18. yüzyılın aydın İstanbul hanımefendilerinden Şair Fıtnat Hanım, pek nadir rastladığımız Osmanlı kadın şairlerin en önemlilerindendi. Osmanlı ilmiye sınıfının en tepesindeki beş şeyhülislamın bulunduğu bir aileye mensup bir kadın şairin varlığı, dönemi düşünüldüğünde “olacak iş değil” dedirtir. Hayatından geriye iki ölüm tarihinden başka pek bilgi kalmaması da öyle…
Asıl adı Zübeyde, şiirdeki mahlası Fıtnat olan bu 18. yüzyıl aydını İstanbullu hanımefendi; kendisi de yazar ve şair olan Şeyhülislam Ebu İshak-zâde Es’ad Efendi’nin kızı olarak dünyaya gelmiş. Lehcetü’l-lügat adlı bir sözlüğün yanısıra musikişinasların yaşamöykülerini içeren Atrabü’l-âsâr adlı bir esere de imza atmış.
“Yaratılıştan kavrayışlı, anlayışlı” anlamındaki “Fıtnat” şiirlerindeki mahlasıyken, asıl adı bir şeyhülislâm kızı için uygun düşen Zübeyde’dir. Hibetullah yazanlar yanılmış. Ali Canib Yöntem’in İslam Ansiklopedisi’ndeki “Fıtnat/Fitnat” maddesindeki “(…) Hadikatü’l-Cevami, Lâleli Câmii bahsinde ismini Hibetullah olarak kaydeder” cümlesindeki yanlışlığı farketmeden alıntılayan N. S. Banarlı da Resimli Türk Edebiyatı C. II, s. 769, dipnot 46’da “Bu isim Hadikatü’l Cevami’de Hibetullah olarak geçer” demiş. Oysa Hadikatü’l-Cevâmi’de, Laleli Camii türbesinde gömülü 3. Mustafa’nın kızı Hibetullah anılıyordu!
Fıtnat’ın doğduğu konak, birkaç kuşak ulema, şair, yazar aileleri barındırdığına göre o ortamda bir şair hanım yetişmesi ne kadar doğalsa yaşamına ilişkin kaynak yokluğu da o kadar tuhaf! İstanbul’da doğmuş, yaşamış ama hayatı konusunda bilgi yok gibi. Doğumu, eğitimi, evliliği mutlaka yazılmıştır ama günümüze salt iki (!) ölüm tarihi kalmış: 1780 veya 1783. Doğum tarihi bilinmiyor. Adını Osmanlı divan şairleri sırasına yazdıran bu aydın kadının divanı 1846’da Takvimhane’de taşbaskısı yöntemiyle basıldığı gibi, kütüphanelerde de elyazma nüshaları var.
Şiirlerinden açık düşünceli ve aydın bir şair olduğu anlaşılan bu İstanbul hanımefendisinin soyuna bakıldığında şaşırtıcı bir tablo dikkati çekiyor: Büyükbabası Ebu İshakzâde İsmail Naim Efendi; amcası Şeyhülislam Ebu İshak-zâde İshak Efendi; babası Şeyhülislam Mehmed Es’ad Efendi; Fıtnat’ın amcası Es’ad Efendi-zâde Şeyhülislam Şerif Efendi, bu sonuncunun oğlu ve Fıtnat Hanım’ın yeğeni Şeyhülislam Mahmud Şerif Efendi… Hepsi de 1730-1780 aralığındaki şeyhülislamlar arasında yer almışlardır! Bu durum Fıtnat Hanım’ın şairliğini ister istemez sorgulatır. Osmanlı ilmiye sınıfının tepesinde ardarda beş şeyhülislamla örüntülü bir aile yapısından -döneminde “olacak şey değil” dedirten şair (Koca) Ragıp Paşa’nın, şair Haşmet’in çağdaşı- bu düzeyde bir kadın şairin yetişmesi şaşırtıcıdır. Sonradan üretilen söylentiler ciddiye alınırsa bu üçlü arasında latife, hiciv atışmaları yapılması da hayret vericidir.
Dikkati çeken başka bir durum da adını kaç aydınımızın bildiği şüpheli Fıtnat Hanım’ın mezarının da korunamamış olması. Bursalı Tahir, Osmanlı Müellifleri’nde: “Muhaderat-ı kavm(kadınlar topluluğu) içinde medâr-ı mefharet (övünç kaynağı) olacak bir nâdire-i belagat (ender söz ustası)” diye tanımladığı Fıtnat Hanım’ın mezarının saptanamadığını yazmış: “Geçen yüzyılın kitabiyat ve teracüm-i ahval (bibliyografi ve biyografi) uzmanlarından İsmet Efendi, “Eyüp Sultan Türbesi arkasındaki sırtta” demiş: “Kimi Eyüplüler de Feshane’ye giden (Defterdar) caddenin sağındaki harap -Hubbî Hatun- türbesini gösterirlerken kimileri de Çarşamba’da İsmail Ağa Camii haziresindeki Ebu İshak aile kabristanında gömülü olmasını ileri sürmüşler”.
