“İş, ehil olmayana verildi mi kıyameti bekle!” sözü, Buhari tarafından aktarılan ve Hz. Muhammed’e ait bir Hadis-i Şerif. Yine Nisa Suresi, 58. Ayet’te işin ve hizmetin ehline verilmesi emrediliyor. Dinî referansların yanısıra, tarihte hem Türkiye hem dünya tarihinde yaşanan bir dizi iktidar-yönetim problemi de, “liyakat” konusunun ne denli hayati olduğunu kanıtlıyor. Dünden-bugüne, eğitim ve kalite olarak yetersiz olanların yolaçtığı rezaletler, felaketler…
SUNUŞ
KARAR AŞAMASI
Günümüzde gerek Türkiye’de gerek dünyada, belirli ve uzmanlık gerektiren bir alandaki otoritenin bilgisi-görgüsüyle o işi yapmaya layık görülmesi durumuna pek rastlanmıyor. Aktüel siyasetin, kayırmacılığın, aile-hanedan ilişkilerinin ve çeşitli “duygusal” nedenlerin birarada etkili olduğu dünya düzeni, şüphesiz bilinen tarihin ilk dönemlerine kadar geri gidiyor. Ancak 2021 senesinde Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan rektör-yönetici krizi; ülkemizdeki liyakat meselesinin bugün “Eski Türkiye”den, hatta çok eski Türkiye’den bile daha yakıcı olduğunu gösterdi.
“İşi bilmek”le övünen siyaset erbabının, özellikle bürokrasi-eğitim çarkında yapmaya niyetlendiği değişiklikler için gereken kalitede insan bulamaması şaşırtıcı değil. Daha önceki dönemlerde de örnekleri görülen bu vaziyet karşısında, koltuk sahipleri genellikle “idare eder”di. Ancak bugün yaşanan-yapılan atamalarla kritik görevlere getirilenlerin büyük kısmı, değil durumu idare etmek, kendilerini önemli değişim-dönüşümlerin öznesi gibi görüyor. Aslında haklılar. Zira yapmak istedikleri temel iş, örneğin seçkin eğitim kurumlarında mümkün mertebe seçkin olmayan, yani kendileri gibi olan gençlerin yetişmesini sağlamak. Böylelikle kendi sıradanlıklarını, kendi biat kültürlerini ve kendi liyakatsızliklerini yaygınlaştırmak, normalleştirmek. Dolayısıyla kendi iktidarlarını uzatmak ve para akışlarını devam ettirmek. Bu yaklaşımın ülkenin ulusal-uluslararası değerinin düşmesine yolaçması ise onların önem verdiği, ilgilendiği bir konu değil şüphesiz.
Ülkemizde maalesef sayıları giderek azalan, dünya sıralamasındaki yerleri giderek aşağıya kayan üniversitelerimiz; eğitim-öğretim seviyesi ve kalitesini en azından korumak için mücadele ediyor. Dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hoca ve öğrencilerin, atanan rektörün liyakatını sorgulamaları ve bu durumu protesto etmeleri; şu veya bu çevrelere siyaseten angaje olmuş insanların ötesinde, eğitimin seviyesi-içeriğine ilişkin bir uyarıdır.
Ülkemizdeki seçkin eğitim kurumlarının kalitesini de sayılarını da artırmak, her türlü ideolojinin ötesinde bir görev, bir idealdir. Eğer varolan olumsuz tabloyu elbirliğiyle değiştiremezsek, ülkemizin parlak beyinleri “Eski Türkiye”de olduğundan çok daha fazla oranda yurtdışına gidecek ve yine büyük oranda belki sadece tatil yapmak, ailesini görmek için buraya dönecek.
Birbirimize baka baka kararacak mıyız, yoksa genç insanların bizim batırdığımız bu ülke için daha iyi şeyler yapabilmelerinin yolunu açacak mıyız?
Kapak dosyamız, bu sorunun tarihsel boyutlarını yerli-yabancı örnekleriyle tartışıyor.
Gürsel Göncü