Tam 100 yıl önce 7 Kasım’da Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler, tüm ülkeyi sarsan ve dengeleri değiştiren devrimin öncüsü oldular. Sokağın, siyasetin, sosyalizmin dünyayı değiştirdiği günlerde yaşananlar.
Dergimizin Mart 2017 sayısında 20. yüzyılın belli başlı, hatta belki de en önemli olayı Rus Devrimi’ni oluşturan tarihsel koşulları ve öncesindeki 1917 Şubat Devrimi’nin ilk günlerini ele almıştık. “Rusya’da tarih hızlı akıyordu ama bu akışta girdaplar da vardı” diye sonlanan bu yazıdan devamla, şimdi tam 100 yıl önceki Ekim Devrimi’ne gidiyoruz.
Şubat Devrimi yalnızca 300 yıllık Romanov hanedanına son vermemiş, Rusya’yı dünyanın en demokratik ülkesi haline getirmişti. Kendiliğinden oluşan Sovyetler bir yanda, Geçici Hükümet diğer yanda, belirsizlikle malul bir “ikili iktidar” dönemi yaşanıyordu. Çarlığın devrilmesine yolaçan savaş ve açlık toplumu çığırından çıkarmış, acil ve köklü bir çözüm beklentisi toplumun alt tabaklarına hakim olmuştu.
Olaylar hızlanıyor
20-21 Nisan’da Geçici Hükümet’in Rusya’yı savaşta tutacağına dair açıklamasıyla, durağanlaşan sokak gösterileri yeniden başladı. Devrimin merkezi başkent Petrograd’ta hükümetin itibarı zedelenmeye başladı. Ekonomik durum da giderek kötüleşiyordu. Ulaşımın sürekli aksaması, devrimin verdiği hızla işçi komitelerinin müdahaleleri, grevler, lokavtlar derken enflasyon ücretleri iyice eritiyor, insanların talepleri daha da yakıcı hale geliyordu.
Üç yıllık savaştan sonra tedirginlik ve hoşnutsuzluk fabrikalarda olduğu gibi kışlalarda da çok güçlüydü. Seferberliğe katılan 8 milyon askerin üçte biri kaçaktı.
İhtiyat ve acemilerin eğitiminden yükümlü birliklerden oluşan Petrograd garnizonundaki 250-300 bin asker kentin öncü işçileriyle düzenli ilişkiye geçmiş, sovyetlerdeki en radikal kesimlerle yakınlaşmışlardı. Finlandiya körfezindeki bir adada bulunan ve devrimin tarihinde özel bir yeri olan 20 bin kişilik Kronştad bahriyelileri, devrimin en radikal kesimini oluşturuyordu.
Mart’tan sonra bütün büyük partilerin birlikler katında propagandayla yükümlü askerî örgütleri vardı. Bolşeviklerin askerî örgütünün başında partinin en solundaki iki isim bulunuyordu: Vladimir Nevskiy ve Nikolay Podovskiy. Bolşevikler bu örgüt sayesinde, köylü-askerler aracılığıyla kırsal kesimi etkilemeye ve burjuvaziyi devirmek için vazgeçilmez olan askerî gücü elde etmeye çalışıyorlardı. Bu örgüt, Nisan ayında 50 bin adet yayımlanan gazetenin yarısını Petrograd’ta dağıtıyor, diğer yarısını cepheye gönderiyordu.
Şubat Devrimi’nde önemli bir yeri olan Petrograd garnizonu, Geçici Hükümet karşısında hem silahsızlandırmaya tâbi tutulmamak hem de cepheye gönderilmemek yönünde kararlı bir duruş sergiledi. Geçici Hükümet ve Sovyetler’i denetlemekte olan kesimler, askerlere ana vatan hizmetinde hayatlarını feda etmeleri çağrısında bulunarak ulusal birliğin sağlanmasını gözeten savaşa devam kararını sürdürürken; aslında bir yandan da devrimin yükselişine set çekmek, başkentteki askerleri cepheye sürmek istiyordu.
Haziran ve Temmuz ayları askerî ve toplumsal davanın keskinleşmesine sahne oldu. İktidar meselesi aylar sonra güncellik kazandı ve Bolşevikler’in ‘kahrolsun kapitalist bakanlar” ve “bütün iktidar Sovyetler’e” sloganları her geçen gün yaygınlaşmaya başladı.
