Kasım
sayımız çıktı

Eski kurtlar yasaklı yöneticiler üniformalı

ÖZAL’LI YILLAR

12 Eylül darbesinin ardından tüm partilerin kapatılıp yöneticilerine siyasi yasak getirilmesi, istikrar ve değişim vaadiyle yola çıkan yeni parti ANAP’ın ve Turgut Özal’ın önünü açmıştı. 1987’deki seçimlerden önce yasakların kalkmasıyla dengeler değişecek, ANAP’ın düşüş dönemi başlayacaktı.

Eski kurtlar yasaklı yöneticiler

Seksenli yıllara siyasal şiddetin ve huzursuzluğun gölgesinde giren Türkiye, 24 Ocak 198O’de alınan ekonomik kararlarla neo-liberal dönüşüm sürecine de adım atıyordu. Demirel azınlık hükümetinin aldığı ve tarihe 24 Ocak Kararları olarak geçen paketin bazı başlıkları ekonomide devletin rolünün kısıtlanması; dış ticarette serbestleşme ve ihracat teşvikleri; ihtiyaç duyuldukça devalüasyon yapılması; fînansal serbestleşme ve emek kesiminin kazançları ile sosyal haklarının kısıtlanmasını getiriyordu.

Eski kurtlar yasaklı yöneticiler
1983 seçimlerine katılan üç partinin lideri Özal, Calp ve Sunalp’in TRT’de Mehmet Barlas’ın moderatörlüğünde yapılan açıkoturuma katılması önemli bir yenilikti.

Türkiye ekonomisinin temel paradigmasını değiştiren, devletçi ekonomiden piyasa ekonomisine geçişi öngören 24 Ocak Kararları, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal tarafından IMF ve Dünya Bankası’yla birlikte hazırlanmıştı. Ancak sendikaların ve sol muhalefetin güçlü olduğu bir ortamda çalışanların birçok hakkını elinden alan kararları uygulamak zordu. 9 ay sonraki 12 Eylül 1980 darbesiyle bu zorluk bertaraf edilecek, kararlar adım adım uygulamaya konulacaktı. Nitekim Özal da darbecilerin kurdurduğu hükümette ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak 1982’ye kadar görev aldı, ardından kendi partisinin başına geçti.

Eski kurtlar yasaklı yöneticiler
Yeni dönemin bilgisayarlı partisi
Turgut Özal’ın 1987’de arkasında bilgisayarla poz verdiği fotoğraf büyük sükse yapmıştı.

Darbe sonrası siyasi faaliyetler tamamen yasaklanmış, tüm partiler kapatılıp varlıkları hâzineye devredilmişti. Yasama yetkisi artık Meclis’te değil, 5 darbeci komutandan oluşan Millî Güvenlik Konseyi’ndeydi. Yeni anayasanın 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunulup kabul edilmesinden ve darbenin lideri Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olmasından sonra, siyasi faaliyetlerin birkaç ay içinde serbest bırakılacağı açıklanmıştı.

Millî Güvenlik Konseyi tarafından 22 Nisan 1983’te onaylanan yeni siyasal partiler yasası ise önemli bir kesime siyasetin kapılarını kapatıyordu. Yasaya göre 12 Eylül’den sonra kapatılan partilerin devamı niteliğinde parti kurulamazdı. Bu partilerin kurucuları ve her kademedeki yöneticileri, yeni partilerde kurucu, yönetici ve denetçi olamazdı. Kapatılan partilerin üyeleri yeni bir partinin üye çoğunluğunu oluşturamazdı.

Yasanın ardından kuruluş başvurusu yapılan 15 partiden 12’si Konsey tarafından veto edildi. İzin verilen üç partiden ilki, emekli Orgeneral Turgut Sunalp liderliğinde darbecilerin isteğiyle kurulan Milliyetçi Demokrasi Partisi’ydi (MDP). 24 Ocak Kararları’nın mimarı Turgut Özal’ın lideri olduğu, kendisini merkez sağda tanımlayan Anavatan Partisi de Konsey’den onay almıştı. Üçüncü parti ise “Soldan da bir parti olsun” diye izin verilen, kurucularının çoğu 12 Eylül öncesi CHP’deki sağ kanat politikacılarından oluşan Halkçı Parti (HP) idi.

Epey renksiz ve heyecansız geçen seçim kampanyalarındaki önemli bir yenilik, seçime katılacak parti liderlerinin televizyonda gazetecilerin karşısına çıkıp soruları yanıtlamasıydı. Üç lider birlikte tartışma programına da katılmıştı. Gazetelerin siyasi reklam yayımlamasına da ilk defa izin verilen seçimlerde hem MDP hem ANAP reklam ajanslarıyla çalıştı. Gazeteci Mehmet Barlas’ın Turgut Özal’la yaptığı konuşmalarla ANAP mitinglerinin yer aldığı 10 binlerce video kasetin dağıtılması da bir yenilikti ve epey masraflıydı.

