Hayranlarının “Bébel”i diye bağrına bastığı Jean-Paul Belmondo, 6 Eylül’de 88 yaşında hayata veda etti. Arkadaşı ve zaman zaman rol arkadaşı olan Alain Delon ne kadar yakışıklı (hatta güzel) ise, o da o kadar çirkindi. Ama Amerikalı bir eleştirmenin söylediği gibi “büyüleyici bir çirkinlik”ti bu. Fransa, Yeni Dalga ile tanınıp bir dünya starına dönüşen sevgili aktörüne, bizdeki meslektaşlarını kıskandıracak denli görkemli bir törenle veda ederken, o pırıltılı hayattan geriye kalan kesitler…
Ülkesinin en büyük yıldızlarından, Yeni Dalga efsanesi Jean-Paul Belmondo’nun 6 Eylül’de hayata gözlerini yummasının ardından düzenlenen görkemli törende, üç renkli Fransa bayrağına sarılı tabutu Paris’te Les Invalides askerî müzesinin avlusundan uğurlandı. 1960’lar ile 70’lerde onunla birlikte Fransız sinemasının çehresi olan aktör Alain Delon da oradaydı. Fransa Başkanı Emmanuel Macron “Herkesin sahip olma hayali kurduğu bir dosttu o” diyor; “Adieu Bébel” diye noktalıyordu konuşmasını. Fransa halkı sevgili aktörüne bu lakabı uygun bulmuştu.
Klasik yakışıklılıktan uzak bir aktördü. Ama asi saçları, boksör burnu, pırıl pırıl parlayan gözleri, sık sık başparmağı ile ovma alışkanlığında olduğu şehvetli dudakları, kafa dengi gülüşüyle herkes onu çekici bulurdu. Arkadaşı ve zaman zaman rol arkadaşı olan Alain Delon ne kadar yakışıklı (hatta güzel) ise, o da o kadar çirkindi. Amerikalı bir eleştirmen “büyüleyici bir çirkinlik” demekten de çekinmemişti.
Jean-Paul Charles Belmondo, 9 Nisan 1933’te Paris’in orta halli banliyösü Neuilly-sur-Seine’de dünyaya geldi. O çocukken ailesi şehrin Sol Kıyı’sına, Montparnasse ve Saint-Germain-des-Prés’nin olduğu bölgeye taşındı. İtalyan asıllı bir aileden gelen Cezayir doğumlu babası Paul Belmondo saygın bir heykeltraş; Fransız annesi Madeline Rainaud-Richard ise ressamdı.
Jean-Paul Belmondo, Jean-Luc Godard’ın Yeni Dalga klasiği “A bout de souffle” (Serseri Âşıklar) (1960) filminde rol arkadaşı Jean Seberg ile…
Hiçbir zaman iyi bir öğrenci olmamıştı, ama iyi bir sporcuydu. Sonunda okuldan ayrıldı. 16 yaşında amatör boksör oldu -fakat burnu ringde değil de okul bahçesindeki bir kapışmada kırılmıştı. Sporla geçen gençliği sayesinde 1985’e kadar aksiyon sahnelerinde dublörsüz oynadı. O yıl Marc Allégret’nin filmi “Hold-Up”ta kaza geçirince, bu işten vazgeçti.
Yirmi yaşına gelene kadar ailesi ona özel bir konservatuvarda oyunculuk dersleri aldırdı. Cezayir’de geçen altı aylık askerliğinin ardından 1953’te Paris’e döndü ve üç yıl eğitim gördüğü Conservatoire National d’Art Dramatique’e kabul edildi. Okul, bu çok yetenekli ama Molière oyununa elleri ceplerinde çıkan öğrencisiyle ne yapacağını bilemedi. Mezuniyet treninde, sınıf arkadaşları hocaların sadece mansiyon verdiği Belmondo’yu salla sırt edip götürürken, genç mezun onlara hiç de nazik olmayan bir el işareti yaptı.