Mayıs ayında Kronştad bahriyelileri ile hükümet karşı karşıya geldi. Bahriyeliler deniz üssünün tam kontrolünü ele geçirmişlerdi ve yönetimi hükümetin gönderdiği subaylara teslim etmeyi reddettiler. Aynı şekilde Viborg işçi mahallesindeki Petrograd anarko-komünist federasyonunun ele geçirdiği ve kendi merkezi haline getirdiği binayı hükümet geri almak istediğinde, bölgede yaygın bir grev dalgası patlak verdi ve hükümet ancak “Temmuz Günleri” diye tabir edilen baskı döneminde buraya girebildi.
Sokak kendini örgütlüyor
Mayıs ortasında Bolşevikler’in askerî örgütü, hükümetin saldırı niyetine karşılık acil barışı dayatmak için garnizon askerleriyle bir gösteri düzenleme kararı aldı. Bolşevikler’in merkez komitesinde bu konuda farklı fikirler vardı. Merkez komitesi sekreteri Sverdlov kitlelerin duygularını ifade edecekleri bir kanal açmak gerektiğini belirterek bu kararı destekliyordu. Karşı çıkanlar ise katılımın düşük olması halinde, yeterli hazırlık olmadığı için hareketin ezileceğini söylüyorlardı. Sonuçta Petrograd komitesi ve askerî örgüt, anarko komünistlerin ve Troçki önderliğindeki grubun (Temmuz ayında Bolşevikler’e katılacaklardı) desteğiyle gösterinin düzenlenmesini üstlendi.
3-24 Haziran’da birinci Tüm Rusya İşçi ve Asker Sovyeti delegeleri toplandı. Bu kongrede Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler’in ağırlığı vardı; Bolşevikler ise 822 delegeden 105’ini temsil ediyordu. “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganı, kongrenin karşı olduğu bir gösterinin ana sloganı olacaktı! Bolşevikler bunun üzerine gösteriden vazgeçtiler. Sovyet yönetimi ise Bolşevikler’i de gözeterek, ancak esas olarak kendi meşruiyetini pekiştirmek için 18 Haziran’da “ilhaksız barış ve bütün halkların kendi geleceklerini belirleme hakkı, devrimci asker, işçi ve köylü hareketinin birliği” adına bir gösteri düzenledi.
18 Haziran’da başkentin o güne kadar görmediği 400 bin kişilik bir kalabalık sokağa indi. “Kahrolsun Savaş”, “Kahrolsun 10 Kapitalist Bakan”, “Bütün İktidar Sovyetler’e” sloganları başkentte deprem etkisi yarattı
Aynı gün Rus ordusu Galiçya’da Avusturya ordusu karşısında ilerleme kaydetmişti; ancak iki günlük ilerleme sonrasında askerler durdular ve daha ileri gitmeyi reddettiler. Askerler silahlarını subaylarına çevirirken, geride bulunan askerler cephenin ön saflarına geçmeyi reddettiler. İki hafta sonra Almanlar’ın karşı saldırısı yıkıcı oldu ve iki hafta içinde 70 bin kayıp verildi. Köylü askerlerin azımsanmayacak bir kısmı memleketlerine döndü. Almanlar’ın bu hızlı ilerleyişi Geçici Hükümeti çok zor durumda bıraktı.
Lenin 20 Haziran’da “provokasyona düşmemek” için çok dikkatli olmak gerektiğini belirtiyordu. Ona göre kitleler tereddüt etmekle birlikte, henüz Sovyet çoğunluğundan kopmamışlardı. Ayrıca taşrada durumun Petrograd’takine benzemediğini biliyordu.
Anarko komünist önder Bleichman’ın sözüyle artık “sokak örgütleyiciydi”. Sokak gösterileri ise silahlı çatışmalara yolaçıyor, çok sayıda insan ölüyor ve yaralanıyordu.
Nisan’dan Temmuz’a kadar geçen bu karışık dönemde, vatandaşların büyük kısmı Geçici Hükümet’ten giderek umudunu kesmeye başlamıştı. Vıborg işçileri, Petrograd garnizonu ve Kronştad bahriyelileri ise ciddi bir kopuşun en büyük ve önemli parçalarını oluşturdular.
Bolşevik Partisi ise bu dönemde sanıldığı gibi merkezî bir biçimde Lenin’in direktifleriyle yürüyen bir parti değildi. Partide kabaca üç kanat bulunuyordu: İktidarın ele geçirmesini öteleyen, diğer sosyalist partilerden kopmamaya çalışan bir sağ kanat, Temmuz günlerinin en atak kesimini oluşturan aşırı bir kanat ve Lenin’in şahsında bir “merkez”.
