Kasım
sayımız çıktı

Gâvur: Kâfirden bozma ‘ateşe tapan’dan türeme

‘Gâvur’ atalarımız 2016 Mayıs’ında, 24. sayımızın kapak konusu olmuştu.

Gâile: Devleti tehlikeli sorunlara sürükleyen, çözümü sürüncemede kalan büyük sorunlar. Örneğin Girit gâilesi.

Galata Sarayı: Klasik Osmanlı okullarının başlıcalarından. II. Bayezid döneminde kuruldu. Burada Enderun’a alınacak adaylarla Kapıkulu Süvari adayları yetiştirildi. II. Mahmud burada Batılı anlamdaki ilk Tıb okulunu açtı. Binanın yanmasından sonra yerine 1868’de yenisi yapıldı. Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) burada öğretime başladı.

Galatasaray Mektebi / Tıbbiye-i Adliyesi: II. Mahmud’un 1838’de açtığı hekimlik ve eczacılık okulu. İlk otopsi çalışmaları burada yapıldı. Ünlü hekimler buradan yetişti (örneğin Marko Paşa). 1848’de Galata Sarayı binası yanınca, okul Hasköy’deki Humbarahane binasına taşındı.

Garb Ocaklar: Kuzey Afrika’daki üç özerk Osmanlı eyaletinin ortak adı. Trablusgarb, Tunus, Cezayir. Bunların özel yönetim biçimleri vardı. Osmanlı Devleti’ne bağlılıkları ise son dönemlerde tamamen biçimseldi. Bu eyaletleri yöneten “dayı”lara paşalık rütbesi verilirdi. Tunus ve Cezayir’i 19. yüzyıl ortalarında Fransa işgal etti. Trablusgarb 1912’ye dek Osmanlı egemenliğinde kaldı.

Gâvur: Müslümanların Hıristiyanlar için kullandığı deyim. Arapça “kâfir” sözcüğünden bozma veya Farsça ateşe tapan anlamındaki “gebr” sözcüğünden türeme. Tanzimat döneminde bu kelimenin resmî yazı ve görüşmelerde kullanılması yasaklanmıştı.

Gâye-i Hayal: Tanzimatçıların hayal ettikleri yüksek ülkü. Ziya Gökalp, ülkücülüğün hayalî değil gerçekçi olmasını savundu. Bu deyim yerine “Mefkure” deyimini benimsedi.

Gâzi: Din uğruna savaşan Müslüman. Savaşlara doğrudan komuta eden eski padişah- lar bu unvanı almadıkları halde, savaşa katılmayan cepheye gitmeyen sonraki padişahlar, dönemlerindeki zaferleri vesile sayarak adlarının önüne “gazi” sanını yazdırırlardı; bunun için şeyhülislâmdan fetva almaları koşuldu. Örneğin II. Abdülhamid’e gazilik fetvasını Hayrullah Efendi verdi.

Gerdûne-i Hümayun: Padişahların uzun yolculuklarda, yağışlı, soğuk havalarda veya rahatsızken bindikleri kapalı araba. Dört atlı, kupa türünden süslü saray taşıtlarıydı.

Goygoycu: Topluca dilencilik yapanlar. Muharrem ayında ülkenin her tarafında küçük gruplar halinde evleri dolaşır, aşure erzakı ve sadaka toplarlardı. Genellikle kör dilencilerdi. Diğer dilencilerden farkları, Kerbelâ olayı ile ilgili mersiyeler okuyarak, önlerindeki çolak ya da topal dilencinin değneğine birbiri ardınca tutunarak gezmeleri, okudukları ilâhilerin aralarında “hoy goy goy canım!” demeleriydi.