Kasım
sayımız çıktı

İHAP HULUSİ’DEN ŞÜKRİYE DİKMEN’E gizli kalmış mektuplar

Ülkemizde grafik sanatının öncülerinden İhap Hulusi’nin (1898-1986) kendine has genç kız portreleriyle bilinen ilk kadın ressamlarımızdan Şükriye Dikmen’e (1918-2000) yurtdışından veya Türkiye’den gönderildiği mektuplar, posta kartları, notlar… Şükriye Dikmen kendisinden 20 yaş büyük İhap Hulusi’ye konuşulduğu gibi âşık mıydı yoksa iki ressamın çok sıkı dostluğu muydu aralarındaki? Müstesna bir sevginin saklı kalmış izleri.

Bir tarafta 1898 Kahire doğumlu, Türk grafik sanatının öncüsü. Ters üçgen imzasıyla 1920’lerin ilk yarısından itibaren dergi-ki­tap kapaklarının, ilk rek­lamların, Millî Piyango biletlerinin, Alfabe kita­bımızın, Sümerbank’ın, Türk Hava Kurumu’nun, Beykoz Kundura’nın, Kulüp Rakısı’nın, kısaca cumhuriyetin çi­zeri İhap Hulusi. Diğer tarafta 1918 İstanbul doğumlu, kendisi gibi ressam Tiraje Dikmen’in ablası, tek figür­lü kadın ve genç kız portrecisi olarak kendi­ne has bir üs­lup edinmiş; 1960’larda Pa­ris, Brüksel ve Viyana’da açılan sergilerde çağdaş Türk sanatını temsil etmiş ressam Şükriye Dikmen.

Türkiye’de grafik sanatının öncülerinden İhap Hulusi (1898-1986)

Kültür ve sanat tarihimi­zin bu çok önemli iki ressamı­nın mektuplaşmaları ilk defa yayımlanıyor. İhap Hulusi’nin 1934’ten 1971’e kadar Şükriye Dikmen’e gönderdiği onlar­ca mektup, kartpostal ve kü­çük notlar… Kahire’den, Mü­nih’ten, Viyana’dan, Paris’ten yaşama, kültüre, sanata dair İhap Hulusi’nin mektup say­falarında Şükriye Dikmen’le neredeyse her anını paylaş­tığı kırk yıl. İhap Hulusi’nin kişiliğini, zevklerini, dertleri­ni, tasalarını onun gözünden görmek ve anlamak için, onun otobiyografisine açılan yeni bir kapı, yeni bir zeyl. Türki­ye’de grafik sanatlar ve reklam çizimi konusunda öncü olmuş, bir döneme damgasını vurmuş İhap Hulusi’nin yaşamının ilk defa günyüzüne çıkan kesit­leri…

İlk kadın ressamlarımızdan Şükriye Dikmen (1918-2000)

28 MART 1934 – İSVİÇRE

İlk mektup: ‘Burada 3 ay kalacağım’

KOLEKSİYONUMUZDAKİ ilk mektup 28 Mart 1934 tarihli. İhap Hulusi bu mek­tubu İsviçre’nin Vaud şehrindeki meşhur Pélerin Palace otelinden göndermiş Şükri­ye Dikmen’e. 36 yaşında ülkesinde ünü her geçen gün artan ressam İhap Hulusi’den, 16 yaşındaki genç resim heveskarı Şükriye Dikmen’e…

“Şükriyeciğim. Sana gelir gelmez bir kart gönderdim, bilmem aldın mı? Bundan daha emin olmak için kulübe de gönde­riyorum. Babana verdiğim bu zahmetten dolayı affımı dile. Nasılsın? İstanbul’da ne var ne yok? Ben daha galiba en aşağı üç ay kalacağım. Şimdilik İsviçre’deyim. Hotel Pélerin’deyim. Otelimiz tak münasebetiyle üst üste. Taktan sonra Gülsüm ve halasıyla zannederim Paris seyahati yapacağım. Bu­na çok seviniyorum bahusus ki bu seyahat otomobille yapılacak. Sık sık ping pong oy­nuyoruz, arada bir de dama ediyoruz. Sa­adet’e ve ablana da çok selam. Annenlerin ve babanın ellerinden, senin gözlerinden öper mektuplarını beklerim”.