Askerî diktatörlük ya da devrim
3-4-5 Temmuz Günleri’ndeki çatışmalardan sonra Bolşevikler, savaşa karşı oldukları gerekçesiyle “Alman ajanı” diye itham edildiler ve sert bir baskıya maruz kaldılar. Koşulların giderek dayanılmaz hale geldiği bu dönemde, Rusya tarihsel ikilemle yüzyüzeydi: Ya bir askerî diktatörlük ya da devrim.
Temmuz ayında Geçici Hükümet’in girişimiyle, yalnızca Petroragrad’ta 800 kişi tutuklandı. Kamanev, Kollontay gibi Bolşevik önderlerin yanısıra, yakında partiye katılacak olan Troçki ve Lunaçarski gibi önemli isimler de tutuklandı (bunların bir kısmı daha sonra Kornilov vakasında, bazıları ise Ekim Devrimi’nden sonra serbest bırakıldı). Temmuz gösterisine katılan birlikler silahsızlandırıldı ve cepheye gönderildi. Şubat Devrimi ile kaldırılmış olan idam cezası askerler için yeniden yürürlüğe kondu.
Geçici Hükümet, sosyalist partilerle Anayasal Demokratlar arasındaki telafi edilmesi mümkün görünmeyen bir gerilimle felç olmuştu. Geçici Hükümet’teki sol partiler Sovyetler’e dayanıyordu; Anayasal Demokratlar ise yalnızca Bolşevikler’in değil Sovyetler’in de devreden çıkarılmasından yanaydılar.
Temmuz gösterilerinin ardından gelen baskı sonucu, Bolşevikler silahlı ayaklanma hazırlığını önlerine koydular. Temel meselelere çözüm getirilemeyişi, insanların radikal sola yönelmesine neden oluyordu. Güç ilişkilerindeki değişimin izlenebildiği Sovyet seçimlerinde, Eylül ayından itibaren Bolşevikler ve müttefikleri giderek çoğunluğu elde etmeye başladı.
Diktatörlük hevesi
Cephedeki gelişmeler, güç ilişkilerindeki değişimin de barometresi gibiydi. Alman ordusu Riga limanı dolayını işgal ettiğinde, Petrograd üzerinde doğrudan bir tehlike oluşturuyordu. Öte yandan yaz aylarında köylü ayaklanmaları neredeyse ülkenin bütününde yaygınlaşmıştı. Bu durumda çevresindeki danışmanlarıyla hükümet içinde bir hükümet pozisyonu kazanan Başbakan Kerenskiy, general Lavr Kornilov’u orduların başına atadı. “Ulusu selamete eriştirecek kahraman” olarak takdim edilen Kornilov, monarşiye bağlı aşırı sağcı bir geçmişe sahipti. Yani Geçici Hükümet’le aynı siyaseti gütmesi mümkün değildi. Onun önünde açık bir gerici askerî diktatörlükten başka bir yol yoktu. Kerenskiy, Kornilov’u atayarak Rusya’nın önündeki “ya devrim ya askerî diktatörlük” ikileminin akıbetini hızlandırmıştı. Kornilov işi gücü bırakıp Petrograd’a haddini bildirmeye yeltendi. Bu da Bolşeviklerin küllerinden yeniden doğmalarını sağlayacak olan “Karşı-devrime karşı mücadele birliği komitesi”nin kuruluşuna yol açtı. Bütün işçi ve halk örgütlenmeleri Kornilov’a karşı birlikte davrandı, ortadan kaybolan Kızıl Muhafızlar yeniden teşkilatlandı ve 25 bin kişi hemen bu kuvvetlere yazıldı.
Trenlerle başkente gelmeye çalışan Kornilov’un ordusu demiryolcular tarafından sürekli engellendi ve asla başkente varamadı; ordu Petrograd Sovyeti’nden gönderilen ajitatörlerin çalışmasıyla tek bir kurşun atmadan dağıldı. Kornilov kaçtı ve birkaç ay sonra ölü bulundu.
Ağustos sonundaki bu olayın akabinde güç ilişkileri kökünden değişmeye başladı. 14’te Eylül Petrograd’da ön-parlamento adıyla bilinen bir toplantı yapıldı. 550 üyelik herkesin temsil edildiği bu kuruldan ne savaş ne barış lehine bir karar çıkmaması, aslında temsiliyet ve meşruiyet krizinin derinliğini göstermekteydi. Bu sırada Bolşevikler Petrograd ve Moskova gibi önde gelen iki kentin sovyetinde çoğunluğu ele geçirdiler. Artık devrim kapıdaydı.