Eski kurtlar yasaklı yöneticiler
Erdal İnönü liderliğindeki SODEP, Halkçı Parti ile birleşip Sosyal Demokrat Halkçı Parti adını aldı (üstte). Demirel yedi yıllık aradan sonra 1987 seçimleri öncesi DYP’nin başına geçti ve hemen sahaya indi (altta).
Eski kurtlar yasaklı yöneticiler

15 yıldır uygulanan seçim sisteminde de köklü değişiklikler vardı. Artık Cumhuriyet Senatosu yoktu; milletvekili genel seçimleri de 4 yerine 5 yılda bir yapılacaktı. Barajsız nispi temsil sistemi barajlı sisteme dönüşmüş, yüzde 10’luk ülke barajı ile seçim çevresi barajı getirilmişti. Ülke genelinde yüzde 10’un altında oy alan partiler milletvekili çıkaramayacağı gibi, seçim çevresi barajının altında kalanlar da seçilemeyecekti. Çevre barajı, bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların toplamının o çevreden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle hesaplanıyordu. Küçük partilerin Meclis’e girmesini olanaksız hâle getiren ikili baraj sistemi yetmezmiş gibi, o zamana kadar tek bir seçim bölgesi sayılan yüksek nüfuslu iller birden fazla seçim çevresine bölünmüştü. Seçim çevresi küçüldükçe çevre barajı yükseliyor ve bu da küçük partilerin aleyhine işliyordu.

6 Kasım’da yapılan seçimlerde ANAP yüzde 45.1 oy ve 212 milletvekilliği kazanıp birinci olurken, HP yüzde 30.5’le 117, MDP yüzde 23.3’le 71 sandalye kazandı. Darbe lideri Kenan Evren’in seçimlerden bir gün önce yaptığı MDP’ye oy verme çağrısının etkili olmadığı anlaşılıyordu.

1983 seçimleri öncesinde veto edilen partiler “emanetçi” genel başkanlar ve veto yemeyecek yeni yöneticilerle seçim sonrasında faaliyete geçmişlerdi. Bunlardan biri de İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü liderliğinde kurulan Sosyal Demokrasi Partisi’ydi (SODEP). SODEP, 1984 yerel seçimlerinde yüzde 23.4 oranında oy alıp ANAP’ın ardından ikinci parti olmuş, Meclis’teki ana muhalefet partisi HP ise yüzde 8.8 oranında oy alabilmişti. İki parti 1985’te birleşip Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) adını aldı.

Yeni partilerin heyecanla hazırlandığı seçimler 1988’in Kasım ayında yapılacaktı ama 1987’de yasaklı siyasetçilerin yasağını kaldıran referandum siyaset dünyasında en az seçimler kadar heyecan yarattı. Yasağı kalkan Süleyman Demirel, Doğru Yol Partisi’nin (DYP), Bülent Ecevit Demokratik Sol Parti’nin (DSP), Alparslan Türkeş Milliyetçi Çalışma Partisi’nin (MÇP) ve Necmettin Erbakan Refah Partisi’nin (RP) başına geçiyordu.

“Eski kurtlar”ın dönüşü en çok Başbakan Özal’ı tedirgin etmişti. Özal diğer partileri hazırlıksız yakalamak için baskın seçim kararı aldı ve 14 ay sonra yapılması gereken seçimlerin iki ay sonra yapılacağını açıkladı. Özal’ın 1984’ten beri TRT ekranlarında yayımlanan ve hükümetin icraatlarını anlattığı “İcraatın İçinden” adlı programda seçim vaatlerini anlatması da eleştirilere hedef olacaktı.

Referandumda kendi koydukları yasağın kalkmasından darbeciler de rahatsızdı. Kenan Evren, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yurt gezilerine çıkıp askerin gerekirse yine müdahale edeceğini ve kimsenin “fazla havalara girmemesi” gerektiğini söylüyor; vatandaşlara “partilerin söylediklerine o kadar da kulak asmaym” tavsiyesinde bulunuyordu.

1987’de büyük partiler farklı kamuoyu araştırma şirketleriyle anlaşıp kendilerine özel anketler yaptırmaya başladılar. Seçim kampanyalarını profesyonel ajansların hazırlamasına da artık alışılmıştı. Yurtdışından kampanya danışmanlarının da getirildiği 1987 seçimlerinde, Yorum Ajans’ın SHP için hazırladığı limonlu kampanya büyük ilgi gördü. ANAP iktidarının halkı limon gibi sıktığının savunulduğu tam sayfa gazete ilanlarında “Beş yıl daha bir limon gibi sıkılmaya hayır” mesajı veriliyordu.