18 AĞUSTOS 1934 – İSVİÇRE

‘Son resimlerimden bir tane gönderiyorum’

MEKTUPLAR aralıksız alınıp gönderil­meye devam eder. İhap Hulusi bu defa İs­viçre’de başka bir otelden yazar…

“Şükriyeciğim, sana bu mektubu enfes bir güneşin altında rahat bir koltuğa gö­mülmüş yazıyorum. Hava o kadar güzel ki tarif edemem. Şimdi sizler kimbilir ne gü­zel deniz havaları alıyorsunuzdur; burada denizin eksikliğini ne derece hissettiğimi sana tarif edemem. Bir türlü onlara gü­venemiyorum, iğreniyorum. Açık denize alışmış bir insan için 15 metre uzunluk­ta bir havuza girmek hiç de hoş değil. Ya­rın Palas’ta bir konkur var, ona gideceğim; bakalım kimler kazanacak. Etrafımdaki manzara öyle nefis ki dağların haşmetine cidden doyum olmuyor ama bütün bun­lardan artık bıktığımı ve dönmeyi şiddet­le arzu ettiğimi söylesem bilmem inanır mısın. Bakmışsın ki İstanbul’da pek az yani ancak 3-4 ay kalacağım. Çünkü kışa gene bir seyahat tasavvur ediyoruz. Ma­mafih bunu sakın babama söyleme; onu o kadar özledim ki bu artık beni rahatsız ediyor; onlardan hiç bu kadar müddet ay­rılmamıştım. Sana son çıkan resimlerim­den bir tane gönderiyorum. Bu günlerde ne ise iki kilo kaybettim. Saatin parasını aldım ve ısmarladım, Saadet’e teşekkür et. Ailenin ellerinden senin de tastamam gözlerinden öperim Şükriyeciğim. Tem­bellik etme de çabuk yaz”.

14 ARALIK 1953 – KAHİRE

‘Yeni yılını tebrik eder çok çok öperim…’

KAHİRE’DEN Paris’e gönderilen kart­postal şöyle: “Sevgili Şükriye, Cumhuri­yet’te serginin muvaffakiyetini okudum, tebrik ederim. Ben iki haftadan beri bura­dayım. Yakında döneceğim. Sen ne zaman geleceksin! Yeni yılını tebrik eder, gelecek seneler sana daha çok büyük muvaffaki­yetler getirmesini diler gözlerinden ve …. çok çok öperim”.

Selçuk Altun, 6 Aralık 2018 tarihli Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki “Kitap İçin” başlıklı köşesinde İhap Hulusi ve Şükriye Dikmen hakkında şöyle bir dipnot düşer: “2013’te bir müzayededen Şükriye Dik­men’e ait 10 defter dolusu günlük almış­tım. Günlüklerden deşifre ettiğim kada­rıyla Şükriye Hanım’ın babasının arkada­şı olan şair Fâzıl Ahmet Aykaç ona sanki platonik bir tutkuyla bağlıyken o, ressam ve öncü afiş çizeri İhap Hulusi’ye âşıktı”.

Fâzıl Ahmet Aykaç ve İhap Hulusi çok yakın iki arkadaştır. İhap Hulusi’nin çizi­mini yaptığı “Kulüp Rakısı” etiketindeki smokinli, karşılıklı rakı çiçen iki beyden elinde purosuyla yüzü dönük olanın da Fâzıl Ahmet Aykaç olduğu rivayet edilir.