‘Dünyayı Sarsan On Gün’
Rus Devrimi’nin birçok aktörü arasında, Amerikalı gazeteci John Reed’in yazdığı Dünyayı Sarsan On Gün kitabı hiç şüphesiz edebiyatta ve daha sonra sinemada unutulmaz bir yer edindi. Devrimin tanığı, hatta aktörlerinden biri diyebileceğimiz John Reed, adeta “devrimin zabıt katibi” gibi günü gününe Petrograd’ın her köşesinde, en derin tartışmalardan gündelik hayatın en anlamsız gözüken ama manzarayı tamamlayan küçük hikayelerine kadar benzersiz bir tablo çizdi. 1 Ocak 1919’de kitaba yazdığı önsözü “Bolşevizm konusunda ne düşünülürse düşünülsün, Rus Devrimi insanlık tarihinin büyük olaylarından biridir ve Bolşevikler’in ortaya çıkışı da dünya çapında önem taşıyan bir olaydır” der. Her ne kadar “angaje” bir gazeteci olsa da “gördüğü gibi” yazar.
İnsanlar 100 gram ekmek tayınına talim ederken tiyatroların her gece dolması, Şalyapin’in şarkı söylemesi, Meyerhold’un sahneye koyduğu Tolstoy’un Korkunç İvan’ının Aleksandirnski Tiyatrosu’nda sahnelenmesi… Bütün bunlar basit zıtlıkları dile getirmekten ziyade, gündelik hayatın doğal akışını aktarmaktaydı.
Evet, John Reed’in dile getirdiği gibi Rusya’da halk (narod) artık olup bitene karşı kayıtsız kalamayacak durumdaydı ve bu durumdan vazife çıkartmak için neyin ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Siyaset erbabı için en tehlikeli olan da buydu. İnsanlar her yerde konuşuyor, tartışıyordu.
Devrimin planlama merkezi, rahibelerin yönettiği bir okul olan Smolnıy Enstitüsü’ydü. Öğrenciler için hazırlanmış tabelaların altında, çeşitli siyasi faaliyetler yürüten birimler çalışıyordu. Her yanda “Yoldaşlar, sağlığınız için her yanı temiz tutunuz” yazıyor, Sovyet demokrasisinin timsali olarak masalarda çeşitli siyasi partilerin sattığı kitap ve broşürler bulunuyordu. Bu arada devrimin meşruiyetini sağlayacak olan İkinci Kongre hazırlıkları sürüyordu. İlk kongreye katılan bir delege şimdiki delegelerin öncekinden çok farklı, cahil ve kaba olduğunu belirtiyordu. John Reed koca koca kitapların anlatamadığını bir cümlede özetlemişti: “Rusya’nın en alt katları kımıldamıştı ve şimdi suyun üstüne çıkanlar diptekilerdi”.
Devrilecek hükümet yok
Bolşevik Partisi Merkez Komitesi’nin 23 Ekim toplantısı, ertesi sabaha kadar sürdü. Lenin ve Troçki ayaklanmadan yanadır ama, verdikleri önerge kabul edilmez. Ardından bir işçi ayaklanmadan yana sert bir konuşma yapar, tekrar oylamaya yapılır ve böylece karar çıkar. 31 Ekim’de Lenin şunları yazacaktır: “Ya bütün iktidarın Sovyetler’e verilmesi sloganımızdan vazgeçeceğiz ya da bir ayaklanmaya gideceğiz. Ortası yok…”. Lenin, kaçınılmaz gidişatı özetlemiştir.
John Reed, devrimden bir hafta önceki manzarayı şöyle resmediyordu: “Kumarhaneler akşamdan sabaha kadar dolup taşıyor, şampanyalar su gibi akıyor… Şehrin merkezinde geceleyin pahalı kürkler giymiş, mücevherler takmış orospular aşağı yukarı geziniyor…”. Smolnıy’in üst katında ise Askerî Devrimci Komite, Troçki’nin başkanlığında toplanıyor; sabaha kadar konuşmalar yapılıyor, insanlar yerlerde yatıyordu. Petrograd Sovyeti her geçen saniye hedefe yaklaşıyor, “Troçki, Kamanev, Volodarski günde altı, sekiz, bazen on saat konuşuyorlardı”.