29 Kasım 1987’de yapılan seçimlerde halkın 93.3’ü sandığa gitti ve günümüze kadar aşılamayan bir katılım oranına ulaşıldı. 7 partinin katıldığı ama yalnızca üç partinin ülke barajını geçtiği seçimlerde ANAP yüzde 36.3 oyla 292, SHP 24.8’le 99, DYP ise yüzde 19,1 oyla 59 milletvekili çıkardı. Yüzde 10’luk ülke barajının etkileri de ilk defa bu seçimde görüldü. Barajı aşamayan 4 parti Meclis’e girememiş, DSP yüzde 8.6, RP ise yüzde 7.16 oy oranıyla Meclis dışında kalmıştı. Yalnızca bu iki partinin 4 milyon seçmeninin oyu boşa giderken, sistemin en çok yaradığı ANAP oyların yüzde 36.3’üyle Meclis’teki sandalyelerin yüzde 64.9’unu kazanıyordu.

Eski kurtlar yasaklı yöneticiler
MDP Genel Başkanı Sunalp’a 1983 seçimleri öncesi partisinin sembolü horoz hediye ediliyor.

Türk siyaseti 80’li yıllara bir dizi önemli gelişmeyle veda etti. 1989 yerel seçimlerinden SHP birinci çıkarken, 5 yıl önceki yerel seçimlere göre yüzde 20 oy kaybeden ANAP hezimete uğradı. Seçimi dördüncü sırada tamamlayan Erbakan liderliğindeki RP’nin yükselişi ve bir büyükşehir (Konya) ile 5 ilde belediye başkanlığını kazanması dikkati çekiciydi. Aynı yılın Ekim ayında Başbakan Özal cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu; Yıldırım Akbulut önce başbakanlığa ardından ANAP genel başkanlığına getirildi.

İŞKENCECİ GENEL BAŞKAN
Sunalp: ‘Şüphesiz ki bazı fikirlere sahibiz’

Milliyetçi Demokrasi Partisini Kenan Evren’in isteğiyle kurup 1983 seçimlerine katılan Turgut Sunalp, emekli bir orgeneraldi. Sıradan bir subay değildi Sunalp. Uzun yıllar kontrgerilla faaliyetleri yürütmüş bir işkenceciydi.

Siyasete atıldıktan sonra da “İşkence vardır ve olmaya devam edecektir” gibi saptamalar, “Sahte ilaç üretenleri asmalı” gibi öneriler yapıyordu. Partisinin tabanı olmadığı eleştirilerine “Taban benim içimde, başka tabana ne hacet?” karşılığını vermiş, “komünizmin yan sanayi ürünleri” diye tanımladığı “hümanistlerin” partisiyle uğraştığını öne sürmüştü. Sunalp geçmişte Moskova Büyükelçiliği’nde askerî ataşelik yaptığı için sol kültüre hakim olduğu ve bu sayede komünistlerin (ve tabii hümanistlerin) aklından neler geçtiğini anladığı iddiasındaydı.

“Kendisindeki cevheri” farkeden gazeteciler adım adım izledikleri MDP liderinden tuhaf demeçler alabilmek için birbiriyle yanşıyor, Sunalp da hiçbirini eli boş göndermiyordu. “Kamuoyu MDP’yi tanımıyor, partinizin temel görüşleri nelerdir?” diye soran bir gazeteciye “Şüphesiz ki bazı fikirlere sahibiz” deyip başka birşey söylememişti. Diğer sağ partilerle birleşip birleşmeyecekleri sorusuna “Şimdi biz koskoca generaller ortalıkta parti kurmak için dolaşan 30-40 yaşındaki adamların karşısına dikilip selam durarak ‘Buyurun mareşalim, size katılıyorum’ mu diyelim?” yanıtını verdi. MDP’ye “devlet partisi” denilmesini kabul etmeyen ve “Ağırbaşlı, efendi olduğumuz için böyle sanılıyor” diyen Sunalp, partisinin sembolü horozu da “müminleri sabah namazına kaldıran horoz” diye açıklıyordu.

Sunalp, Nokta dergisine verdiği bir söyleşide ise 1971’de gözaltındaki bir kadına copla tecavüz edilmesinden sorumlu tutulduğu hatırlatılınca, “Bizim 21 -22 yaşlarında aslan gibi delikanlılarımız var. Eğer bir kıza bu biçimde işkence edecek olsalar, sopaya niye ihtiyaç duysunlar ki?” diyecek ve hafızalara bu sözleriyle kazınacaktı.