3 AĞUSTOS 1965

‘Üzülerek verdiğim bu red cevabını…’

ŞÜKRİYE DİKMEN, İhap Hulusi’nin kendisine yazdığı mektupları bir ömür sakladı, korudu ve atmadı, yırtmadı. Onun sakladığı bu mektuplar arasında biri çok çarpıcı. İhap Hulusi ile Şükri­ye Dikmen arasındaki ilişkinin kırılma noktalarından biri belki de. 47 yaşında­ki Şükriye Dikmen, 67 yaşındaki İhap Hulusi’nin üst katında ona ait bir odada kalmak istiyor ve ona bu talebini iletiyor. İhap Hulusi ise şöyle cevaplıyor:

“Sevgili Şükriye. Yukarıda bana ait olan oda hakkındaki arzunu, bütün hüsnü ni­yetime ve sana yardımcı olmak isteğime rağmen yerine getiremeyeceğimi üzülerek bildirmek mecburiyetindeyim. Bu odayı dairemin bir kısmı olarak otuz küsur se­neden beri devamlı olarak işgal etmekte ve hizmetimde bulunan hizmetçiler için ya­tak odası olarak kullanmaktayım. Arzuna uyarak tahliye ettiğim takdirde dairemde hizmetçiyi yatıracak yer bulamayacağım. Böyle bir vaziyet de beni tahmin edebile­ceğin gibi çaresi bulunamayacak güç duru­ma sokacaktır. Bu sebeple, tekrar ediyo­rum, sana azami şekilde kolaylık göster­mek ve arzunu yerine getirmek isteğime rağmen bu oda hakkındaki talebini yerine getiremeyeceğim. Vaziyetimi takdir edip, imkansızlık karşısında ve üzülerek verdi­ğim bu red cevabını anlayış ve makuliyetle karşılayacağına eminim. Sevgilerimle”.

12 TEMMUZ 1971

‘Başıma gelenleri bir bilsen, konsültasyon yapıldı’

KOLEKSİYONDAKİ en son mektup 12 Temmuz 1971’de yazılmış. İhap Hulu­si artık 73 yaşındadır ve bir kalp damar sağlığı problemi yaşamaktadır. Şükriye Dikmen ise 53 yaşındadır. “Şükriyeciğim” diye başladığı mektupta sağlığına dair şu satırları yazar:

“Mektubunu aldım sana yazamadım çünkü başıma gelenleri bilsen. Geçen Çarşamba konsültasyon yapıldı ve netice bir ardemographie alınmasına karar ve­rildi. Bu damarları renklendiren bir iyod mahluku kanımdan enfekte edilerek ya­pılırmış ve damarların tıkanıklık derece­si ve nerede olduğu görülürmüş. Bu film görüldükten sonra hastalığın derecesine göre ameliyata karar verilirmiş. Bu film çeken makineler de iki türlü olurmuş; bi­ri sadece röntgen gibi filim çeker biri de serigraphie dedikleri türlüsü varmış ki bu da arka arkaya 4-5 resim çeker ilacın gi­dişini gösterirmiş. Bu makineler yani se­rigraphie yalnız Çapa’da (ki bu yokmuş) bir de Alman Hastanesi’nde varmış. Tabi iyot yaktığı için bu oldukça acırmış, onun için ‘hafif bir narkoz vermek daha doğru olur’ dediler; esasen 10 – 15 dakika sürer­miş. Uzatmayalım, ‘peki’ dedik ve Cuma günü Alman Hastahanesi’ne gidip bunu yaptırmaya karar verdim.

Cuma 7:50’de randevu verdiler; gittik, bayılttılar, hiçbir şey duymadım; fakat şimdi anlatacaklarımı dinlerken öğle­ye doğru ayıldım. Kasık ve karın altında müthiş bir ağrı; 10-15 dakika sürecek şey 1 saat 20 dakika sürmüş, damarı bir tür­lü bulamamışlar. Nihayet bulup ilacı ver­mişler bir defa da… serigraphie işleme­miş. Elde kalan 0+0 yine 0. Aradan 3 gün geçti hâlâ doğru dürüst yürüyemiyorum. Kasık ve karnım çürük içinde… Avrupa’da göstermededn katiyen ameliyata karar verecek değilim. Ancak ne zaman gelebi­leceğimi kestiremiyorum…”