yılını da “idrak” edemeyiz. Plastik görüntülerle idare ederiz. Bir zamanlar Surre Alaylarının hareket noktası olan Ayrılık Çeşmesi’nin çevresini metro, geçit, yol, ev, AVM yapmışsak, Hac’ca gitmenin anlamı da duygusu da değişmiş demektir. Çanakkale’de siperin üzerine otopark kondurmuşsak, ziyaret ettiğimiz ama otobüslerin altında yatan şehit için okunan fatiha onun ruhuna ulaşmayacak demektir.
Gündelik hayatımızda tarihin orijinal izleri azaldıkça, semboller veya sembolik uygulamalar artar. Böylelikle her dönemin siyasi algıları tarafından kirletilen, malzeme yapılan tarih, şimdiki zamana sıkıştırılan sanal bir geçmiş halini alır.
Günümüz Türkiye’sinde yaşayan bizlerin, geleceğe bırakacak kalıcı değerler üretemediği ortada. Belki de bu değersizliğimizin, cahilliğimizin hırsıyla, atalarımızın tarihî mirasına daha büyük bir iştahla saldırıyoruz. IŞİD’in bir dinî-siyasi propaganda amacıyla yaptığı tarih katliamlarının feriştahını, özellikle şehirlerimizde ve sit alanlarında yıllardır uygulamıyor muyuz? Hatta daha da fenası, IŞİD bu işleri göstere göstere yaparken, biz “ecdad edebiyatı”yla sanki atalarımıza sahip çıkıyor –muş gibi davranmıyor muyuz?
Damarlarında sadece sıcak para dolaşan biz günümüz Türkleri; beyaz, kahverengi, İslâmcı, ulusalcı, laik, millliyetçi, solcu demeden aynı samimiyetsizlik ve suç ortaklığında buluşmuşuz. Biraraya gelebildiğimiz tek yer, kurabildiğimiz yegane ortaklık bu (Bir de 1915 Ermeni katliamları ve eşcinsel düşmanlığı var ama onlar bilindiği gibi özde değil, sözde!). Bu bakımdan, birbirinden kara dipli tencereler olsak da tarih katliamlarını durdurmak noktasında el ele verebilir, ellerimizi temizleyebilir, günahlarımızı affettirmek için, çocuklarımız için bir şans yakalayabiliriz.