Aralık
sayımız çıktı

Geleceğin kısa tarihi Louvre’da yazıldı

Jacques Attali’nin aynı adlı kitabından esinle, beş yılda, beş kıtadan tarihi eserlerle hazırlanan sergi, geleceğin geçmiş üzerinden okunabileceğini ileri sürüyor. Geçmişin öğretebileceklerine sırtımızı döndüğümüz, bin yıllardır birikmiş işaretlerden akıllı uslu sonuçlar çıkarmayı başaramadığımız için, geleceğimize doğru körlemesine gitmiyor muyuz?

Louvre Müzesi, 2015’i hep olageldiği gibi dopdolu bir programla tamamla­dı; güz aylarında açılan, yılbaşı sonrası sona eren çarpıcı ser­gilerden biri “Geleceğin Kısa Tarihi” başlığını taşıyordu ve Jacques Attali’nin 2006’da ay­nı başlıkla yayımlanan kitabın­dan (Türkçesi, İmge Yayınları) yola çıkarak hazırlanmıştı.

Attali’yi Türk okuru birden fazla kitabı çevrildiği için bir ölçüde tanıyor. Böyle diyorum, çünkü Attali hem çok kimlikli, hem çok üretken bir figür, onu çoğulluğunda kavramak için bir ufuktan ötekine koşmak ge­rekiyor: İktisat, siyaset bilimi, tarih, kültür tarihi at koştur­duğu alanların başında geliyor. Bu özellikler “Geleceğin Kısa Tarihi” projesine olumlu yön­de yansımış. Tersi de ola­bilirdi: Her duvardan, her salondan farklı, uyumsuz seslerin çıktığı, kakofo­nik bir cümbüş pekâlâ ortaya çıkabilirdi.

Geçmişten geleceğe Osmanlı aynası Louvre’un geçen sene koleksiyonuna kattığı parçalardan biri de, II. Mahmud döneminin altın kaplamalı gümüş yastık aynalarından biri.

Sonucun başarısı, şüp­hesiz işbirliğin­den kaynaklanı­yor. Sergi vesi­lesiyle, Louvre’un dergisi Grande Galerie’de yer verilen kısa bir söyleşide, Attali hazırlık sürecinde sergi düzen­lemenin bambaşka bir çalışma anlayışı gerektirdiğini kavra­dığını, bu işin kitabının illüs-trasyonu olmadığını bu süreçte gördüğünü aktarıyor. Gerçek­ten de, “Geleceğin Kısa Tari­hi” sergisi kitaba göbek bağıyla bağlı sayılamayacak biçimde kotarıldığı için birbaşına ayak­ta durabiliyor.

Adı üstünde, geleceğin geç­miş üzerinden okunabileceği­ni, bu bakışa erişmenin Tarihi “doğru” değerlendirmekten geçtiğini ileri sürüyor Attali. Aklıbaşında herkesin onayla­yacağı, şaşırtıcı yanı bulun­mayan bir sav bu. Gelgelelim, bu savı “delillendirmek” her babayiğidin harcı değil: Sınırlı bir mekânda, sınırları ister is­temez geniş tutulmayı gerekti­ren “insanlık tarihi”, yaklaşık 22 bin yıllık bir zaman kesiti, hangi seçimlerle temsil düze­yini yüksek bir çıtaya otur­tacak? Senaryo ve senografi, nasıl bir sıralama mantığıyla halkalardan bir zincir oluştu­racak? Başından ucuna sergi mekânını katedecek izleyici­ye seçili parçalar arasındaki “ilişki” örgüsü, yazılı metin­deki (burada Attali’nin kitabı) tutarlılığın “tam” karşılığı bir görsel anlatım ekseniyle ‘bil­diri’sini ulaştırabilecek mi?

Attali’nin rehberliğinde, serginin küratörleri, beş yılı aşkın bir araştırma-buluştur­ma hattı yaratarak çalışmışlar. Beş kıtadan, geçmişin hiçbir uygarlığını gözardı etmeksizin en uygun işaretleri vereceğini düşündükleri en oturaklı par­çalardan bana kalırsa çok etki­leyici bir “patchwork” oluştur­muşlar. Akış içinde izleyicinin karşısına çıkan örneklerden bazılarını, dayandıkları çeşit­liliği göstermek adına, cep def­terime düştüğüm notlardan seçerek aktarıyorum:

• Dev büyüklükte, mermer, Roma’dan bir “yumruk” yapıl­mış el

• Sümer krallarının soykütük bağlarını içeren üstü kakma­yazı bir tuğla

• New York Tarih Enstitüsü koleksiyonundan, XIX. yüzyıl ressamı Thomas Cole’un bir dizi, “İmparatorluğun Yazgısı” temalı, yağlıboya tabloları

• İznik çinileri, yanıbaşlarında Acem kilimleri

• Brueghel’in “Körler Mese­li” tablosunun Louvre kopyası (aslı Napoli’de)

• II. yüzyıldan bir kör Home­ros büstü

• XVII. yüzyıl yapımı, Japon paravanı: “Portekiz gemileri”

• Afrika ölçü birimleri

• Daumier’den, bugün yaşanan­ları gösteren, 1849-50 tarihli “Kaçak Göçmenler” tablosu

• Çağdaş sanatçılardan sıkının sıkısı işler: Tomas Saraceno, Mark Lombardi, Cheri Samba, Ai Weiwei…

Yazar ve küratör Jacques Attali, aynı başlıkla yayımlanan kitabından yola çıkarak hazırlanan “Geleceğin Kısa Tarihi” adlı serginin de küratörlüğünü yaptı.

Şüphesiz bu küçük seç­me de, sergide yeralan bütün yapıtları ve objeleri içerecek eksiksiz bir liste de, bu sergiyi görmedikçe, Brueghel’in tab­losundaki körlerin, göreme­dikleri için yollarını yitirenle­rin haline taşıyabilir bu satır­ları okuyacak olanları. İyi ama, “Geleceğin Kısa Tarihi”nin ana amacı bu değil mi: “Biz”, geleceğimize doğru körleme­sine, geçmişin öğretebilecek­lerine sırtımızı döndüğümüz, bin yıllardır birikmiş işaret­lerden akıllı uslu sonuçlar çıkarmayı başaramadığımız için, gitmiyor muyuz?

“Geleceğin Kısa Tarihi” sergisi 24 Eylül 2015’de açıl­mış Louvre’da; 14 Kasım 2015 gecesi Paris’te yaşananlara ilişkin önişaretler bekliyor­du salonlardan birinde: İçi boş savaş miğferleri, boşlukta asılı bırakılmış kılıçlar, derin bir ölüm sessizliği yayıyorlar­dı etrafa. Daumier’nin tablo­sunun içinden televizyon ek­ranından taşmış izlenimi do­ğuran görüntüler geçiyordu. İnsan, bu tür bir düzenli kar­maşanın ortasında geçmiş ile geleceğin yer değiştirdiği sanı­sına kapılmadan edemiyor.

***

Louvre, açık ara, yeryü­zünün en varsıl müze­si. Sergilenebilenler, gerçekten de buzda­ğının görünen kısmı; “depo”larındakiler ile yeryüzünün ikinci en varsıl müzesi kurulabilir. Neden, öy­leyse, bu birkaç uzun ziyaret seansıyla bile ancak bir bölü­ğüyle tanışılabilecek zengin­likteki içeriğine karşın, “dur­madan”, yepyeni yaklaşımlarla her yıl bir dizi sergi düzenli­yor? Neden Derrida, Eco, At­tali gibi çağdaş kültür adamla­rından küratörlük yapmasını istiyor? Bizim büyük ve zengin müzelerimiz ne kadar “hantal” yönetimlere sahipse, Batı dün­yasınınkiler o kadar “dinamik” politikalarla işletiliyor, yeni “kazanım”larına kaynak sağ­lamak için gelirlerini yükselt­menin yollarını arıyorlar. La Grande Galerie dergisinin bu son sayısında, Louvre yeni “ka­zanım”larını övünerek sunu­yor, o seçkin parçalardan biri­nin görüntüsüne tam sayfa ay­rılmış: II. Mahmud döneminin yer yer altın kaplamalı gümüş yastık aynalarından biri bu; 27 cm. yarıçaplı, işçiliği görkemli bu divan aynası Louvre ailesi­ne 2015 yılında katılmış.

Geçmişi geleceğe katmanın yolu aynanın içinden geçiyor.

Bir imparatorluğun tarihten çekilmesi İngiliz kökenli Amerikalı ressam Thomas Cole (1801-1848) beş büyük yağlıboya tablodan oluşan dizide, hayali bir imparatorluğun tarih sahnesinden çekilmesine yolaçan olayları sergilemişti.