Kasım
sayımız çıktı

Kadim ile modern arasında

Bir zamanlar Beyoğlu’ndaki Japon oyuncakçı mağazasının ortaklarından olan Yamada Torajiro, 100 yıldan fazla bir zaman öncesinde İstanbul gözlemlerini kaleme almış, çizdirmişti. Yazar gördüklerini, okuduklarını ve duyduklarını çok ustaca birleştirerek sürükleyici bir seyahat, anı ve gözlem kitabı meydana getirmiş.

Yamada Torajirō’nun yazdığı, Prof. Dr. Sel­çuk Esenbel’in Japonca aslından Türkçeye çevirdiği Japon Aynasında Resimli Türkiye Gözlemleri (İş Bankası Kültür Yayınları) adlı eser, okurlara Beyoğlu’ndaki Japon oyuncakçı mağaza­sını hatırlatarak başlıyor. Evet, ben de çocuk hafı­zamla Japon mağazasını İstiklal Caddesi’nde bir pasajın girişinde gibi hatırlıyorum. Mağazanın vit­rinlerine hayranlıkla ve ilgiyle bakmam yanında acaba oradan oyuncak alabilmiş miydik hatırlamı­yorum; belki alamamışızdır.

Eser sizi 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı İstanbul’una gö­türüyor. Öte yandan çeviri, Esenbel’in titiz çalışması sonu­cu kitaba eklenen ayrıntılı açıklamalar ve yazarı o dönemin Japonya bağlamına oturtan geniş bir giriş bölümü sayesinde, okurun eserle bağ kurmasını sağlıyor.

Japon mağazasının ortaklarından olan yazar Yamada To­rajirō (1866-1957), dikkatli gözlemleri ile sizi bazen bildiğiniz bazen de bilmediğiniz bir İstanbul’da gezdiriyor. Kitabı süs­leyen Japon kara kalem (sumie) resimlerini, yazar bir ressa­ma çizdirmiş. İstanbul’dayken topladığı kartpostallar ve Ko­dak marka fotoğraf makinesiyle çektiği resimlerin arasından Dersaadet’i (İstanbul) temsil ettiğini düşündüklerini çizim hâline getirtmiş, çizimleri yapan ressamı da denetlemiş. Fo­toğrafları ise “atıma binip şehrin banliyölerinde pınar suları­nı avuçlarımla içtiğim, yandan çarklı vapurla seyrettiğim Bo­ğaziçi’nin manzarasına hayran kaldığım zamanlarda çektim” diye takdim ediyor.

Yazar her ne kadar “bu derlemede sadece duyduklarımı, gördüklerimi çalakalem kaydettim” diyorsa da, gördüklerini, gözlemlerini, okuduklarını ve duyduklarını çok ustaca birleş­tirerek sürükleyici bir seyahat, anı ve gözlem kitabı meydana getirmiş. Kitap çeşitli kesimlerden İstanbulluların hayatını, saray, konak, sokak kültürünü genç Rum tulumbacı delikan­lıları, dalyan balıkçıları, mesire yerlerinde salına salına yürü­yen feraceli hanımlar ile fesli beyefendileri sevecen bir dille anlatır.

İstanbul’u gözlemlerken Yamada, zaman zaman kendi kültürü ile benzerlikler görür, ilişkiler kurar; örneğin lokumu Uzakdoğu’da bilinen bir Kore tatlısına ben­zetir veya Şeker Bayramı ile geleneksel Japon Yeni Yılı kutlamalarındaki aile ziyaretlerini birbirleri­ne benzetir. Kimi zaman da bazı özelliklerden san­ki salt İstanbul’a mahsusmuş gibi sözeder. Sanırım eğitimli Japonlara hitap ettiği için, örneğin camiye girerken şadırvanda abdest alınmasını Japonya’da da tapınaklara girerken avlunun başında ufak bir havuz ve kepçelerle el yıkanmasına benzetmez; iba­dethanelere ve evlere girerken ayakkabı çıkarılma­sını “bizdeki” gibi bir ifade ile tanıtmaz. Ancak şadırvanı “el yıkama çeşmesi” olarak ifade etmesi, eğitimli okuyucunun bu bağlantıyı kuracağını düşünmüş olacağı hissini veriyor. Bu durumu İstanbul’daki sarayları anlatırken de görüyoruz; bunların Japonya’daki saraylara benzer ve farklı yanları hak­kında bilgi sahibi olmuyoruz; herhalde “arif olan anlar” diye düşünmüştür.

Öte yandan Topkapı Sarayı’na “Seraglio” demesi kadar, “kanlı Ortaçağ menkıbeleri” şeklindeki İstanbul fethi ve Aya­sofya hikayeleri, onun bu konularda yaptığı okumalar yanın­da o dönemde bu türlü söylencelerin yaygın olduğu izlenimi vermektedir. Bazen de örneğin Topkapı Sarayı ve diğer sa­raylarla ilgili olarak söylediklerinde gözlemden çok bilgi ile karşılaşınca bunların bir kitaptan alınmış olduğunu anlarız. Esenbel onun “izlenimlerini klasik Çince terkiplere dayalı Japonca kavramlar bularak ifade etmiş” olduğunu belirtir.

Yamada, Japon millî inancı Şintoizm yanında Konfüç­yüsçü felsefe ve edebiyat ile Batı kültürünü birarada yaşa­yan ve yaşatan, Esenbel’in “kadim ile modern arasında” diye tanımladığı bir kuşağa mensuptu. Bu ifade bizde de Yahya Kemal Beyatlıların kuşağı için geçerlidir. Yahya Kemaller bir taraftan Arap ve Farsça ifade, imge ve betimlemelerin yoğun olduğu Osmanlıca divan edebiyatını, diğer taraftan da Fran­sızca yoluyla Batı edebiyatını kendi bünyelerinde meczetmiş aydınlardı. Sonrasında biz, arada kalmak yerine seçim yaptık. Bu durum, “acaba Japonlar ne gibi seçimler yaptılar?” soru­sunu akla getiriyor.