Nihayet 6 Kasım 1917 Salı gecesi önemli noktalar Kızıl Muhafızlar tarafından ele geçirildi. Neva nehrinin üzerindeki köprüler Vıborg mahallesindeki işçilerin geçişine sahne oluyor; junkerler engel olmaya çalışırken Kronştad bahriyelileri tekrar köprüleri kapatıp geçişi sağlıyordu. 7 Kasım Çarşamba sabahı, gün devrime doğdu. “Tramvaylar Nevski’de (5 km.’lik büyük bulvar) bir aşağı bir yukarı gidip geliyorlar. Erkekler, kadınlar ve küçük çocuklar tramvayların her yanına asılmışlar. Dükkanlar açık; caddedeki kalabalıklarda öncekilere oranla daha az tedirginlik var…”.
Kışlık Sarayı filmlerdeki gibi büyük bir taaruzun sonucu değil, Kızıl Muhafızların yan kapıdan girmesiyle, ciddiye alınabilir bir çatışma olmadan ele geçirilmişti. Ortada devrilecek bir hükümet bile kalmamıştı. John Reed “Tarihte hiçbir zaman bu kadar sessiz olmamıştır bu şehir; o gece ne bir tecavüz ne bir hırsızlık vakası oldu” diye yazacaktır.
Ancak savaş bitmeyecek, yabancı orduların ve Çarlık komutanlarının devrimi çökertme saldırıları başlayacak ve ülke 1. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir içsavaşa sürüklenecektir.
TROÇKİ’NİN BAŞESERİ
Devrimin tarihi
Türkiye’de yazıldı
Devrimin iki önderinden biri olan Troçki’nin Türkiye’deki sürgün günlerinde yazdığı Rus Devriminin Tarihi, yazarın kendi siyasi konumunu ortaya koymadan, çok geniş kesimlerden elde ettiği bilgileri kullanarak sekiz aylık bir dönemi sürükleyici bir üslupla yazdığı, vazgeçilmez bir başvuru kaynağı. Siyasetçi, tarihçi ve edebiyatçı içiçe geçmiş ve devrim süreci büyük kitlelerin bir hikayesi olarak resmedilmiş. Türkçe’de 1998’de üç cilt olarak basılan kitap, 100. yıl münasebetiyle Yazın Yayıncılık tarafından tek cilt, 888 sayfa olarak yeniden basıldı.
DÜNYAYI SARSAN 30 GÜN
24 EYLÜL Bolşevikler Moskova belediye seçimlerinden başarıyla çıkıyor.
1 EKIM Lenin’in Bolşevikler İktidarı Koruyabilecekler mi? kitabı yayında.
7 EKİM Ön-parlamento açılmasına karşın Bolşevikler buna katılmayı reddediyor.
9 EKİM Petrograd Sovyeti Devrimci Askerî Şubesi kuruluyor.
10 EKİM Bolşevik Parti Merkez Komitesi toplantısından silahlı ayaklanma kararı çıkıyor.
13 EKİM Petrograd Sovyeti’nin askerlerden oluşan seksiyonu, askerî alandaki iktidarın bütünüyle Devrimci Askerî Komite’ye verilmesini oyluyor.
18 EKİM Zinovyev ve Kamanev, Gorki’nin Novaya Şisn gazetesinde ayaklanma kararına karşı çıkıyorlar.
19 EKİM Lenin, artık Zinovyev ve Kamanev ile yoldaş olmadıklarını belirterek partiden uzaklaştırılmalarını istiyor.
20 EKİM Devrimci Askerî Komite ayaklanma için fiilî hazırlıkları başlatıyor.
23 EKİM Petropavlosk kalesi, Petrograd Sovyeti’ne destek olacaklarını ilan ediyorlar.
24 EKİM Geçici Hükümet, Devrimci Askerî Komite üyelerinin tutuklanması, Bolşevik gazetelerinin yayınlarının durdurulması emirlerini verirken, Kızıl Muhafızlar aracılığıyla etkili mevzileri elinde bulunduran Lenin gece saatlerinde Smolyniy’deki Bolşevik merkezine geliyor.
25 EKİM Sabaha karşı 02.00 itibariyle hareket başlıyor, Devrimci Askerî Komite’ye bağlı askerler saat 12.00’de Cumhuriyet Meclisi’ni kapatıyorlar. Lenin, Petrograd Sovyeti’nin oturumunda Troçki’nin davetiyle kürsüye çıkıp konuşmasını yapıyor. Saat 21.00’de Kışlık Saray’a karşı operasyon başlıyor.