Şu gerçek ortaya çıkıyor: Günümüzden yüzyıl önce Bursalı Tahir Bey, Fıtnat Hanım’ın mezarı denebilir bir iz bulamamış. Bugün kim nasıl bulabilir? Abdullah Eyyubî’nin, Eyüp Sultan ve çevresini anlatan Mecmua-i Vefiyât adlı yapıtında “Şeyhülislâm Murtaza Efendi türbesinin avlusunda, soldaki duvara bitişik mezardır” diye yazılmış. Bu kaynakta Fıtnat Hanım için “Şair Derviş Efendi’nin zevcesi Fıtnat Hanım’ındır” açıklaması var. 1980’de Arkeoloji ve Sanat Dergisi’nde yayımlanan “Şair Fıtnat Hanım’ın Mezarı” başlıklı makalede de aynı yer, “Defterdar Caddesi’ndeki Hubbî Hatun Türbesi haziresi” olarak vurgulanmış. Fıtnat’ın kocası Derviş Efendi de Rumeli Kazaskerliği’ne kadar yükselmiş ama, safdil, ilimden-irfandan, şiirden nasipsiz bir zatmış.
Fıtnat Hanım’ın eserlerinden bestelenenler vardır. Lâleli (1763) ve Beylerbeyi (1780) Camiilerinin manzum tarihlerini yazdığı bilinir. Adı, İstanbul Lâleli’de Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi’nin yan sokağına verilmiştir. Fıtnat’ı cazip-şuh bir dönem güzeli olarak gösteren “muhayyel” portresinin ressamını bilen herhalde vardır.
Bursalı Tahir Bey, Osmanlı Müellifleri’nin 2. cildindeki “Fıtnat Hanım” bahsinde onun birkaç şiirine yer vermiştir. Şu beyit ilginç: “Tabiat rûşen olmaz olmadıkça dide-i Hak beyyin / Alır mı beyt-i bî-revzen ziyâ hurşid-i enverden”(Doğa aydınlık olmazdı Tanrı bakmadıkça / Penceresiz ev güneş ışığı alabilir mi?)
Adı geçen kitabın dizin sayfalarında yüzlerce şair adı sıralanmışken listenin sonuna 18 kadın şair için de yarım sayfalık “fihrist-i nisâ” (kadınlar dizini) eklenmiş. Fıtnat’ın da yeraldığı bu kısa dizindeki Osmanlı kadın şairleri şunlar: Zeynep, Sırrı Rahile, Şeref, Sıdkî Emetullah, Safvet Nesibe, Âdile Sultan, İffet Hatice, Fâize Fatma, Bahar-zâde kerimesi Kastamonulu Feride, Hazinedarzâde Fıtnat, Fıtnat Zübeyde İstanbulî,Fatma Kâmile Balıkesrî, Leylâ İstanbulî, Makbule Lemân İstanbulî, Fahrünnisâ Mihrî Amasiyevî, Nesibâ Tevfika İstanbulî, Nakiye Şerife, Nigâr Hanım binti Osman Paşa.
Bunlardan, divanı yayımlanan Mihrî Hatun (Amasya, 1460-1506) Osmanlı kadın şairlerin ilklerindendir. Yine divanı olan Âdile Sultan (1826-1899) 2. Mahmut’un kızı, Abdülmecid’in kızkardeşi, Abdülaziz’in ablası, 2. Abdülhamid’in halasıdır. Sultan Abdülmecid’in kâtibi ve şehzade hocası Macar Osman Paşa’nın kızı olan şair Nigâr Hanım’ın oğlu Salih Keramet de şair Tevfik Fikret’in arkadaşıydı.
DİVÂN-I FITNAT HANIM
‘Ne denlü olsa bî-tâb ü takat
Yine etmez gönül senden feragat’
Kütüphanelerde daha başka elyazması nüshaları bulunan Fıtnat Hanım Divanı, Remzi Divanı ile aynı deri cilt içinde, 40 yapraktır. Yapraklar altın yaldızlı cetvellidir. Aynı hattat kalemiyle ve tâ’lik yazısıyla -divanlardaki tertibe üzere- ilk bölümde: Manzum münacaat; naat ile döneminin padişahları 1. Mahmut (1730-1754), ardılları 3. Osman (1754-1757), 3. Mustafa (1757-1774) ve 1. Abdülhamid (1774-1789) için kasideler, cülusiyeler, iydiyeler (bayram kutlamaları); başta Koca Ragıb Paşa yine aynı dönemin sadrazamları, Nigâr Hanım’ın babası Şeyhülislam Es’ad Efendi ve diğerleri için kasideler, medhiyeler, tarih düşürmeler; Şehzade 3. Selim ve Şehzade Mehmet ile Hibetullah Sultan için velâdetnameler; ileri gelenlerin yeni devlethâneleri (konak ve yalılar) için medhiyeler sıralıdır. İzleyen yapraklarda “mürettep divan” geleneğince kafiyelere göre harf sıralamasında Fıtnat Hanım’ın gazelleri, şarkı, kıta ve beyitleri özenle yazılmıştır. Bir örnek şöyledir:
Tegafül eyleme ahvalimi bil / Aman ey Padişah-ı kişver nâz
Dil-i zâra nigâh-ı merhamet kıl / Aman ey padişah-ı kişver-nâz
Yeter cevr eyledin ben mübtelâya / Tahammül kalmadı dilde cefaya
Şikâyet eylerim senden Hüdâya / Aman ey padişah-ı kişver-nâz
Dil-i bî-çâreye rahm eyle şâhım / Çıkar eflâke her şeb sensiz âhım
Nedir bilmem acep cürm ü günâhım / Aman ey padişâh-ı kişver-nâz
Ne denlü olsa bî-tâb ü takat / Yine etmez gönül senden feragat
Bu cevre yok mu sultânım nihayet / Aman ey padişâh-ı kişver-nâz
Beyit:
Gâm-ı azli çekenler neşve-i devlet nedir bilmez
Düşen bîm-i firaka lezzet-i vuslat nedir bilmez
(İşten çıkartılanlar devlet görevinde olmanın sevincini,
Ayrılık tuzağındakiler de kavuşmanın tadını bilemezler)
İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ’NDEN
‘Akıcı yazar, ahenkli söyler…’
Fıtnat Hanım’ın güvenilir bir biyografisi, Ali Canib Yöntem imzasıyla İslâm Ansiklopedisi’ndedir. Fıtnat Hanım’ın şiirlerinde “kadınlığın samimiyetini ifade eden parçalara tesadüf edilmediği”, lisanının ise akıcı ve ahenkli olduğu belirtilir.