1950’lerin ilk yarısını tiyatroda geçirdi. 1957’de sinemaya adım attı. Marc Allégret’nin yönettiği “Sois Belle et Tais-Toi”da (1957) sonradan kendisi gibi yıldızlaşacak Alain Delon’la birlikte oynadılar. Unutulmaz filmleri arasında Jacques Deray’in yönettiği “Borsalino” da vardı. Fransız Yeni Dalga’sına yetişmiş olanlar ise onu Jean-Luc Godard’ın “A bout de souffle” (Serseri Âşıklar) filminde, masum Jean Seberg’in nefesini kesen hırsız Michel olarak hatırlar. Humphrey Bogart hayranı hırsız Michel Poiccard karakteri; sertliğiyle, fiziğiyle, aldırmaz bakışlarıyla, toplumun dışında kalmayı tercih edişiyle o yılların bütün asi gençlerinin ruhuna kazındı. Film, bir başka Yeni Dalga yönetmeninin, François Truffaut’nun bir fikri üzerine kurulmuştu. Belmondo bu filmle Fransa’nın James Dean’i, Jean Gabin’in varisi oldu. Sonraki yıllarda dramlarda, komedilerde, müzikallerde, tarihî filmlerde ve özellikle gangster filmlerinde, kısacası akla gelecek her janrda oynadı.
Çapkınlığı sadece rol değildi
1976 yapımı “Le Corps de mon ennemi”de Valerie Lemercier ile (altta) tam bir jön rolündeki Belmondo, gerçek hayatta da çapkınlığıyla oynadığı karakterleri aratmıyordu.
“Serseri Âşıklar” çekilirken Belmondo 26, Jean-Luc Godard ise 28 yaşındaydı. Aktör daha sonra başka Yeni Dalga yönetmenleriyle de çalıştı ama filmlerin bazılarının senaryoları ona biraz fazla “entelektüel” geldi. 1960’ların ortalarından itibaren bir aksiyon-komedi yıldızı olmayı tercih edişi belki de onu “satılmış”lıkla suçlayan kimi eleştirmenlere rağmen, biraz da bu yüzdendir. Alain Delon gibi o da kendi film şirketini kurdu, şirkete “Cerito” adını verdi. 1960’ların ikinci yarısından itibaren filmlerinin çoğu kendi şirketinin yapımıydı. Sette tam bir profesyonel olduğu söylenir.
Fransız sinemasında seçkin bir yer edinen Belmondo, 1963’te Fransız Oyuncular Birliği başkanlığına seçildi. 1988’de Claude Lelouch’un yönettiği “Itinéraire d’un Enfant Gaté”deki rolü ile “En İyi Oyuncu” dalında Fransa’nın César ödülüne layık görüldü, ancak ödülü geri çevirdi. Gerekçe olarak da oyunculara ancak halkın ödül verebileceğini öne sürdü. Ancak gerçek neden başkaydı. César ödülünün heykelciğini babası Paul Belmondo’nun rakibi olan ve onun hakkında ileri geri konuşan heykeltraş César Baldaccini yapmıştı.
Hollywood ona göre değildi. “Niye hayatımı zorlaştırayım?” demişti. “Dil öğrenemeyecek kadar aptalım, bir felaket olurdu.” Dört çocuğuna rağmen (biri yanarak ölmüştü) evlilik de öyleydi… İlk evliliğinde sorunun çapkınlık olduğu söylenince, “32 yaşındayım” demişti. “Farkındaysanız, Fransızım. Mutlu olduğum kadar evli kalırım. Sonrasını kimbilir?” Ertesi yıl karısı Elodie’den ayrıldı. Boşanmaya Ursula Andress’la beraberliğinin neden olduğu söylendi. Laura Antonelli ile de uzun bir beraberliği olmuştu. Yıldız gibi davranmak için ille de Hollywood’a gitmek gerekmiyor!