Kasım
sayımız çıktı

Dinde merkeziyetçi sanatta çoğulcu

Çin’deki Yungang ve Longmen mağaralarında yer alan yaklaşık 1500 yıllık dev Buda heykelleri, bilim ve sanatın ancak farklı yerlerden gelen çok yönlü akımların bir arada olması ile geliştiğini gösteriyor. Tan Yao’nun hikayesi…

Bugün Çin Seddi hâlâ Çin’e resmî ziyaret­le giden bir devlet adamı veya bir turistin ilk görmek istediği yer özelliğini taşımak­tadır. Ancak biraz vakti olan turist Unesco Dün­ya Mirası listesinde yer alan Dunhuang Mogao ve dev Buda heykellerinin yer aldığı Yungang ve Longmen mağaralarını da görmek ister. Ziyaret­çiler devasa Buda heykelleri karşında kendi in­sanlıklarını daha iyi anlar ve bu heykellere hay­ran kalır. Heykellerin insan üstündeki etkisi o kadar müt­hiştir ki, heykellerin nasıl ve ne gibi sebeplerle yapılmış olduğunu merak etmeye fırsat bulamazlar.

Aslında Yungang ve Longmen mağaraları, Proto-Mo­ğol ve Proto-Türk kabilelerini biraraya getiren Tabğaç (Tuoba) hanedanı (386-534) döneminde yapılmıştı. Çin’e kuzeydoğudan gelip Çin kültürünün birçok yönlerini be­nimseyen Tabğaçlar (NTV Tarih, Sayı: 34) kendilerine de hanedan adı olarak Kuzey Wei’yi seçmişlerdi.

Devletlerinin kuruluş safhasında Tabğaçlar, birçok Orta Asya hanedanının yaptığı gibi ele geçirdikleri ye­ni yerlerde bulunan biliminsanı ve sanatkârları ken­di başkentlerine getirmişlerdir. Bunların bir kısmı ve hatta göçebe kabileler de zorda kalınca Tabğaç idaresini Cücenlere (Rouran) tercih etmişlerdir. Bunlar arasında Uygurların ve Kanglıların ataları Tegreg kabileleri men­supları olduğu gibi, Hun İmparatorluğu’nda önemli bir konuma (juqu) sahip olan bir ailenin sarayından gelen­ler de vardı. Eski Hun ünvanını kendilerine soy adı ola­rak alan bu aile, Gansu’ya hâkim olmuş ve Çince Kuzey Liang adı verilen hanedanlığı kurmuştu. Bu hanedanlık Dr. Emel Esin’in bir makalesinde ele aldığı gibi özellik­le kurduğu zengin kütüphane ve sarayında topladığı bil­gin ve edebi şahsiyetler ve din adamları ile ünlü idi. Bu bilginler, sanatkârlar ve din adamları özellikle Budizmin gelişmesi için yaptıkları katkılarıyla tarihte iz bırakmış­lardır.

Tabğaçlar Gansu’yu ele geçirince (439), bir kısım sa­natçı ve bilimciler Tabğaç sarayına katılmışlar, diğer ba­zıları ise Turfan bölgesine gitmişlerdi. Turfan bölgesine gidenler arasında Kadim Türk kağan ailesi Aşina soyunun da bulunduğu düşünülüyor. Hunlardan gelen bu aile, Gan­su’da hükümdarlık yaparken herhangi bir etnik ayırım yapmadan bilim ve sanatı öne çıkarmıştır.

439 yılında Tabğaç başkentine gelenler ara­sında, o sırada takriben 30 yaşlarında bulunan Tan Yao adında bir rahip de vardı. Daha Gan­su’da iken bilimi, ibadet ve meditasyonları ile şöhret bulmuştu. Bu arada Gansu’yu ele geçiren Tabğaç hükümdarı Budizmi yasaklayarak Dao­izmi öne çıkarma eğiliminde oldu. İmparatorun oğlu da Budistti ve o, bir ara çerçevede birçok kişiyi ve ellerindeki putları saklamış olmasına rağmen, bu yasak­lar 450 yılına kadar devam etti. Tan Yao, takriben 499’e kadar, Budizmin yeniden canlandırılması döneminde olan bağlılığı çerçevesinde imparatorların hizmetinde bulunmuş ve bu dönemde Budizmin devlet denetimin­de tutulması için çalışmıştır. Böylece halvet ve devletten bağımsızlığı vurgulayanbu süreçte kendisi baş denetçi konumunda idi. Budizminden farklı bir kuzey Budist ge­leneğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

İşte dev Buda heykelleri de bu birlikteliğin simgesidir. Önce imparatora benzeyen bir Buda bir heykeli yapılma­sına kararlaştırıldı. Hatta bu heykele imparatorun vücu­dundaki benleri anımsatan siyah taşlar da kondu. İmpa­ratorun zamanın Budası olduğu somutlaştıktan sonra, o zamana kadar hüküm sürmüş beş imparatoru anmak için beş katlı bir mabet yapılmasına ve her imparatoru simge­lemek için birer Buda heykeli daha yapılmasına karar ve­rildi. Bu heykellere karşı gösterilecek saygısızlık, saraya karşı isyan niteliğini taşıyacaktı.

Zamanla mabet beş katlı olarak değil de başkentin ba­tısında beş ayrı mağara kazılması ve her mağaraya birer Buda heykeli konması şeklinde gelişti. Budist literatürede ağırlık veren Tan Tao devrinde yapılan çeviri çalışmala­rında bile, çeşitli kültürlerden gelen farklı görüşlerin bi­rarada yaşayabilmesinin izlerini görmemiz mümkündür. İpek Yolları güzergahı üzerinde bulunan Gansu yöresinde yetişen Tan Yao, bilim ve sanatın ancak farklı yerlerden gelen çok yönlü akımların birarada olması ile geliştiğini anlamış olmalıdır. Bugün dev Buda heykeline hayran kal­dığımız Yungang mağaraları, böyle bir süreç sonucu orta­ya çıkmıştı.