“(…) (Fıtnat’ın şiirlerinde) kadınlığının samimiyet ve hususiyetini ifade eden parçalara tesadüf edemeyiz. Acem mukallidi ve kaideci divan edebiyatı onu tamamen kendine bend etmiştir. O, bu mektebin erkek şairlerinden hiç fark edilmez. Daima nüfuzu altında kalmış olmamakla beraber, bilhassa Koca Ragıp Paşa gibi hikmet-furûşluk (bilgiçlik) eder. Fakat arasıra Nedim’i hatırlatan şuhluklarına tesadüf olunur. Selis (akıcı) yazar, ahenkli söyler; ancak kariha genişliğinden mahrum olduğu için bütün mazmunları gül, sünbül, şebboy, zülf ve geysû (saç) etrafında toplanır. Fıtnat’ın hayalleri ekseriyetle esasen pek dar olan mektebinin muayyen ve mahdut birkaç tabirine inhisar eder. (…) Lisanı pek az sürçer; yanlışları nadirdir ve kelimelerin nescinde (sıralanışında) mahareti göze çarpar.
Fıtnat’ın Koca Ragıp Paşa ile ve Haşmet ile bir hayli “mutayebe” ve “mülâfatalari” (şakalaşmaları, atışmaları)nakledilir. Bir kısmı pek açık saçık olan bu fıkralardan çoğunun uydurma ve yakıştırma olduğu tahmin edilebilir.
Kütüphanelerde, bu arada Üniversite Kütüphanesi’nin bilhassa Halis Efendi kısmında, hayli yazma nüshalarına tesadüf edilen divanı Mısır’da ve İstanbul’da basılmıştır.
Son zamanlarda çıkan edebiyat tarihlerinde Fıtnat’tan bahsedilen bölümlerin bir kısmı kifayetsiz ve bir kısmı yanlıştır.
(İslam Ansiklopedisi, Cilt 4. İstanbul, 1945, s. 626)
TÜRK MEŞHURLARI ANSİKLOPEDİSİ’NDEN
‘Yazılarındaki kudret ve zarafet…’
Fıtnat Hanım’la ilgili sınırlı kaynak, yazılarındaki kudret ve zarafete olduğu kadar, eğitiminin yüksekliğine ve nüktedanlığına da vurgu yapar. Türk Meşhurları Ansiklopedisi’ndeki pasajda, kendisiyle ilgili bazı hikayelerin de icat edilmiş olduğu söylenir.
“Fıtnat, divan edebiyatına mensup Türk kadınları arasında en değerli demeğe lâyık olanıdır. Kadınlarımızın seslerinin duyulmadığı bir zamanda yaşadığı halde büyük bir şöhret kazanmıştır. (…) Kütüphanesiyle meşhur olan babası, şiire ve edebiyata vakıf kardeşi de zarif bir şairdi. Demek ki Fıtnat Hanım on sekizinci asır İstanbul’unun en kibar ve ince bir muhitinde yetişti. Yazılarındaki kudret ve zarafet, tahsil ve terbiyesinin yüksekliğine delâlet eder. Ölümünde yaşlı olduğuna göre belki Lâle Devri’ni de çocukluğunda görmüştür.
Onun irticalen şiir söylediği, hazırcevap ve nüktedan olduğu hakkında birçok fıkralar söylenir. Gerek Koca Ragıp Paşa ile gerek şair Haşmet ile lâtife tarzında müşaareleri (şiirle söyleşme) rivayet olunur. Bu hikâyelerin bir kısmı icat edilmiş olsa bile bir kısmı doğru olacaktır”.
(İ. Alâettin Gövsa, Türk Meşhurları Ansiklopedisi, s.142-143)