Kasım
sayımız çıktı

İnşaat-menfaat-nefret üçgeninden tarihe doğru

Avrupa Birliği’ndeki Brexit çatlağı, ülkemizdeki iktidar sahipleri ve yandaşlarını pek memnun etti. Türkiye’de ne vakit bir olumsuz­luk artık üstü örtülemeyecek bir vaziyete gelse, “canım Avrupa’ya baksana, orası da berbat” laflarını zaten sıklıkla duyuyorduk. Yani yat-kalk dua et, hâline şükret. Ülkenin doğusunda bütün şiddetiyle sıcak sa­vaş yaşanıyor, ekonomi-turizm komada, bütün komşularımızla kavgalıyız, imza-tweet atan bile doğru hapse gidiyor, gazeteler-gazetecilik bitirilmiş, eğitim-öğretim dibe gitmiş ama, “n’olucak bu Avrupa’nın hâli arkadaş?”

Kendi problemlerini başkalarının sıkıntılarıyla hafifletmek, hatta yok­saymak; içe kapanma ve böbürlenmenin klasik stratejilerinden biridir. Her türlü muhalefeti sulandırmak, etkisizleştirmek için de gayet fayda­lıdır. Tarihte de Avrupa’nın herhangi bir alanda “kötü duruma düşmesi” devletimiz tarafından genellikle sevinçle karşılanmış, böylelikle ülke için­de yükselen “çatlak sesler” de daha az duyulur olmuştur.

Aynı paralelde, ABD ve Avrupa’da yükselen ırkçılık, milliyetçilik, ay­rımcılık da, bizdeki benzeri ideolojik makamlar tarafından aslında sevinç­le karşılanıyor. Böylelikle en çok ihtiyaç duydukları, kendi varoluşlarının olmazsa olmazı “reaksiyon” için maddi ve düşünsel zemin sağlanıyor, sağ­lamlaşıyor. Modern Haçlılara karşı neo Osmanlılar! Ve tabii en önemli yan kazançlardan biri olarak, kutuplaşmanın sürekli tahrik edilmesi: “Arada kalan ezilir, safını belirle kardeşim!”

Ülke olarak neredeyse hayatın bütün alanlarında yaygın bir üretimsizlik içerisindeyiz. Buna tabii düşünsel, kültürel, entelektüel üretim de dahil.

Peki inşaat-menfaat-nefret üçgeninde birbirini kazıklayarak hayata devam eden cahil ve tembel insanların tarihten herhangi bir ders çıkarma­sı mümkün olabilir mi? Hadi çıkarmak istedik diyelim; neye, nereye baka­cağız? Türk-Osmanlı-İslâm tarihi üzerine yazılmış kitapların, yapılmış bi­limsel çalışmaların ezici çoğunluğu da, yüksek kalitede olanları da Batı’da. Yani bu “Haçlılar” öteden beri bizi bizden daha iyi tanıyor, adeta tarihimi­zi elimizden alıyor. Bize de sadece onlara karşı “tutum almak” kalıyor.

Bir de Ayasofya’yı çok beğenmişiz ve onu cami yaptığımız gibi, kendi camilerimiz için de model olarak almışız.